Halkların Demokratik Partisi Sözcüsü Ebru Günay: ’12 Haziran’da gerçekleştireceğimiz ‘Tecrit Siyasetine Karşı Özgürlüğü Savunmak İçin Gemlik’e Yürüyüşü’müze tüm halkımızı ve demokratik kamuoyunu davet ediyoruz’
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündemi değerlendirdi. Katledilen Muhsin Melik ve Mehmet Ayyıldız’ı anarak söze başlayan Günay, “Yarın da Savaş Buldan ve arkadaşlarının katledilişlerinin 28’inci yıldönümü. Hem Muhsin Melik’i ve hem de Savaş Buldan’ı minnetle anıyorum. Onlara en büyük sözümüz bu cinayetlerin aydınlatılması, faillerin ortaya çıkarılması ve hiçbir gerçeğin karanlıkta kalmamasıdır. Buradan kendilerini bir kez daha saygı ve minnetle anıyorum” ifadelerini kullandı.
Halkların Demokratik Kongresi (HDK), Demokratik Toplum Kongresi (DTK), Tevgera Jinen Azad (TJA), Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) ve MED TUHAD-FED ile beraber İmralı’daki mutlak tecride dikkat çekmek için Gemlik’e yürüyüş başlatacağını hatırlatan Günay, 12 Haziran’da yapacakları yürüyüşe işaret etti.
‘Tecride karşı çıkış barış için önemli bir adımdır’
Çağrının sebebine dair de Günay, “Bu çağrıyı yapma sebebimiz Türkiye’nin sosyal, siyasal, iktisadi ve kültürel olarak en krizli dönemini yaşamasıdır. Bu çoklu kriz halinin en temel ve en önemli sebebi Kürt sorunundaki çözümsüzlüktür. Bu çözümsüzlüğü, muhalefeti teslim alma, toplumu boğma, barış ve huzuru çalma aracı olarak kullanan, iktidar aklının, vardığı en nihai nokta tecrit politikasıdır. Yakın tarihte çokça deneyimlediğimiz üzere, İmralı tecridi derinleştikçe savaş ve baskı da artıyor; tersinden İmralı’da görüşme ve diyalog kanallarının açık tutulduğu dönemlerde ise Türkiye’de demokrasi kültürünün yükseldiği, toplumsal iklimin farklılaştığı görülüyor. Bu bir tespit değil, hakikattir” dedi.
İmralı’dan hiçbir zaman toplum ve halklar aleyhine bir öneri çıkmadığını hatırlatan Günay şöyle devam etti: “Geleceğe dair karamsar bir tablo çıkmadı. Sürekli demokratik işleyişe dair öneri, çözüm ve sağduyu çıktı. Bugün Sayın Öcalan’a yönelik tecrit, mutlak iletişimsizlik haline dönüştürülmüştür! Tecrit politikaları her alana yayılarak Tüm toplumu tecrit eder noktaya gelmiştir. Bu gerçekten hareketle diyoruz ki, tecritle mücadele toplumsal bir görevdir, demokratik bir kurtuluş reçetesidir. Bugün siyaset, ülkenin gerçek krizlerine son vermek istiyorsa, sınır dışına yapılan işgaller ve savaşlar üzerinden kurulan tuzakları görmek istiyorsa yüzünü öncelikle buraya dönmeli ve bunu görmelidir. Bu anlamda tecride karşı çıkış barış için önemli bir adımdır. İmralı’da uygulanan bu mutlak tecride karşı hukuksal ve siyasal açıdan itirazı yaygın ve daha kapsamlı hale getirmek demokrasi mücadelesinin önemli ayağıdır.”
Gemlik Yürüyüşü:
“Geçtiğimiz hafta sonu İstanbul’da İHD, ÖHD ve TOHAV öncülüğünde yapılan Tecrit Siyasetine Karşı Barış Hakkı Konferansı’nda da tecride dair önemli belirlemeler yapıldı. Güney Afrika ve İrlanda’dan da katılımcıların olduğu bu konferansta tecrit üzerinden ülkenin fotoğrafı açığa çıkmış, infaz yasaları ve hapishanelerdeki durumun içinde bulunduğu anlatılması zor koşullar tartışılmıştır. Bu konferansta da ifade edildiği üzere, cezaevlerine erişim pazarlık konusu olamaz.
Ölünceye kadar hapislik biçimindeki ağırlaştırılmış müebbet infaz rejimi AİHM kararları ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tavsiyeleri doğrultusunda sona erdirilmelidir. İmralı Hapishanesi kapatılmalı, İmralı tecrit sistemi ortadan kaldırılmalıdır. Kürt sorununun demokratik çözümü, toplumsal ayrışma üreten her soruna eşit-ortak yaşam temelinde yaklaşılmalıdır. Bundan ötürü diyoruz ki; ekonomik refah ve toplumsal adaleti hedefleyen bütünlüklü bir toplumsal barış projesinin hayata geçirilmesi ülkemiz açısından elzemdir. Bir kez daha ifade etmek gerekirse; tecrit politikalarının ülkede yarattığı etkilerine dair itirazımızı dile getirmek için 12 Haziran’da gerçekleştireceğimiz ‘Tecrit Siyasetine Karşı Özgürlüğü Savunmak İçin Gemlik’e Yürüyüşü’müze tüm halkımızı ve demokratik kamuoyunu davet ediyoruz.
AKP iktidarı, Türkiye halklarına tek adam rejimini dayattığı günden bu yana aralıksız savaş politikasını da dayatmaktadır. İktidar, içeride yaşanan yolsuzluk, hukuksuzluk, ekonomik kriz, hayat pahalılığının hesabını vermek yerine Türkiye halklarının geleceğini yıkmakla meşgul. Erdoğan’ın Irak Kürdistan Bölgesi ve Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik askeri operasyonları ve ilhak planları sadece Türkiye halklarının değil, Suriye ve Irak halklarının da geleceğini tehdit etmektedir.”
Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik tehditler:
“Başta Erdoğan olmak üzere AKP’li yetkililerin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik operasyon açıklamaları iktidarın Suriye ve Türkiye halklarının belki de yüz yıllık geleceğini ipotek altına almakta ısrar ettiklerinin göstergesidir. Suriye’de bütün dünya kalıcı istikrar ve barışı, çatışma çözümünü, kitlesel zorunlu göçün durmasını beklerken AKP iktidarının bu olası operasyonu daha fazla göçü beraberinde getireceği gibi Suriye’de kalıcı çözümün önünü yıllarca baltalayacak potansiyeller taşımaktadır. Hali hazırda Ukrayna’da büyük bir savaşın devam etmesi, Irak’ta hem iç hem de dış müdahalelerle hükümetin kurulmasının engellenmesi Ortadoğu ve dünya için büyük risk teşkil ederken Suriye’ye yönelik böylesi bir askeri operasyon başta Suriye ve Türkiye halklarını doğrudan etkileyecektir.
Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik operasyon AKP iktidarının iddia ettiği gibi sığınmacıların geri dönüşünü sağlaması için değildir. Esas amaçları Kürtlerin diğer halklar ile gerçekleştirdiği birliği ve kazanımlarını ortadan kaldırmaktır. Böylesi bir saldırı, çatışma koşullarını hem iç hem de dış göçü kaçınılmaz bir şekilde tetikleyecektir. Bu sebeple, Suriye’de yaşanan dış göçün sebebi rejim, İŞİD ve El Nusra olduğu kadar AKP hükümeti olmaya devam edecektir.”
Kobanê Davası ya da IŞİD’i koruma davası:
“Tamamen bir intikam ve iftira davasına dönüşen Kobanê Davası bildiğiniz üzere bir yıldır devam ediyor. Bu dava çöktü, bu kumpas çürüdü ama iktidar ve onun temsilcileri gibi hareket eden mahkeme heyeti işi iyice çığırından çıkardı. Kumpas içinde kumpas kuruyorlar ve bunu da o kadar açık, aleni, utanmadan sıkılmadan yapıyorlar ki insan hayret ediyor. Şimdi de yargılanan arkadaşlarımızın savunmalarını bir günle sınırlama kararı aldılar. Rehin her bir arkadaşımız hakkında temelsiz binlerce iftira suçlamada bulunanlar adeta arkadaşlarımıza savunma yapmayın dayatmasında bulunuyor. Savunma hakkının gasp edilmesini tüm kamuoyunun önünde alenen yapıyorlar.
Tuzak ve hilelerle aldıkları tanık beyanlarını mahkemede doğrulatamayınca tanıklar açıkça tehdit ediliyor. Yetmiyor avukatların mikrofonları kapatılıyor, savunma yapanlara müdahale ediliyor. Heyetin derdi adil bir yargılama yapmak değil, iktidarın talimatlarını yerine getirmek. Bunun içinde her türlü hukuksuzluğu mubah görüyor. Ama ne yaparlarsa yapsınlar duruşma salonlarında esas yargılamayı arkadaşlarımız yapıyor. Arkadaşlarımız bu kumpas davasının İŞİD’in yapamadığını yapma ve IŞİD’i koruma davası olduğunu her gün yeniden belgeliyorlar.”
CHP Van toplantıları:
“Geçtiğimiz hafta ana muhalefet partisi Van’da 3 gün süren bir toplantı düzenledi. Toplantı sanki dünyanın herhangi normal bir kentinde yapılmış bir havada gerçekleştirildi. Van, 20 Temmuz OHAL ilanından bu yana en uzun eylem ve etkinlik yasağının yaşandığı, kayyumlarla iradesinin gasp edilerek, seçilmiş belediye eş başkanı Bekir Kaya’nın tutuklandığı, yine seçilmiş belediye eş başkanı Bedia Özgökçe’nin sürgünde yaşamak zorunda bırakıldığı bir kent. Yaşayanların dilinin kültürünün yok sayıldığı, yolsuzlukla halkın mallarının talan edildiği bir Kürt ili.”
Üç gün süren toplantıda Kürt meselesine, Kürt meselesinin çözümüne, Kürt halkının iradesinin gasp edilmesine dair somut bir öneri, bir çözüm projesi ortaya koyulmadığı gibi, ana muhalefet partisi Kürt halkına yönelik saldırıları dillendirilerek kendilerine oy verilmediği takdirde bu saldırıdan kurtulamayacaklarını söyledi. ‘Bütün bu baskılardan kurtulmak istiyorsanız bize katılın’ çağrısı maalesef muhalefetin de Kürt sorunundan ve bölge dinamiklerinden hiçbir şey anlamadığını gösteriyor. Daha önemlisi iktidarla benzerliklerini de gözler önüne serdi.
Bu söylem Erdoğan’ın ‘400 vekil verin bu iş huzur içinde bitsin’ söyleminin bir başka hali. Şunu hatırlatmak isterim ki, bugün yaşanan pek çok hukuksuzlukta, Kürt halkının yaşadığı mağduriyette, ‘bize katılın’ diyenlerin payı küçümsenmeyecek kadar fazladır ve Kürt halkı bunu bilecek siyasi deneyime ve birikime sahiptir. Bize katılın çağrısı yapanlar öncelikle Kürt halkının gerçeğini ve bölge dinamiklerini anlamalıdır. Bize katılın diyenler Kürt halkının özgürlük talebi, anadil talebi, kendisini yönetme talebi konusunda ne düşünüyor?”
Faşizmle mücadele:
“Türkiye’deki tüm kesimlere açıkça sesleniyoruz Kürt halkı hiç kimseden kurtarılma diye bir talepte bulunmuyor, Kürt halkı zaten faşizme karşı soluksuz bir mücadelenin içindedir. Geçmişte nasıl ki birçok kirli iktidar Kürt halkının karşısında çöküp tarihe karıştıysa, bu tekçi iktidar da küçülmüş ve kaybetme sürecine girmiştir. Bizim talebimiz bütün demokratik toplum kesimleriyle birlikte güçlü mücadeledir. Biz tekçi bir iktidarı yıkarken daha az tekçi bir iktidar yönetimini talep etmiyoruz, bizim mücadelemiz bütün tekçi güçlerin tasfiyesi, bunun yerine doğrudan yönetime katılan bir halk gerçekliğidir.
Dolayısıyla Kürt halkını, demokratik güçleri siz bana mecbursunuz diye tehdit etmek mevcut iktidarın benzer bir tezahürüdür. Bizler mücadele içinde bir değişimin öncülüğünü yapıyoruz, kimseye mecbur ve muhtaç değiliz, dün olduğu gibi bugün de milyonlarca mücadele yoldaşımızla beraber kararlı bir şekilde yürüyoruz, yürüyeceğiz. Yoksullaşmayla oluşan öfkeyi halklara, mültecilere yönelterek sonuç alacağını düşünen iktidar ve muhalif görünen Sarayın etkisi altındakiler şunu iyi bilmelidir ki; oluşturulan faşist çemberi kıracak güç, başka bir faşist çember örmek değildir, bu tekçi kuşatmayı yaracak olan yegane yöntem ezilen, yoksullaştırılan bütün toplum kesimlerini içerecek bir demokratik mücadeledir. HDP bu mücadelenin zemini, öncüsüdür. Çare Sarayı taklit etmek değil, çare alternatif yeni yaşamı birlikte kurmakta ve inşa etmektedir.”
Kongre ve konferanslar:
“Partimize yönelik saldırılar ve baskılar AKP-MHP iktidarı yönetiminde devam ederken, HDP olarak halklarımızın gelecek umudunu yaşamsallaştıracak ve yeni yaşamı inşa edecek çalışmalarımızı aralıksız sürdürüyoruz. Kongre ve konferans çalışmalarımızı bütün saldırılara rağmen büyük bir kararlılıkla sürdürüyoruz. Mayıs ayında Bölge Konferanslarımızı gerçekleştirdik. Yine 21-22 Mayıs tarihlerinde bu coğrafyanın tüm renklerini temsil eden kadınlar olarak, ‘Özgürlükte Israrlı Mücadelede Kararlıyız’ diyerek Kadın Konferansımızı gerçekleştirdik. 4. Büyük Konferansımızı ise 6-7 Haziran tarihinde Ankara’da, ‘Büyük Direniş Büyük Yürüyüş’ sloganıyla gerçekleştireceğiz.
Bölge Konferanslarımızda Türkiye’nin yaşadığı temel sorunlar ve çözüm yollarını tartıştık önemli kararlar ortaya çıktı ve bunları Büyük Konferansımız ele alarak kararlara dönüştürecek. Aynı zamanda bu süreç bizim için örgütlenmeyi ve mücadeleyi büyütmenin de zamanı. Büyük kongremiz ise 3 Temmuz tarihinde Ankara Spor Salonu’nda on binlerin katılımıyla gerçekleştireceğiz. Kongremiz için Mutabakat Komisyonlarımız çalışmalarına başladı. Partimizin yönetiminde yer almak isteyenler Parti Meclisi üyeliği için 10 Haziran’a kadar mutabakat komisyonlarımıza başvurularını yapabilirler. Gelin hep birlikte, “Özgürlükte ısrarlı, mücadelede kararlıyız” diyerek, halklarımızın ortak ve eşit yaşamı için “Büyük direniş ve büyük yürüyüş” içerisindeki yerimizi alalım.”
Zamlar:
“Ekonomide tek gündem var o da zamlar. Bitmiyor, gerçekten bitmiyor, her gün, her saat her şeye zam yapılıyor. Dün elektriğe yüzde 25, doğalgaza yüzde 30 zam yapıldı. Gece yarısı akaryakıta yine zam yapıldı. AKP iktidarı vatandaşın cebini yakıyor, yüreğini yakıyor, geleceğini ateşe veriyor, halkın üzerine zam olarak yağıyor.”
Türkiye’yi batırdılar. Türkiye’nin hazinesi ve maliyesinin tek bir işlevi kaldı. Halka emeklerinin karşılığı olarak verdikleri maaşı zamla, vergiyle, cezayla geri alma işlevi.
Türkiye tarihinin en yüksek ithalat rakamlarına ulaşmış durumdadır. Türkiye hiç olmadığı kadar ithalata bağımlı hale gelmiş bir ülkedir. Bu tabloyu yaratan da AKP iktidarıdır.
Bu yalan, yanıltıcı, içi boş açıklamalarla halkı kandırabileceklerini zannediyorlar. Yarattıkları pempe tabloların içerisinde boğulup gitmişler. Sokaktan, pazardan, tarladan, çarşıdan haberleri yok, hamasetle iktidarlarına bir nefes daha vermek için çabalıyorlar.
51 açlık sınırında:
“Aynı zamanda Dünya Açlıkla Mücadele Haftasındayız ve maalesef bugün dünyada 1 milyara yakın insan açlıkla mücadele ediyor. Türkiye’de de açlık ve yoksulluk hiç olmadığı kadar AKP ile arttı. Tüketici Hakları Derneği’nin yaptığı araştırmaya göre, Türkiye’de 25,5 milyon kişi açlık sınırının, 51 milyon yurttaş da yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Açlık ve yoksulluk üreten iktidarın yanlış ekonomi politikaları, en çokta tarım alanında hissediliyor. Dışa bağımlı hale getirilen tarımda, çiftçilere verilmeyen desteklerin yanı sıra, verimli topraklar betonlaştırıldı. Elbette Türkiye halkları iktidarın ülkeyi içine soktuğu durumun farkında ve buna gerekli cevabı sandıkta mutlaka verecektir.”
Sorulara yanıt
Günay açıklama ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Gemlik Yürüyüşü’nün detaylarının sorulmasına dair Günay, “Dün zaten çağrıcı kurumlar ortak açıklama yaptılar bu çağrı bütün demokratik kurumlarıydı. Çünkü bir hakikat var, İmralı tecrit sistemi, Türkiye’deki savaş politikalarını, krizi derinleştiriyor. Tekçi ve faşist iktidarın beslenme noktasına dönüşüyor. Derdi ülkenin kurtuluşu ve geleceği olan derdi Türkiye halklarının bir arada özgür ve demokratik bir şekilde yaşaması olan herkesi bu yürüyüşe davet ediyoruz. Çağrımız herkese, bütün barışseverlere ve demokratlarıdır. Bütün tecrit karşıtı güçleredir. Bu yürüyüşte yer almak isteyen bütün siyasi partilere STK’lara ve Türkiye demokratik kamuoyuna bu çağrıyı yapıyoruz. Şunun farkındayız. İmralı tecrit sistemi Türkiye’nin demokratikleşmesi olmazsa olmazıdır. Ortadoğu’daki barış ancak İmralı tecrit sisteminin dağılmasıyla mümkün olur. Dolayısıyla savaş politikalarından rahatsız olan herkes bu yürüyüşte yerini almalı halklarla birlikte Gemlik’e doğru yola çıkmalıdır. Bu adım bizler için önemli belki hemen sonuçlar yaratmayabilir ama Türkiye halklarının ve özellikle Kürtlerin barıştan ve demokrasiden yana tavrını ortaya koyar. Bunun çözüm adresinin de İmralı ve sayın Öcalan olduğunu gösterecektir” diyerek, yanıtladı.”
CHP’nin sınır ötesi saldırılara desteği
CHP Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç’un sınır ötesi saldırılara destek vereceklerini açıklamasının sorulması üserine Günay, şunları söyledi: “Türkiye’de tek alternatif güç AKP-MHP faşizmine karşı Türkiye’nin demokratikleşmesini yaratacak tek güç HDP’dir. Onun dışında siyaset yapanların hepsinin iktidarın yedeğine düştüğünü ve iktidar gölgesinde siyaset yaptıklarına tanıklık ediyoruz. Bu savaşların hiçbiri Türkiye’nin savaşı değil bu savaşların tamamı AKP, MHP iktidarını kendi bekasını kurtarma savaşıdır. Türkiye halkları bu savaşa rıza vermiyor, rıza verenler iktidara çanak tutan bir yerdedir. Esas olan Türkiye halklarından yana tavır almaktır.”
Hişyar Özsoy: Muhalefet partileri Erdoğan’ın arkasına kurşun asker gibi dizilmesin
HDP Dış İlişkiler Komisyonu Eşsözcüsü Hişyar Özsoy da ANF’ye yaptığı açıklamada savaş politikaları konusunda şunları söyledi: “Kürt karşıtlığı o kadar gözlerini karartmış, köreltmiş durumda ki, normalde Ukrayna Savaşı Türkiye hükümetinin açısından baktığınızda muazzam imkanlar sunmuştu. Herkes Türkiye’nin artan önemine, rolüne vurgu yaparken bir anda NATO içerisindeki oyun bozucu role büründü. Erdoğan, bu tür merkezlerle bir takım pazarlıklar yapmaya, tavizler koparmaya, hatta imkan bulursa Rojava’ya saldırmaya çalışıyor. Erdoğan çok uzun zamandır hazırlıklarını yapıyordu. Türkiye Cumhuriyeti devletine hakim olan ırkçı mantığın, her zaman için Kürt’e saldırma hazırlığı vardır. Erdoğan, ekonominin bu kadar dibe vurduğu bir noktada ve kendi milliyetçi ortaklarını memnun etmek için Kürtlere biraz daha zarar vermek, canını yakmak için fırsatını bulduğu anda saldıracaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Seçimden önce küçük bir zafer kazanmak istiyor. Diplomasi, ekonomi, finans, iç siyasette boğulduğu için sahte de olsa bir zafere ihtiyacı var. Bunu da Kürtler üzerinden elde etmeye çalışacaktır. Kürt meselesinde savaş ve çatışma ortamını Erdoğan bütün seçimlerden önce kullanıyor. Diliyoruz ki, muhalefet partileri Erdoğan’ın arkasına kurşun asker gibi dizilmezler. En azından bu defa biraz daha farklı bir tavırlarının olmasını umuyoruz.”
ANKARA