Salih Yılmaz
Türkiye’de yeni bir dönemin başlangıcı yaşanmaktadır. Bunun içeriden ve dışarıdan kaynağını alan boyutları vardır. Türkiye’de henüz başlangıcını yaşadığımız bu yeni dönemin de böyle bir karakteri vardır. Türkiye’de AKP-MHP iktidarının zihniyeti ve izlediği politikalar toplumun geniş tabanı tarafından kabul görmedi. AKP-MHP iktidarı devlet meşruiyetine dayanarak ve onun ideolojik ve askeri baskı araçlarını kullanarak Türkiye’de yeni bir toplumsal ve siyasal düzen kurmak istiyordu. Ancak buna karşı toplumdaki itiraz gittikçe siyasi bir duruşun gelişmesine yol açtı. Artık toplumun bilincinde önemli bir yer edinmiş olan bu duruşa kimse kendini kapatamamaktadır. Kendini buna kapatanlar toplumdan destek göremez ve dolayısıyla etkili bir siyasi güç olamazlar. AKP-MHP’nin toplum içerisindeki siyasi desteğini yitirmesi ve tüm çabalarına rağmen bu gidişatı durduramaması bunun sonucudur.
AKP-MHP baştan beri toplum tarafından benimsenmiyordu. En başta Kürtler AKP-MHP’yi, onun zihniyetini ve siyasetini benimsemiyordu. Kürtlerin desteğini alamayan veya onun direncini kıramayan bir siyasetin Türkiye’de etkili olması ve bir düzen tesis etmesi mümkün değildir. AKP-MHP Kürtlerin desteğini alması söz konusu olmadığı için direncini kırmaya çalıştı fakat bunu başaramadı. Kürtlerin yanı sıra AKP-MHP Türkiye toplumunun desteğini de alamadı. Şovenizm, milliyetçilik, dincilik ve her türden gericilik söylemleriyle bu destek alınmaya çalışıldı ancak bunda da başarılı olamadı. Kadınlar ve gençler başta olmak üzere diğer toplumsal kesimler de AKP-MHP’ye destek vermediler ve ona karşı kararlı bir duruş sergilediler. Sonuçta ya toplum AKP-MHP’nin zihniyetini kabul edecek ve bunun sonucunda Türkiye’de gelişmenin tersine bir gidişat yaşanacaktı ya da kabul etmeyerek yeni bir gelişme çağını başlatacaktı. Toplumun AKP-MHP’ye karşı itirazı Türkiye’de toplumsal bir duruşun ortaya çıkmasını sağladı ve Türkiye’deki siyasi güçlerin bunu dikkate alan bir söylem ve pratik içerisine girmesiyle de Türkiye’de yeni bir döneme girilmiş oldu. Toplumun böyle bir duruşu olmasaydı gerçekten de Türkiye’de toplumsal bir gerileme yaşanacaktı. Bu durumun büyük bir toplumsal çöküntüyle sonuçlanmasının olasılığı da yüksekti. Şimdi de yeni sürecin gerektirdiği örgütlenme çalışmaları yapılmaz ve toplumsal eylemin açığa çıkması için harekete geçilmezse bu durum gerçekleşecektir. AKP-MHP toplum nazarında kabul görmüyor, ona karşı başta Kürtler olmak üzere toplumun geniş kesimlerinin itirazı ve karşı koyuşu vardır. Ancak AKP-MHP bunun imkanlarını yaratmaya, bu süreci değiştirmeye çalışıyor.
Küresel ve bölgesel düzeyde gerçekleşen siyasi durum ve bunun yol açtığı yeni siyasi pozisyon ve dengeler de Türkiye’de siyasi gelişmeleri doğrudan etkilemektedir. Küresel sermayenin yaşadığı ciddi sorunlar bulunmaktadır. Kapitalist sistemin kriz içerisinde olduğu bir gerçektir. Küresel sermayeye ve onun işleyişine karşı önemli toplumsal, kültürel ve siyasal engeller bulunmaktadır. On yıllardır bu engellerin ortadan kaldırılması ve krizin tümden aşılmasa da sermayenin küresel çapta işlemesinin sağlanması için sistemin yürüttüğü bir politika vardır. Bu amaçla küresel sermayenin işlemesi ve büyümesi için denebilir ki tüm dünya çapında bir program oluşturuldu. Ortadoğu’da gerçekleşen başta askeri müdahaleler olmak üzere ortaya konulan tüm toplumsal ve siyasal projeler bunun bir parçasıydı. Fakat bunlar küresel sermaye önündeki engellerin ortadan kalmasını ve küresel sermaye sisteminin istikrara kavuşmasını sağlayamadı. Reel sosyalizmin çözülüşünden sonra ABD’nin öncülüğüyle dünyanın yeniden şekillendirilmesi projesi uygulanamadı ya da bu proje sistemin beklentilerine cevap olamadı. Bu durum yeni bir krize yol açtı. Küresel sermaye sisteminin ortaya koyduğu çözümler sistemin yeni sorunlar yaşamasına ve sonuç olarak durumun daha da ağırlaşmasını beraberinde getirdi. Bu süreçlerin başlangıçları, önemli dönemeçleri ve dönüşüme uğrama aralıkları konusunda farklı yaklaşımlar olmakla birlikte böyle nihayete erdiği açıktır. Bu durum her şeyi ve her yeri etkiledi ve etkiliyor. Hatta çeşitli sebeplerden ötürü Türkiye’yi olmasından daha fazla etkiledi. Böyle olmasının önemli nedenlerinden biri AKP-MHP iktidarının var olmasında ve ayakta kalmasında dışarının gereğinden fazla rol oynamasıdır.
AKP-MHP gibi güçler; küresel sermaye güçlerinin reel sosyalizmin çözülüşünden sonra ortaya koyduğu küresel sermaye düzenini yeniden biçimlendirme ve bu arada Ortadoğu’yu dizayn etme programının başarısız olması ve bunun sonucunda küresel sermaye sisteminin daralıp boşluklar yaratmasından faydalanmaya çalıştı. Kapitalist sistemin; krizi aşma, engelleri ortadan kaldırma, küresel sermayeyi işler kılma ve güvenceye alma programı başarısız olunca sistemin hegemonik olan ABD’nin başta olmak üzere, küresel sermaye güçlerinin ve kurumlarının etkisinde bir zayıflama oldu. Bu zayıflama bir boşluk da doğurdu ve AKP-MHP esas olarak bu boşluktan faydalanarak hem iktidar olma imkanını hem de ayakta kalmanın dayanağını elde etti. AKP-MHP şovenizme, milliyetçiliğe, dinciliğe ve gericiliğe dayanarak Ortadoğu’da bölgesel bir güç olmaya ve buna dayanarak küresel sermaye sistemi içerisinde pay sahibi olmayı hedefliyordu. Rusya-ABD-Çin güç dengesinin ortaya çıkardığı boşluğu ve hareket kabiliyetini değerlendirerek yerelde askeri müdahaleler ve işgaller gerçekleştirdi. Buradan aldığı güç ve desteği içerideki toplumsal itirazın bastırılmasında kullandı. Fakat küresel sermaye güçleri ve sistemi yeni bir rota belirleme ve burada ilerleme sürecine girdi. ABD’de yönetimin değişmesini küresel sermaye sistemi açısından yeni rotaya girmenin başlangıcı olarak baz alınabilir. Bu durum AKP-MHP’nin tabiri caizse avantadan kazanma imkanını ortadan kaldırdı. Böylece toplumun bastırılmasında ve oluşturduğu düzeni topluma dayatmada en büyük kaynağını da kaybetmiş oldu.
AKP-MHP’nin artık eskisi gibi faydalanacağı boşluklar yoktur. Ancak huylu huyundan vazgeçmez misali elindeki askeri, siyasi ve diplomatik gücünü dayatarak ve bunu pazarlığa dönüştürerek bildik tarzda işler yapmak için çok uğraşıyor ve bunu sürdüreceği anlaşılıyor. Erdoğan’ın Rojava’yı hedef göstererek yeni işgaller gerçekleştireceklerini söylemesi bunun işareti ve sonucudur. Peki şimdi yeni koşullar içerisinde bu nasıl engellenecek? Dış koşullar ve dengeler değişti, bunu yapmanın imkanı kalmadı denir ve buna dayanılırsa yanılgıya düşülür. Tayyip Erdoğan dış güçlere daha fazla muhtaç durumdadır ve siyasetinin kabul görmesi eskiye göre daha zordur. Ancak bu hiç olmaz denemez. Dış dediğimiz küresel sermaye düzenidir. Daha büyük tavizler karşılığında ve yürütülen siyasete uygun olmak koşuluyla sermaye güçleri ortaklaşabilirler. Bunun önüne geçmenin ve yeni süreci hızla örerek AKP-MHP siyasetini kurutmanın yolu, gelişmelerin asıl kaynağını oluşturan toplumsal iradeyi örgütlemek ve eylem gücüne dönüşümünü sağlamaktır.