Veysi Sarısözen
Altılı ganyan oynanan masada bir “endişe” var. “Ya Öcalan ansızın konuşur ve Kürt seçmene ‘bırakın birbirlerini yesinler, siz kendi yolunuzu seçin, kendi işinize bakın’ derse ne ederiz?” diye ıkınıp sıkınıyorlarmış.
“Endişeyi” köpürten mallum, Cumhuriyet yazarları. Saray’ın “ser muharri” Selvi de baktı ki bunlar çok “endişeli”, o da köpüren muhalefet ayranına tükürüverdi, ekşi ayran hepten köpürdü.
Selvi’ye bakılırsa Erdoğan PKK Önderi’nin bir yakınıyla görüşmesine “izin” verecekmiş.
Siz altılıdan biri olsanız yüreğiniz hoplamaz mı? Seçimi çantada keklik, Kürt oylarını da cepte bozuk para sayarken “bu haber de nereden çıktı” demez misiniz?
Bence dersiniz.
Demelisiniz. Çünkü altılı ile ikili masa bir oldunuz, Kürt halkının sabrını taşırdınız. Baksanıza şu korkuyu tekmeleye tekmeleye aşanların size Orhan Veli’den mülhem verdiği mesaja: “Gemlik’e doğru Öcalan’ı görürseniz, sakın şaşırmayın”… Şaşırdınız, Gemlik yolundakilerin GBT’sine bakanlar, kadınlı erkekli, çocuklu ihtiyarlı “Apo” ismini görünce afallamadı mı? Ve HDP’li kadın vekile hep birlikte yüklendiniz; “her tarafı kurşun geçirmezlerle kaplı polisimizi dişleriyle paramparça etti, devletimizin polisi kuduz hastanesine, oradan ilk yardıma taşındı, sinek sıklet kadın vekil ağır sıklet polisinin çenesine kroşe attı, bir sağ aparküt, bir sol direk vurdu, zavallı polis yavrumuz nakavt oldu, beyin travmasından şu an komada” diyerek fezlekeyi hazırladınız.
Selahattin Demirtaş ve HDP’li vekiller ve belediye eşbaşkanları, on bin parti üyesi acaba neden hapiste? Derinden gelen bir telefonla onların dokunulmazlıklarını Erdoğan Kılıçdaroğlu’nun eliyle çöpe atmadı mı?
Ya hu! HDP kapatılmak üzere ve siz hala Kürt oylarıyla ikbal satın alma hesabındasınız. “Kürt alternatifsiz kalır, çareyi bizde arar” mı diyorsunuz?
Çare kim, siz kimsiniz?
Sabahtan akşama kadar ekonomik iflastan söz ediyorsunuz. İflası nasıl önleyeceksiniz? Mesela?…
Mesela savaş, işgal, ilhak işlerine ne diyorsunuz? Silahlanmaya harcanan milyarlarca doları vazgeçtim onda bire indirmeyi, barış ilan edip yarıya indirecek misiniz? Fukaralığa isyan etmesinler diye halkın tepesine çöken polis-jandarma-MİT-SADAT masraflarını da yarıya indirmeyi düşünecek misiniz? Açlık sınırında kıvranan inançlı insanları savaşa ve polis devletine razı etmek için her imamı militan-ajan haline getiren Diyanet’in dipsiz kuyu bütçesine el atacak mısınız?
Vatandaşın emeği bu “ordu, polis, Diyanet” kara deliğinde kayıplara karışıyor ve hepiniz, altılısıyla ikilisiyle, öteki teferruatlarıyla hep birlikte “mehmetçiğin ayağına taş değmesin, Kürd’ün tepesine Zap dağı düşsün” diye, savaş alanlarından gelen kanlı haberleri şimdi tutuklanmasını seyrettiğiniz muhabirlerimizden, bizim ajanslarımızdan, gazetelerimizden, ekranlarımızdan “endişeyle” izlerken hep birlikte dua ediyorsunuz.
Duanızın kabul görmediğini anlamış olmalısınız ki, bu defa Rojava’nın istila edilmesi için hep birlikte toplaşıyorsunuz. Erdoğan NATO’yla pazarlık yapıyor, Rusya’ya ve İran’a karşı “ikinci Kore rezilliğine mehmetçiği sürme” karşılığında Rojava’nın ve Başur’un Türk himayesine verilmesini talep ettiğinde topunuzun ağzı sulanıyor, “Misak-ı Milli” ruhunuz her tarafınızdan bir hayli sakil sırıtıyor.
Derken ayağınız Biden’ın ve Putin’in döşediği tehdit taşlarına takılınca, bu defa üryan olup Mavi Vatan’ın sularında kulaç atmaya hazırlanıyorsunuz. Hep birlikte milleti Rum düşmanlığı ile serseme çeviriyorsunuz.
Ve PKK önderi Öcalan’ın üstündeki tecrit kazara bir milimlik açılacak diye “endişeli muhalifler” oluyorsunuz.
Bu kafayla giderseniz, Apo olur da konuşma imkanı bulursa ne der bilmem ama, ben size bir şey diyeyim:
Kürt halkının sizi titreten ve endişelere gark eden bir adımı anasından emdiği süt kadar helal diyeceğim şekilde atabilir. Topunuza birden babamın Sivas ağzıyla “ne dışkıladınız avucuma ne çalayım suratınıza” deyiverir. “Bizi seçimden mi dışlayacaksınız, oylarımızı aranızda üleşmeye mi kalkacaksınız, o halde yiyin birbirinizi” dediklerinde, bunun anlamını çok iyi düşünmelisiniz.
Birazcık beyniniz var ise eğer, Kürdün sabır taşını çatlattığınızda böyle bir sonuçla karşılaşmanın anlamını kolayca anlarsınız. Bu basit bir “yiyin birbirinizi” demek olmaz. De ki İmralı’dan böyle bir sinyal geldi; bilin ki sinyal geldiğinde artık “ortak vatan” paradigması geçerliğini yitirmiş, Kürt halkı kendi kaderini sizinle paylaşmaktan vazgeçmiş, kendi başının çaresine bakmaya karar vermiş demektir. Siz böyle bir sinyali Kürtler “çözüm için” AKP’yi destekledi sanırken, “yumuşak atın sert çiftesini” bir yerlerinizde hissedersiniz.
O halde bırakın PKK’ydi, PYD’ydi diye sızlanmayı, HDP’nin ve Kürt halkının sizin “kolektif Kürt düşmanlığınıza” rağmen yaptığınız seçimlere katılmasının, kendi elinizle bombalayıp, içi boş kabuk haline getirdiğiniz TBMM’ye hala katılma kararlılığında olmasının değerini biliniz.
Bu seçim öncesinde Türkiye’nin kaderi tayin edilecek.
Ya Kürt halkıyla birlikte savaşa, savaş harcamalarına, devlet terörüne ve bu amaçla polis ve Diyanet harcamalarına karşı bir çizgi izleyeceksiniz, altılı içindeki, altılıyla ikili arasındaki pazarlıkları bırakıp, Kürt halkının legal ve parlamenter temsilcisi, aynı zamanda bütün halkların birleşmekte olduğu çatıyla, HDP’ye dürüst ve açık bir müzakere yoluna koyulup, ülkeyi selamete çıkaracaksınız, ya da Kürtler kendi yoluna siz kendi yolunuza koyulacaksınız.
İmralı işte bu “iki yol” yerine “üçüncü yol” demişti.
“Üçüncü yolun” değerini de aklınızın bir ucuna yazınız.