HDP Sözcüsü Günay, siyasetteki güncel gelişmeler, İmralı’dan gelen mesaj ve partisinin ‘yönetime adayız’ söylemini değerlendirdi. Günay, demokrasi ittifakının ise partiler değil, ilkeler ittifakı olduğunu söyledi
Halkların Demokratik Partisi (HDP) 4’üncü Büyük Kongresi sonrası bir ilk olarak parti sözcülüğüne bir kadın siyasetçiyi seçti. Eşit temsiliyeti esas alan ve bunu parti program ve tüzüğünü de yansıtan HDP’nin, Parti sözcülüğüne seçilen Ebru Günay, bu durumu kadınların gücünün siyasete yansıması olarak tanımlarken, siyasetin güncel gelişmelerine ve İmralı’dan gelen son mesaja dair Mezopotamya Ajansı’na bir röportaj verdi. Günay, Berivan Altan’a verdiği röportajda, yeni kurulan DEVA partisi ve demokrasi ittifakı gibi başlıklara ilişkin de değerlendirmelerde bulundu.
Röportajdan bazı bölümler şöyle;
- HDP olarak yeni dönemde parti içi erkek egemen zihniyete karşı daha etkin bir mücadele ve kadının siyasette görünürlüğünü artırma yönünde kararlar aldınız. Parti sözcülüğünün kadına devredilmesinde bunun etkisi var mı?
HDP kurulduğu ilk günden bu yana eşit temsiliyeti esas alan, kadın siyasetini, kadın bakışını görünür kılmaya çalışan bir yerden politikasını üretti, eylem hattını buradan belirledi. Türkiye’deki kadın merkezli bir siyasetin öncülüğünü yürüttü. Eşbaşkanlık sistemi bunlardan biriydi.
Meclise ilk girdiğimizde de kadın siyasetçilerin en aktif çalışma yürüttüğü ve sayısal oranın en yüksek olduğu bir profili vardı. Kadının bakış açısının geldiği yer itibariyle bu dönem bunun yansıması daha etkili oldu. Parti sözcülüğünde ilk parti kadın sözcülüğü görevi üstlenmem kadın siyasetinin, kadın gücünün yansıma hali.
- HDP, açık bir şekilde ülke yönetimine talip olduğunu dile getiriyor. Bunun siyasetinize yansıması nasıl olacak?
Bütün siyasi partiler oluşurken, yola çıkarken yönetime talip olma sözüyle ortaya çıkar ve sözünü buradan kurar. Dolayısıyla bizde aslında parti olarak kurulduğumuzdan bu yana bu ülkenin yönetimine talibiz. Sadece son dönemlerde bunu daha yüksek sesle dillendirme, sözümüzü daha güçlü söylemeye başladık. Çünkü bir güç yansıyor. HDP kongresinde binlerin, yüzbinlerin, milyonların bir kez daha güçlü bir destek göstermesiyle birlikte HDP siyasetinin bu ülkeye çözüm olduğunun mesajı verildi. Bizde bunun daha açık şekilde sözünü kuruyoruz. Biz de bu ülkenin yönetimine talibiz, bu ülkeyi yönetme iddiamız var.
- Bunu biraz daha derinleştirirsek, yönetim anlayışınızı nasıl açarsınız?
Halkın doğrudan ülke yönetimine dair söz söyleyeceği mekanizmalar oluşturacağız. Herkesin doğrudan kendisini ifade etmesini sağlayacak, yerel ayaklarını örgütleyerek, il meclislerine oradan en üst merkeze ulaştırılması sağlayacak bir yönetim anlayışını esas alıyoruz. Bunun parti programımızda Radikal demokrasi olarak ortaya çıkıyor. Doğrudan tartışma alanlarında, karar süreçlerinde ve yönetim esaslarının halkın denetimine açık olduğu, şeffaf ve radikal demokrasinin öne çıktığı esaslar üzerinden bir yönetim anlayışına talibiz.
- AKP’den kopan Ahmet Davutoğlu Başkanlığı’nda kurulan Gelecek Partisi ve Ali Babacan başkanlığında kurulan Demokrasi ve Atılım Partisi’ni (DEVA) siyaseten değerlendirir misiniz?
Her iki partide AKP’den farklı bir yerden siyaset yaptıklarını ifade ettiler. Sözlerini buradan kuruyorlar. Ama bir gerçeklik var her iki partide bir dönem AKP içerisinde aktif siyaset yürüten, AKP’nin politikalarını yürütücü durumundaydılar. Dolayısıyla Türkiye’deki mevcut siyasal duruma dair yükümlülükleri olan partilerdir. O yüzden yapmaları gereken kendi siyasal geçmişleriyle yüzleşerek, sözlerini kurmak olmalıydı. Bu aslında AKP’den farklı olduklarını, bu ülkede demokrasi ve refaha dair söyleyecekleri sözün güvenirliliğinin de kriteri. Yani önce geçmişleriyle yüzleşmeli, bu konudaki tavırlarını belirlemeli. Bu samimiyetleri konusundaki turnusol kağıdıdır. Bunu söylemedikleri andan itibaren, tekrardan Kürt düşmanlığı üzerinden bir söz kurmaya devam ettiklerinde özünde bir farkları olmadığını gösteriyor.
- Partiniz üzerinde süreklileşen bir baskı politikası söz konusu. Yine kayyım atanan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Selçuk Mızraklı gibi birçok yöneticinize hapis cezaları verildi, veriliyor. Bu durumu nasıl okuyorsunuz?
Düşman ceza hukukunun uygulandığı açık dosyalardan biri Selçuk Mızraklı davasıydı. Yargı süreçlerinin nasıl işlediğini hepimiz biliyoruz. Yalan, iftira ve düzmece iddianamelerle planlanan bir süreçti. Burada esas olan şu; Kürtlerin seçilmiş iradesini tanımama ve buna yargı eliyle saldırının yansıması. Bu kararı AKP’nin Kürt düşmanı politikasından ayrı değerlendiremeyiz. Selçuk Mızraklı belediye başkanı olmadan önce seçilmiş bir milletvekilimiz ancak onun dışında ömrünü barış ve demokrasiye, yoksullukla mücadeleye adamış bir hekimdi. Yani o hekimliği ile birlikte toplumsallığı, toplum barışını önceleyen, onunla bütünleştiren, buna dair mücadele yürüten biriydi. Bu cezalandırma ile birlikte aslında toplumsallığı önceleyerek, siyaset yürüten herkese bir mesaj vardı.
- Daha önce PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatlığını yürüttünüz. Kesintisiz bir tecrit devam ediyor. Son olarak İmralı’da çıkan yangın sonrasında aileler orada bir görüşme sağladı. Tecrit politikasına dair neler söylersiniz?
Ben İmralı adasında yaşanan hiçbir şeyin tesadüf olmadığını düşünüyorum. Dolayısıyla bir yangının da tesadüf olmadığını düşünüyorum. O yangında iktidarın bir planı ve hesabı doğrultusundadır. Şöyle bir gerçeklik var. İmralı’daki tecridin savaş ve işgal politikalarıyla doğrudan bir ilgisi var. Hükümet savaşta ısrar ettiği sürece tecridi derinleştiriyor, tecridi derinleştirdikçe savaşta ısrar ediyor. Dolayısıyla bunların doğrudan birbirinden ayırmak, başka değerlendirmek doğru değil. Ortadoğu coğrafyasında toplum lehine projelerin sahibi, bu konuda alternatif bir toplumsal sistemi öneren tek kişi Sayın Öcalan’ın kendisi. Böyle olunca hem toplumlar adına alternatif sistem tecrit ediliyor hem de savaş politikaları derinleşiyor. Bir iktidar ya savaşır ya da barışçıl politikalar izler. Barışçıl politikanın hattı müzakere, diyalog ve işgal politikasına son vermekten geçer. Savaşın hattı da belli ve bugün kendini savaş üzerinden konumlandıran bir AKP gerçekliği var.
- Öcalan’ın en son görüşmede söylediği, “Türkiye’deki masa iki ayaklıdır. Siz üçüncü ayak olmak zorundasınız. Masa üçayaklı olursa düşmez. Üçüncü ayağın oluşumu da büyümeyle olur” ifadesini nasıl okumak gerekiyor?
Sayın Öcalan’ın daha önce söylediği 3’üncü yoldan bağımsız ele almamak gerekiyor. Türkiye iki kutuplu bir siyasete mahkum edilmeye çalışılıyor. Bir tarafta AKP-MHP’nin oluşturmaya çalıştığı faşist blok, diğer tarafta Cumhur ittifakı denilen statükonun devam etmesini isteyen bir yapı. Toplumsal sorunlara çözüm olabilecek, huzur ve refahı getirecek 3’üncü bir alternatif sunulmuyor. İşte bu iki kutuplu siyasetin dışına çıkarak, topluma alternatif, toplumsal sorunlara çözüm perspektifi olan bir hatta HDP kendisini gösteriyor. Dolayısıyla Sayın Öcalan’ın bu değerlendirmeleri aslında muhalefet hattını güçlendiren, toplumun alternatif gücünü yeniden inşa etmeye çalışan bir yerden değerlendirmek gerekiyor. Yani demokratik siyaset güçlendikçe, faşist blok gerileyecektir. HDP siyaseti güçlendikçe, büyüdükçe o masanın 3’üncü ayağı tamamlanacaktır. Sayın Öcalan’ın işaret ettiği şey aslında demokratik siyaseti güçlendiren, iki kutuplu siyaseti geriletilmesi anlamında okumak gerekiyor.
- Parti olarak yeni dönemde demokrasi ittifak ile büyümeyi esas alan bir kararlaşmanız var. Demokrasi ittifakını nasıl gerçekleştireceksiniz?
Öncelikle demokrasi ittifakı meselesini açmaya ihtiyaç var. Bizim demokrasi ittifakından kastımız, siyasal partilerin yan yana durduğu, biz ittifakız dediği bir ittifak değil. Demokrasi ittifakı bloklaşmış siyasetin dışında kalan yapıların, halkların, inançların, grupların bir araya gelerek, ilkeler etrafında oluşturduğu ittifak biçimidir. Bizim için demokrasi ittifakı stratejik ittifakıdır. Bütün esaslarıyla, ilkeleriyle bir araya gelen bir ittifak biçimidir. HDP’nin kendisi bugün böyle bir ittifak biçimidir. HDP’nin kendisi bir demokrasi bloğudur. Demokrasi ittifakı derken, bu bloğu daha da güçlendirmekten söz ediyoruz. Otoriter, faşist blok dışında biz kadınların, gençlerin, toplumsal yapıların içerisinde olduğu bir ittifak halini tanımlıyoruz. Yoksa siyasal partilerle bir araya geldik, bir ittifak oluşturduk halini kastetmiyoruz.
Bu kapsamda Genişleme Komisyonumuz, toplumsal yapılarla, halklarla, inançlarla ve bireylerle görüşmeler yapacak. HDP projesini, demokrasi ittifak meselesini anlatarak, demokratik güçleri örgütleyecek bir çalışma yürütecek.
- Öcalan’ın son görüşmesinde ifade ettiği “Kişiler, şahsiyetler kendilerine değil, kurumlara halka hizmet etmeliler. HDP emekle güçlenir. Emek vererek güçlenir” eleştirilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sayın Öcalan, HDP projesinin mimarı, fikriyatını, kurucu esaslarını belirleyen isim. HDP’yi takip etmesi, buna dair söz söylemesi, değerlendirme yapması da önemli bir yerde duruyor. Sayın Öcalan HDP’nin ilkelerini belirlerken de; halkı, halkın ihtiyaçlarını, önceliklerini esas alan, halkın sözünü siyasette etkili bir yerde olmasını sağlamaya çalışan bir noktadaydı. Bizimde kongre öncesi gerçekleştirdiğimiz bir dizi konferans ve kendi iç toplantılarımızda benzeri eleştiriler öne çıktı. Bu kapsamda yeni dönemde daha fazla toplumla bir araya gelerek, bu eksikliklerimizi gideren bir yerden siyaset kuracağız.
- Kongre ve konferans kararlarınızda tecride dair bazı kararlar alındı. Yeni döneme dair bilgi verir misiniz?
HDP’nin tecride karşı konferans ve ilke kararları var. Parti Meclisi’miz (PM) ve Merkez Yürütme Kurulu’muz (MYK) bu kararlara bağlı ve bunun gereklerini yerine getirmekle mükellef. Kongremiz de halkımız yeniden tecride karşı mücadelede ve Sayın Öcalan etrafında yeniden bir siyaset örülmesi mesajı ortaya çıktı. Dolayısıyla mesajda aynı zamanda AKP’nin savaş ve işgal politikalarına karşı aktif bir mücadeleyi örgütlememiz gerektiği ortaya çıkıyor. Bu konuda yoğun tartışmalar yürütüyoruz, aktif bir mücadele hattını tartışıyor ve hazırlıklarımızı sürdürüyoruz. Bunu da şu esaslar üzerinden yapıyoruz; Savaşa karşı barışı, ölüme karşı yaşamı, tecride karşı özgürlüğü oluşturan bir hat üzerinden tartışma yürütüyoruz.
Bugün sadece İmralı’da bir tecrit hali yok, toplumun tamamının tecrit edildiği, muhalefetin tecrit edildiği, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı bir yerden yönetim anlayışı var. Buna karşı da özgürlükleri yeniden savunan bir siyaset yaparak, yeni dönemde hattımızı oluşturacağız.
HABER MERKEZİ