Her şeyden önce belirtmek gerekiyor ki; Kürdistan gençliğinin öncülüğünde başlayan, gittikçe büyüyen ve yayılan direniş kutlanmaya değer onurlu bir direniştir. Kürt halkına teslimiyetin dayatıldığı, varlığının ve özgürlüğünün hedef alındığı bu son derece önemli süreçte böylesi bir direnişin geliştirilmesi çok anlamlıdır.
Sürdürülen direnişi doğru anlamak gerekiyor. Bu direnişin sadece kayyum darbesine karşı gelişen bir direniş olmadığını bilmek gerekiyor. Bu direniş Kürt halkının ve gençliğinin devlete karşı birikmiş olan öfkesinin bir dışa vurumudur. Elbette, kayyum atamaları Kürt halkının iradesine yapılmış bir darbedir ve direnişin bir gerekçesi de budur. Fakat kayyumla sınırlı görmemek gerekiyor. Açık ki bu direniş devlete yapılan bir uyarıdır. Kürt halkına karşı yürütülen savaşa karşılık gelişen bir tepkidir. Halkın alanlardan neyi haykırdığı, hangi sloganları attığı bellidir. Halk, “Bijî Serok Apo”, “PKK halktır halk burada” diyor. Gençler, “Gençlik Apo’nun fedaisidir” diyorlar. Bu anlamda Kürt halkının talebi gayet açıktır. Kürt halkı politiktir ve bugün bu direnişle de tavrını net bir şekilde ortaya koymuştur.
AKP-MHP faşist iktidarı yerel yönetimlere el koyarak Kürdistan’daki işgali derinleştirmenin peşindedir. Kayyumları bunun için atadılar. Bir yandan yeni süreç söylemleriyle halkta boş beklentiler oluşturup halkın refleksini köreltmek istiyorlar, bir yandan da işgali derinleştirerek Kürt halkına ve özgürlük hareketine teslimiyeti dayatmak istiyorlar. Bu anlamda çok tehlikeli bir özel savaş yürütülüyor. Kürt halkının tepkisiz kalacağını düşünüyorlardı, tabii ki öyle olmadı. Geliştirilen direniş oyunlarını bozdu ve çaresiz bir duruma düşürdü. Şimdi ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar. Halkın direnişi özel savaş siyasetini adeta paramparça etti. Kürt halkının barışçıl tavrını istismar etmenin karşılığını alıyorlar.
Kürdistan gençliği bilmeli ki; burası Ortadoğu’nun kalbi Kürdistan’dır, burada söz değil eylem belirleyicidir. Kürt halkı bu güne kadar ne elde ettiyse direnişle elde etti. Örgütlü direnişin nelere kadir olduğunu bilmek gerekiyor. Bu topraklarda açılmayan kapıları direniş açar. Direniş ezilenlerin duyulmayan sesidir. Bu topraklarda kimse söze bakmıyor, örgüt ve eylem gücüne bakıyor. Şüphesiz sözümüzü de söylemeliyiz, ama bu gerçeği de unutmamalıyız. Sözler ancak eylemlere dönüştüğünde bir anlam ifade edebilir. Başka türlü olmadığını hepimiz gördük. Ve bu direniş bir kez daha herkese gösterdi ki, hiçbir güç halkın örgütlü direnişi karşısında duramaz. Bir defa daha gösterdi ki direniş zafere, teslimiyet ihanete götürür.
Bu anlamda Kürdistan gençliği İmralı kapıları açılıncaya kadar durmamalıdır. Varlık ve özgürlük irademiz oradadır. İmralı kapıları açılana kadar rahat etmemeli ve uyumamalıdır. Direnişsiz geçen zamanı yaşamamış sayalım. Biz direnişle var olduk. Direndiğimiz için dünyada tanındık ve seviliyoruz. Bunun içindir ki, direnişin en çok yakıştığı halk biziz. Ve başaracağız, çünkü biz haklıyız. Halk olarak çok bedel ödedik, dayanılmaz acılar yaşadık. Her türlü işkenceye maruz kaldık. Bizi yaktılar, onurumuzu ayaklar altına aldılar. Şimdi elimizde başarma şansı geçmişken bırakmamalıyız. Gün geliyor, devran dönüyor. Denildiği gibi, “İstersek cenneti kurtarabiliriz.”