Mevcut ortamda politikanın yaşamla buluşması için atılması gereken her adım üzerinde ciddiyetle düşünülmeli. Geçmişte yaşanmış olaylardan ders niteliğini kazanmış olguların bir kez daha anımsanması gerektiği günlerden geçiyoruz. Bu anlamda her sol örgütün geçmişinden ders alması gereken bir tecrübe mutlaka vardır. Tecrübe anlamında TKP’nin politik tarihi önemli deneyimlerle doludur. Bugünlerde okuduğum bir kitap nedeniyle benim de tanık olduğum TKP’nin tarihi üzerine birşeyler söyleme gereği duydum yeniden. Bu, TKP’nin “eski” tarihi önemli değil anlamına gelmez. Ama günümüzü anlamaya yardımcı olacak ve elle tutulan TKP’nin 1973 yılında aldığı kararla yapılan “atılım” ile başlayan ve 1983-84 yılına kadar devam eden zaman dilimi önemlidir. Zaten 1984’ten sonra ne TKP’nin ciddi bir politik çalışmasından, (hem kitle içinde örgütlenme hem de devrimci ahlak) ne de faşist baskılara karşı koyma direnci açısından elle tutulur bir politikası olmamıştır. Bu düşüncenin doğruluk derecesini tarihçilerin incelemesine bırakalım.
Konuya gelirsek; Faşist 12 Eylül koşullarının ortalığı kasıp kavurduğu bir zamanda TKP Merkez Komitesi’ne (MK) de bir operasyon yapıldı. Polisin eline geçmeyen ve Türkiye’de yaşayan tüm MK üyeleri yurt dışına çıktılar. Bu olaydan sonra TKP’nin “ülkede” büyük ölçüde faaliyeti adeta bitti, çalışmaları donduruldu. En önemlisi izlenen politika sayesinde büyük bir psikolojik çöküntü yaşanmaya başlandı. Hem parti içindeki farklı düşüncelerin (hiziplerin) iç boğuşmaları, hem de faşist cuntaya karşı gereken direnişin gösterilememiş olmasının yarattığı moral bozukluğu TKP’yi şaşkına çevirmişti. Tutuklanmayan MK üyeleri Demokratik Almanya’da buluştular. Berlin yakınlarında “modern” bir villada aylarca kalındı. Sonra TKP MK “plenumu” Çekoslovakya’nın başkenti Prag’da toplandı. Bence bu toplantı TKP tarihinde yapılan en önemli toplantılardan biri oldu. “Ülkede” faşist cuntanın egemen olduğu, başta TKP Politbüro (PB) ve Merkez Komite (MK) üyeleri olmak üzere çok sayıda yöneticinin tutuklandığı koşullarda toplanan plenum önemliydi. Bu toplantıya Sovyetler Birliği KP, Demokratik Almanya KP ve Çekoslovakya KP temsilcileri de katıldılar. Bu toplantıda MK’ye yeni bir çok kişi de seçildi. Mustafa Hayrullahoğlu (DENİZ bunlardan biridir), Nabi Yağcı da bu toplantıda “Yardımcı Genel Sekreter”liğe getirildi. Daha da önemlisi “eski” birçok MK üyesi bu toplantıda “kızağa” çekildi. Bunlardan en önemlisi “örgütlenmeyi güçlendirmek ve faşist cuntaya karşı mücadele etmek için Türkiye’ye geri dönülecektir” kararının alınmış olmasıydı. Bu karar gereği önce Ömer Ağın ve Cihan Şenoğuz birlikte Türkiye’ye döndüler. Onlardan sonra da Adil Demirci döndü. Bir seneye yakın partinin yeniden toparlanması için çalışıldı. Önce Cihan yakalandı, daha sonra da ben ve Adil yakalandık. (konuyla ilgili daha geniş bilgi edinmek isteyenler Ömer Ağın’ın Alev, Duvar ve TKP kitabına bakabilir. Gendaş Yayınları) Biz yakalandığımızda Deniz yoldaş yurt dışındaydı. Prag toplantısında TKP MK üyeliğine seçilen İlhan Özcan, Nabi Yağcı’ya “Deniz yoldaşı Türkiye’ye göndermeyin” diye ısrar etmesine rağmen Deniz, Türkiye’ye geliyor ve yakalanıyor. Tarihi bir yargılama yapmıyoruz. Ama ne hikmetse Deniz’in ölümünden sonra “ülkeye dönme kararı yürürlükte” olmasına rağmen Türkiye’ye MK üyelerinden gelen kimse olmuyor. Ta ki TKP-TİP birleşmesinden sonra “Kutlu ve Sargın’ın dönüşlerine” kadar. Gerçi kimi sendika ağası Donkişotlar, “biz ülkeye gelmek için kaç kez bavul hazırladık ama bizi göndermediler” deseler de bunlar palavra laflardan öteye gitmez. Korkak, hizipçi ve kariyerist yöneticiler eliyle TKP’nin likide edildiği bilinir.
TKP, iç boğuşmaları ve döneme uygun kararlı mücadele yürütemediği ve çıkarcı-oportünist tavırlardan kopamadığı için bir daha toparlanamadı. Kariyerist, hizipçi anlayışla toplanan ve çoğu devşirme kişileri yönetime getiren 5. Kongre de toparlanmasını sağlayamadı. Bir Kürt deyimiyle “TKP çem u çem çu.” TKP yönetimine “getirilen” devşirme kişilerin büyük çoğunluğu ya politikadan vazgeçti, ya yurt dışında kaldı. En önemlisi elde ettikleri ekonomik koşulların keyfini sayfiye yerlerinde kurdukları kolonilerde yaşadılar. Tecrübe nedir burada? Politik ortamın çok yoğunluk kazandığı ve yerel seçimlerin yaklaştığı bir zamanda legal siyasetin geçmişte yaşananlardan ders alması gereklidir. Yapacağı ciddi bir yanlış sadece politikada erozyon yaratmakla kalmayacak, aynı zamanda Kürt halkının maneviyatını da kıracaktır. Hiçbir kişisel hesaplar ve politik sapmalar Kürt halkının çıkarı üstünde değildir. Ve legal siyaset ise hiç bir zaman “iş bulma kurumu” değildir. Kürt halkı buna asla müsaade etmeyecektir.