Pêrî Yayınları etiketi ile okuyucuyla buluşan Arzu Demir’in kaleme aldığı ‘Zilan Zilan’; bir kurgu etrafında değil, cümle canın yaşamdan koparılışını konu ediniyor
Ercan Kaplan
Roman, öykü, şiir dalında eserler kaleme alan, birçok eseri de Almanca’ya çevrilen Arzu Demir son olarak “Zilan Zilan” isimli romanını edebiyat dünyasına kazandırdı. Dört bölümden oluşan romanın dördüncü bölümünde bir dedenin torununa aktardığı katliamın öncesi, sonrası ve yeni bir hayatı adımlayışı anlatılıyor.
Pêrî Yayınları etiketi ile okuyucuyla buluştu “Zilan Zilan”. Osmanlı Devleti’nin parçalanıp yıkılmaya yüz tuttuğu son döneminde ulus-devlet inşasına yönelen İttihat Terakki Cemiyeti, Türk-İslam sentezinin ön adımı olarak Hıristiyan halkları yok etmeyle işe koyulur. 1909’da Kilikya’da 30 binden fazla Ermeni katledilerek bir nevi 1915 Ermeni soykırımının provası yapılır ve bunu 1914-1923 arası yıllarda Rum halkından 353 bin canı kıyımdan geçirilmesi izler. Sonrasında ise Kürt halkına yönelik 1921 Koçgiri, 1930 Zilan Vadisi, 1938 Dersim katliamları gerçekleştirilir.
1926’da başlayan Ağrı direnişine karşı devreye konulan kıyım operasyonlarının uğrağı Temmuz 1930’da Erciş’in kuzey kesimindeki Zilan Vadisi’dir (Geliyê Zilan). Yaşamdan kopartılanların sayısı resmi rakamlara göre, 15.000’den fazla.
Sır dehlizlerinin kapısı aralanıyor
Kıyımdan kurtularak yaşamı kucaklayan bir çocuğun yaşlılığında sır dehlizlerini açmasıyla gün yüzüne çıkan hakikatler, resmi tarihin üstünü örttüğü örtüyü de kaldırır. Böylelikle tarihsel emanet torunlarına teslim edilir. Katliamda bir çocuk olan Selahattin Dede, torununa bir tür vasiyet niteliğinde, o günlere dair belleğinde canlılığını yitirmeyen zulmü, zulmeti dünyaya duyurmasını ister. Geniş bir ailenin üyesi olan çocuk Selahattin neredeyse tüm fertlerini kaybeden aileden kalan birkaç kişiden biridir.
Bağdişan’dan Zilan Vadisi’ne
Savaş rüzgârlarının olanca şiddetiyle estiği günlerde yerinden yurdundan sürekli göç etmek zorunda kalan aileler, ölüm yolculuğuna sürüklenir. Uzun yürüyüşlerde ölüm taburları tarafından sürekli taciz edilen, varlıklarına el konulan aileler Muradiye yerine sürekli Zilan Vadisi’ne yönlendirilir ve nihayetinde binden fazla masum insan, Zilan Vadisi’nde ablukaya alınır. Silah tıkırtılarıyla, süngülerle, bedenleri lime lime eden ateşli silahlarla binden fazla insan toprağın alnına düşer.
Zilan Deresi Kan Deresi
“Ateş kes! Kurşun harcama! Süngüyle gir! diye bağırdı. Askerler ateşi kesip süngülerini taktıktan sonra hızla topluluğun içine girdiler.’’ (Zilan Zilan s.89)
Ölümleri daha ucuza getirmek için kurşun yerine süngü, görevi üstlenir. Üst üste yığılan cansız soluksuz bedenler ölmeden önce çocuklarına siper olurlar. Nafile, süngü bulur ölümü. Yıllar sonra bu yöntem Nazi Almanyası’nda kurşun yerine gaz odalarında, Dersim’de ise meşe kütüğüyle öldürülen çocuklarda ifadesini sürdürür.
Cümle canın çığlığı
Anne karnında yumuk yumuk eller, yaşını doldurmamış bebeler, gürbüz delikanlılar, gençler, kadınlar, erkekler, ihtiyarlar yangın yerinde ateş hattında bulurlar kendini. Yaşamın gürül gürül akan bengi suyu çöle, susuzluğa keser. Ağıtlar, feryad-ı figanlar, analarının eteğini siper eden ürkek eller, sinesi dizini döven yorgun eller; hepsi temmuz sıcağında karanlığa gömülür.
Zilan’ın ağırlığını taşıyamaz heceler, dile gelmez cümleler. Anlatılanlar sayfa sayfa dolar yüreğe ama dile dolmaz. Kalem tutmaz eller, yazılmaz acının kavli.
“Yazamamıştım, yazamıyordum. Dedemin ölümüyle, yıllarca yazmak için doğru zamanı bekleyerek taşıdığım emanete, yerine getirilememiş bir sözün ağırlığı da eklenmişti. Dahası yalnızca onu değil, onu yazamadığım için uzun zamandır tasarladığım diğer şeylerini de yazamıyordum.’’ (Zilan Zilan s.17)
“Yaz! Yıl 1930’du. Temmuz ayıydı. Atatürk cumhurbaşkanıydı.’’ (S. 111)
Selahattin Dede’nin kitabın sonunda söyledikleri, öteki tarih ya da alternatif tarih okumalarında sıkça karşılaşılan tarihsel gerçekle örtüşüyor. Katliamların arka planları hangi damardan beslendikleri ve en önemlisi faili, failleri resmi tarihte ‘kahramanlıklarını’ korusa da gerçek başka, öteki tarihin isyanı başka…