Toplumsal mücadeleler halkla yürütülür, gençlik buna öncülük yapar. Bu temelde süreci doğru okuyup gereklerine göre hareket edilirse yürütülecek mücadele de mutlaka kazandıracaktır
Gençliğin Sözü
Evet, yaklaşık on yıldır süren savaş Türkiye’yi adeta tüketti; gerek siyasi gerekse askeri anlamda olsun Türkiye’yi ciddi bir çıkmazın içine soktu; şimdi iktidarın bu durumdan çıkmak için panik içinde çare aradığı da doğru. AKP-MHP iktidarının her gün itiraf üstüne itiraflarda bulunması da yaşanan bu durumu doğruluyor. Fakat unutulmamalı ki, bu iktidar sonuna kadar Kürt soykırımında ısrar edecek ve Türkiye’yi DAİŞ modeli bir toplum haline getirme hedefinden vazgeçmeyecektir. AKP-MHP iktidarı sonuna kadar cinsiyetçi, sonuna kadar ırkçı, sonuna kadar dincidir! AKP-MHP zihniyeti budur, dolayısıyla günlük olarak yürütülen algı operasyonlarına kapılıp farklı beklentilere girmemek gerekiyor. Kürt halkı da Türkiye toplumu da bugüne kadar özgürlük, eşitlik ve demokrasi adına ne elde etmişse devrimci mücadeleyle elde etmiştir. Bundan sonra da böyle olacaktır. Bu anlamda iktidarın zayıflamış olması, mücadeleyi büyütmek için bir fırsattır. Beklentiye girmek yerine, direnişi büyütmek gerekiyor.
Son zamanlarda artan taciz, tecavüz ve cinayetlerin doğrudan iktidarın sahip olduğu zihniyet ve yürüttüğü savaş gerçekliğiyle bağlantılı olduğunu bilmek gerekiyor. Uzun süreli savaşların toplumları çürüttüğü herkesçe bilinen bir gerçektir. Öte yandan AKP-MHP iktidarı zaten sahip olduğu dinci, ırkçı ve cinsiyetçi zihniyet itibariyle toplumu çürütme rolünü oynuyor. Yani bu zihniyetin iktidar olması kendi başına toplum için en büyük felakettir. Son on yılda Kürt halkına nasıl ki soykırım siyaseti uygulandıysa, Türkiye toplumuna karşı da kendi zihniyetini aşılama siyaseti yürütüldü. Bu siyaset sonucunda bu hale gelindi. Öyle ki Türkiye, insanın başına her an her şeyin gelebileceği bir ülke haline geldi. Elbette bundan daha kötü bir hal olamaz.
Artan kadın ve öğrenci katliamlarına karşı gençlik eylemler düzenliyor. Gençliğin öncülüğünde gelişen bu eylemlilikler ciddi anlamda bir moral ve heyecan da yaratıyor. Bu aynı zamanda gençliğin sürece karşı gösterdiği duyarlılığın bir ifadesi olarak da anlamlıdır. Üniversite gençliğinin toplumsal gelişmeler karşısında duyarlı olması ve halka öncülük yapması da en temel sorumluluğudur. Her ne kadar gelişen tepkiler olumlu olsa da yeterli olduğu söylenemez. Bölgemiz ve tüm insanlık için bir bela haline gelen bu çürümüş zihniyet ve siyasete dünyanın başka bir yerinde olsa bir gün bile tahammül edilmez, kıyametler koparılır. Alın işte, Hindistan’da bir kadın doktora tecavüz edilmesi üzerine milyonlar sokaklara döküldü. Doğu Kürdistan’da bir Kürt kadının katledilmesi üzerine İran’ın altı üstüne getirildi. Türkiye’de bu vakalar rutinleşmişken açık ki bu tepkiler yetersizdir. Bu temelde direniş büyütülmeli, sadece kadın ve öğrenci katliamlarına karşı tepki göstermekle de kalınmamalı, bir bütünen iktidara karşı geliştirilecek bir direnişe dönüşmelidir. Çünkü bu iktidar durdukça daha birçok katliama yol açacak, kötülükler yayılmaya devam edecektir.
Bu nedenle başta öğrenciler olmak üzere gençlik süreci doğru okumalı ve mücadeleye devrimci ruhla katılmalıdır. Kendi güçlerine güvenmeli ve daha büyük adımlar atmalıdır, kendi mücadele tarihlerine yakışır bir rol oynamalıdır. Toplumsal sorunlara çözümler geliştirmek ve bu anlamda halka öncülük yapmak en meşru görevleridir. Bu temelde geliştirilen eylemler üniversitelerden sokaklara taşarak kitleselleşmelidir. Eylemler üniversitelerin dışına taştıkça halkın desteğiyle birleşerek büyüyecektir. Toplumsal mücadeleler halkla yürütülür, gençlik buna öncülük yapar. Bu temelde süreci doğru okuyup gereklerine göre hareket edilirse yürütülecek mücadele de mutlaka kazandıracaktır.