Yeni Yaşam gazetesi bu baskıya hazırlanırken iki katliama daha tanıklık ettik birlikte; Ankara’da “hızlı” tren kazası ve Soma maden ocağında göçük. Katliamlardan sonra yapılan ilk iş, yayın yasağı getirmek. İş cinayetinin, işçi katliamlarının adresinden biri olan Soma Maden Ocağı’nda gene göçük yaşandı. İktidar öncesinde tarımı yok ederek halkı madene mahkum etmişti, ardından 13 Mayıs 2014 katliamı yaşandı. Soma şirketi ve iktidar 301 işçiyi katletti. 13 Aralık 2018’de on kişi olduğu söylenen işçiler göçük altında kaldı. Henüz üç kişi göçükten çıkarılabildi. Diğerlerine ulaşılmaya çalışılıyor. 13 Aralık 2018 Ankara- Konya tren hattında yaşanan başka bir facia haberi daha geldi. Olayın nedenleri çelişkili, görünen o ki gerçek nedeni uzunca bir süre daha öğrenemeyeceğiz. Ankara Konya hızlı treninin hatta var olan kılavuz trene/ banliyö trenine çarptığı bilgileri geliyor, bunun yanı sıra üst geçide çarptı haberleri de aktarılıyor farklı kaynaklardan. Bir yere çarptığı açık. Sonuç ona yakın ölen, onlarca yaralı. Kimliği saptanamayan 6 kişi ve Kadir Ünal, Tahsin Ertaş, Arif Kağan Ertik’in kazadan birkaç saat sonra vefat ettiği anlaşılanlar arasında, Yusuf Yetim, Kenan Günay, Zafer Akgün’ün durumu ağır, ulaşılabilen toplam 51 kişi farklı üniversite hastanelerinde tedavi altında.
Bir olay sürekli tekrarlanıyorsa ve ısrarla gerekçeleri ortadan kaldırılmıyorsa bunun adı katliam, cinayettir. Gerçeği değil iktidarın kendisinden istediğini yayınlayan ana akım kanallarında günlerce yaptıklarını anlatan dönemin başbakanları, AKP genel başkanı, görevlendirilen her bakan, işin verildiği her şirket bu katliamlardan sorumlu. Tabi gerçekleri karartan her kurum da.
8 Temmuz 2018 Tekirdağ Çorlu’da rayların altından kayan toprak menfezin kayması sonucunda yani dolgu alanının üzerinden tren rayları geçirildiği için resmi açıklamalara göre 25 kişi ölmüş 317 kişi yaralanmıştı.
Yıl 2004, 23 Temmuz; aynı kişiler ve siyaset iktidarda. Yol yapma ve yaptım oldu ilkesi ile yönetme sonucunda Ankara-İstanbul hızlı tren hattında, tren; Pamukova mevkiinde raydan çıkmıştı. Dönemin başbakanı, bugünün parti başkanının 36 kişi diye duyurduğu olay, resmi açıklamalara göre 139 kişinin ölümü ile sonuçlanmıştı. Olaylar ve yerler değişmekte, sonuç aynı; iktidarı uğruna öldüre öldüre var olan bir siyaset, bu katliamların gerçekleştiği yerlerden sermaye biriktiren şirketler.
Nedir bu ısrar? Öldüre öldüre egemen kalmayı sonsuz yürütebileceklerini mi sanıyorlar? Öyle olduğunu sananlar mutlaka bilmeliler, katlederek var olma yaşamın diyalektiğine aykırı. Yasaklarla, şovlarla, emir verip gerçeği değiştirmekle siyaset yapılamaz, yapılmaya kalkılırsa da sürmez. Faşizmin tarihleri bunun örnekleri ile dolu. Sonuçlarında ise halkların bağımsızlık öyküleri var.
Bugünü sevgili eşbaşkanımız Selahattin Demirtaş’ın 12 Aralık’tan beri sürmekte olan duruşması ile sonlayayım. AİHM bildiğiniz gibi tutukluluğunun hukuka aykırılığını sadece iradeye ve kişi özgürlüğünün önlenmesine ilişkin değil, Türkiye siyasetinin engellenmesi olarak da yorumlamış ve serbest bırakılmasını istemişti. Dün duruşmada Selahattin Demirtaş ve avukatlar konuşmalarında halkların iradesini ve geleceğini tutsak kılan iktidarı ve taraftarlarını yargıladı.
Reddi hakim talebi, iktidarın direktiflerine uyan hukuku yok sayan -tarafım tamam- diyen mahkeme başkanı ve bir üye için istendi. Sonucu tahmin ediyorsunuzdur. Talep; reddi istenen taraf olduğunu itiraf eden iktidarın temsilcisi tarafından red edildi. Ancak Sincan’da Selahattin Başkan’la buluşan bizler; salona girebilen, otobüslerle km’lerce mesafeden gelip içeri alınmayanlar, yüzden fazla avukat arkadaş için siyaset-hukuk-yoldaşlık buluşması vardı. Açığa çıkan sinerji fiziki koşulları, faşizmin taraftarlarını yok saydı.