1789 Fransız burjuva devrimi, Amerika’da ve İngiltere’de feodalizme karşı yaşanan burjuva devrimlerinden etkilenip, dönemsel olarak öne çıkmış olan aydınlanma hareketinden beslenerek, burjuvazinin ekonomik yaşamı tam manasıyla eline aldığı bir sonuca ulaşmıştı. Fransa’da bu sonuca ulaşabilmenin koşullarını ise yaşanan derin ekonomik kriz yaratmıştı. Fransız monarşisi, aristokrasisi ve kilise artık eskisi gibi ülkeyi yönetemez hale gelmişti. Feodalizmin kırsala bağladığı emek gücünü, burjuvazi kentlere çekmek ve üretim süreçlerinde onlardan yararlanmak istiyordu.
Fransa’da hiçbir siyasi ve hukuki hakka sahip olmayan Fransız burjuvazisinin başlıca hedefi kralın meclisinde söz hakkına sahip olmak ve dolayısıyla sömürüden pay almaktı. Bir seçim yapılsa bile, siyasal hakları olmayan ancak kentlerde ekonomik gücü eline almış olan burjuvazi, meclisin dışında kalıyordu. Bu nedenle burjuvazi siyasal hakların ve hukukun baştan aşağı yeniden düzenlenmesini istiyordu. O dönemde aynı haklardan yoksun olan işçi, köylü vd. sınıflarla burjuvazi birleşti. Fransız devrimi ve sonrasında yaşanan Paris Komünü, ezenle ezilenler arasında yaşanan bir mücadele süreciydi. Fransız burjuva devriminden sonra bu kez işçi sınıfı sahneye çıktı ve burjuvazinin kan emiciliğine karşı başkaldırdı. Bu başkaldırı da kısa sürede olsa bir başarı sağlandı ve Paris’te komünal bir yaşam örgütlendi.
Aslında insanlık tarihi sınıflar mücadele tarihinden başkaca bir şey değil. Paris Komününden beslenen 1917 Ekim Devrimi ise Rusya’da hem burjuvaziye hem de aristokrasiye karşı işçi sınıfı önderliğinde birleşen diğer ezilen sınıflar ve halklar tüm dünyayı etkileyen büyük bir başarı elde etti. Ancak burjuvazi uzun bir süre sonra da olsa dünya üzerinde kapitalizmin egemenliğini yeniden tesis etmeyi başardı. Bu sınıflar mücadelesi öyle görünüyor ki dünya üzerinde daha uzun yıllar daha yaşanacak. Günümüzün değişen koşulları kapitalizmin sadece emekçi yoksul halkların değil aynı zamanda doğanın ve tüm canlı yaşamında düşmanı olduğu gerçeğini, en geri toplumlar dahi net biçimde görmeye başladı.
Kapitalizm artık çırıl çıplak! Hiçbir pisliğini gizleyebilecek durumda değil. Burjuvazi, demokrasi diye halklara yutturduğu seçimlerde türlü renklere büründürülen ve kendi oluşturduğu alternatiflerin peşine halkların sürüklemesini bir biçimde sağlar. Anadolu’da bir tabir vardır, ‘hayvan terli yemez’, yani bu sözle artık kerizliğe karnımız tok demek istenir. Halen kitleleri etkileyip peşlerine takabilmektedirler. Ancak bu yalan dünyaya karnımız fazlasıyla tok artık. İnsanlar bunun farkına varabilir ama dili sözü olmayan diğer canlılar ne bunun farkında ne de bunun farkına varma olasılıkları var.
Bu durum işçi sınıfı ve diğer ezilen sınıflara ve halklara bir yük daha yüklerken aynı zamanda daha geniş halk yığınlarının bir arada mücadele etme koşullarını da yaratmaktadır. Sermaye birikimi amacıyla doğal yaşam sınırsızca hammadde olarak kapitalist üretim süreçlerinde sömürüye tabi tutulması artık burjuvazi açısından dahi sürdürülemez durumda. Ancak onun başkaca bir seçeneği yok. Temiz enerji, sürdürülebilir yaşam vb. iddialarla kirli yüzünü örtmeye çalışırken yaşamı adeta yok etme hedefiyle hareket etmektedir.
Küresel boyutta bir iklim krizi yaşanıyor. Buna bağlı olarak nitelikli içme ve tarımsal sulama suyu hızla azalırken yakın gelecekte su savaşlarının yaşanabileceği her kesimde kabul görmüş durumda. Emperyalist kapitalist devletler suya hakim olmak adına halklara aynen petrolde olduğu gibi kan kusturmaktan asla geri durmayacaklar. Kendileri açısından da yakın gelecekte suları kapitalist üretimlere yetecek boyutlarda bulmaları da olanaksız hale gelecek. Burjuvazi bu durumda dünyanın sonunun kendisiyle birlikte geldiğini görmesi bile bu yok oluşa dur demeyecek ya da diyemiyecek.
Burjuvazi, yani kapitalizm, yani sermaye dışında kalan sınıflar, halklar için bir seçenek halen var. O da kapitalizmi yenmek ve onu tarihin kirli sayfalarına gömmekten başka bir şey değil. Bu durumda hem iklim değişiminin önü alınabilir hem susuzluk ortadan kaldırılabilir hem de açlık ve sefalet dünyada son bulur. İnsanlığı, hayvanları, ormanları, bitkileri, suları, havayı, tarım arazilerini yani bütün yaşamı ezilen halkların kapitalizme karşı cepheden sürdüreceği bir mücadele kurtarabilecektir. Bu perspiktif dışında geleceği kotarmanın ve yaşamı sürdürülebilir kılmanın herhangi bir yolu bana göre yok. 1789’dan bu yana süren mücadele bizlere somut bir gerçeği gösterdi, bölünsün artık bu dünya ezilenler bir yana, ezenler bir yana…