Cengiz Holding’e iktidar tarafından bahşedilmişcesine Mazıdağı ve Mardin coğrafyası geleceği olmayan bir bölgeye dönüştürülüyor. Sülfürük asit ve siyanür liç tesislerinde Kastamonu’dan getirilen bakır pirit işleniyor
Yusuf Gürsucu / İstanbul
Eti Bakır Mazıdağı Metal Geri Kazanım ve Entegre Gübre Tesisi’nde hizmete açılan yeni Ar-Ge Laboratuvarı’nın, Türkiye’nin katma değerli maden teknolojileri alanındaki sembol merkezlerinden biri olacağını iddia eden bir açıklama daha yapıldı. Son açıklamada lityumun Türkiye için altın fırsat olacağı, halihazırda üretilmekte olan kobalt ve çinkonun saflaştırılarak katma değerinin artırılacağı belirtilen laboratuvarda, nikel, kobalt, magnezyum, lityum ve nadir toprak elementlerinin üretilmesi ve saflaştırılmasının sağlanacağı belirtilirken, bu işlemlerin yapılabilmesi için bakır piriti uzun bir yoldan Mazıdağı’na taşınıyor.
Piritin uzun yolculuğu
Mardin Mazıdağı’nı ve çevresini zehirleyip yaşanmaz yer haline getirecek olan Eti Bakır’da devam eden süreç için büyük yolculuklar yapılırken, iktidarın desteği ise sınırsız boyutta. Eti Bakır Küre Madeni’nden sağlanan pirit cevheri önce İnebolu Limanı’na taşınıyor. Buradan denizyolu ile önce Samsun’a, ardından demiryolu ile özel vagonlarda Diyarbakır’a geliyor. Diyarbakır’dan ise Cengiz Holding’in 109 milyon yüksek fiyatla aldığı ve holdinge özel tren yolu hattı ile Mazıdağı’na taşınıyor. Bakır piriti bu uzun yolculuktan sonra Mazıdağı’nda sülfürük asit ve siyanür havuzlarında farklı madenlere ayrıştırılıyor. Tesislerin diğer ihtiyacı olan büyük miktarlardaki su ise DSİ’nin Eti Bakır’a özel olarak inşa ettiği ‘Diyarbakır Dilaver Barajı’ndan sağlanıyor.
Dünyanın sayılı ölü kenti
Eti Bakır AŞ Mazıdağı Metal Geri Kazanım ve Entegre Gübre Tesisi Genel Müdürü Emre Kayışoğlu, teknoloji ve Ar-Ge yatırımlarının kendileri için önemine dikkati çekerek, Mazıdağı Tesisi pirit konsantresinden kobaltı geri kazanan dünyanın ilk ve tek merkezi olduğu söyledi. Kayışoğlu, “Burada geliştirdiğimiz teknolojiler ve katma değerli ürünlerle, Mardin’i kobalt ve çinko başta olmak üzere stratejik metaller ve nadir elementler alanında dünyanın sayılı merkezlerinden ve yüksek teknolojiye hitap eden sektörlerin vazgeçilmez iş ortaklarından biri haline getirmeyi hedefliyoruz” ifadelerini kullanırken, Mardin coğrafyasında ortaya çıkacak sülfürik asit ve siyanürle bölgenin zehirlenerek, dünyanın sayılı ölü kentlerinden birine dönüşeceğini belirtmek gerekiyor.
‘Sürdürülebilirlik’
Emre Kayışoğlu, “Burada yaptığımız iyileştirmeler, sürdürülebilirlik hedeflerimize de önemli destek sağlıyor. Bu merkez sayesinde, üretim süreçlerimizdeki kimyasal ürün, buhar, elektrik ve su tüketimimizi önemli ölçüde azaltırken, metal geri kazanım verimlerinin artırılması ile de verimlilik konusunda önemli bir adım atmış oluyoruz” dedi. Ayrıca Ar-Ge çalışmaları kapsamında, kobaltın yanı sıra nikel, magnezyum, mangan ve lityumun da Eti Bakır’ın Küre tesislerinden gelen pirit konsantresinden ayrıştırılacağı vurgusu yapılırken, bu ayrıştırmanın nasıl yapılacağı ve ne gibi çevresel sonuçları olacağı yönünde ‘sürdürülebirlilik’ söylemi dışında bir açıklama yapılmazken, sürdürülebilirlik ifadesinde çevresel bir vurgu olamayacağını elde ettiğimiz rapor ve bilgilerle net olarak anlaşılabiliyor.
Piritler kavruluyor
Eti Bakır’ın söz ettiği tesiste Kastamonu’dan özel tren yollarıyla Mazıdağı’na taşınan bakır piritten çinko ve kobaltın elde edilmesi için sülfürük asitli ve siyanürlü liç havuzlarında ayrıştırılıyor. Liç çözeltilerinin kolay suzülebilmesini sağlamak için, pirit ve NaCI karıştırılan küllerin peletlenerek kavrulması gerekiyor. Bu süreçte pişirilen cevher küllerinde yoğun olarak arsenik ortaya çıkıyor. MTA’dan 4 akademisyenin hazırladığı bir akademik bildiride, Klorlayıcı Kavurma ve Liç önerisi yapılarak, bakır piritleri seyreltik asitte liç edilerek demirdışı metallerin çözündürüldüğü yer almaktadır. Bu yöntemin sakıncaları olarak ise, sülfatlayıcı ve klorlayıcı kavurma süreçlerinde soy metallerin eldesi için siyanürleme işlemine gereksinim olması vurgulanıyor.
Siyanür ve sülfürük asit
Siyanürün zarar verdiği 2 cm’lik bir toprak tabakasının yeniden oluşabilmesi için en az 200 yıl süre geçmesi gerekiyor. Sülfürik asitin neden olduğu tahribatın doğa tarafından onarılabilmesi açısından ise böyle bir süre verebilmek mümkün değil. Sülfürik asit toprağa karıştığında toprakta bulunan tüm mineralleri yakarak yok ederken, aynı zamanda toprağın bağışıklık sistemini de ortadan kaldırır. Doğada kendi halinde duran arsenik tetiklenir ve toprağın çölleşme sürecine girmesine neden oluyor. Sülfürik asit yönteminin ne denli korkunç olduğunu anlayabilmek mümkün. Sülfürik asitle yok edilen veya çökertilen bir ekosistemin yeniden geri kazanılması mümkün değildir.
Bölge çölleşir insan kanser olur
Sülfürük asit ve siyanürün yoğun kullanımını gerektiren Mazıdağı tesisinde yapılan bu işlem madencilik faaliyeti olmadığı gibi bu süreçlerin açık havada yapılıyor olması ise yaşamı zehirleyen etkisinin en geniş coğrafyaya yayılmasına neden olunmaktadır. İTÜ Madencilik Fakültesi Metalurji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yüksek Kimya ve Metalürji Prof. Dr. İsmail Duman Çaldağı, nikel madeni için yaptığı değerlendirmede, “Açıkça bu kadar asitin kullanıldığı bir yerde ne tarım kalır, ne canlı kalır, dolayısıyla insan zaten kalmaz. Madenin işi bitip de çekip gittiğinde bölgede bir otun bile bitmediği çölleşmiş bir yere dönüşür” diye belirtiyor. İnsan sağlık açısından ise sülfürük aside uzun süre maruz kalındığında kemiklerde erime ortaya çıkarken, solunum yolu sıkıntılarıyla birlikte akciğer kanseri hızla gelişir.
Raporlarda 4 bin 576 ton uranyum
MTA Genel Müdürlüğü tarafından detay etütleri yapılan Mazıdağı-Kasrık-Şemikan fosfat yataklarında zenginleştirmeye uygun olmayan asidik karakterli topraklarda öğütülerek doğrudan kullanılabildiği, ancak örtü kalınlığının fazla olması nedeniyle gübre üretimi için ekonomik olmadığı vurgulanıyor. Yine MTA raporlarında Mazıdağı maden sahasında ‘55 ppm tenörlü’ 4 bin 576 ton uranyum rezervi olduğunu belirtilmesi ise dikkat çekiyor.
Liç havuzlarından uranyum
Maden.org.tr sitesinde Güven Önal imzalı hazırlanan ‘Fosfat Cevherindeki Uranyumdan Yararlanma Olanakları’ başlıklı bir tebliğ yayınlanmıştı. Tebliğde, Mazıdağı bölgesi fosfat yataklarındaki uranyumun mevcudiyetini ve Batı-Kasrık cevherindeki uranyumun, fosforik asit üretimi sırasında yan ürün olarak değerlendirilmesi olanaklarını kapsadığı belirtiliyor. Sülfürikasit ile yapılan liç deneylerinde; “asit konsantrasyonu, liç süresi, pülp ısısı ve pülp yoğunluğunun, uranyum çözünme verimine etkileri incelenmiş, optimum koşullarda elde edilen fosforik asit çözeltisindeki uranyum, organik çözündürme ile ayrılarak, sarı-pasta halinde çöktürülmüştür” ifadeleri tebliğde yer alıyor.