Doğrusu bir yerden sonra bir şeyleri artık sadece ağzımızda öylece geveleyip durduğumuz açık. Zira yaşananlar bir mahşeri andırıyor ya da çokça ülkemizde topyekûn yanan/yakılan ormanlara sadece bir kova su ile koşar gibi bir pratiğimiz olduğunu gösteriyor. Öyle ki artık eylemler dahi birbirini tekrarlamakta, pratiklerde sıra dahi değişmemekte ve sonucunda ise birbirine benzer neticeler almaktayız.
Ülkemizde yargının içine girdiği durumdan Meclis’te adettenmiş gibi yapılan yasa tasarıları oylaması meselesine kadar ülkenin çoğunlukçu mantığa dayanan, sandıklara dayalı, doğrusu sayıya dayalı demokrasisi nitel anlamda çıkacak hiçbir sonuca nefes aldırmazken, çoğunlukçu mantığın nicel sonuçları bugün bir yok oluşa adım adım yaklaştırmaktadır bizi.
Bir de aslında bir meseleye daha gelirsek, yargısal süreçler ya da mevzuat meseleleri, bir doğa talanı karşısında yargıya başvuruyorsunuz, çoğu zaman geç işleyen yargı sebebiyle, bir karar çıkana kadar talan projesi bitmiş olmaktadır ve haliyle geri dönüşü olmamaktadır.
Yıllar yılı bekletilen doğa talanına dayalı projeler bugün artık raflardan bir bir indiriliyor, çok kısa yoldan meşrulaştırılabiliyor, yönetmeliklerden mevzuatlara, ÇED raporu süreçlerine, bugün torba yasa tasarısına kadar her şey bir anda değiştirilebiliyor. Ve mesele bu kadar basitken doğa artık bir kaynak konumuna taşınırken, bir nevi artık her şey sermaye eksenine kaymaktadır. Artvin Murgul’da günlerdir yanan ormanların altından siyanür havuzu meselesi çıkıyor gün yüzüne, Mardin/Mazıdağı’ndan taşınacak fosfat için Diyarbakır’ı ikiye bölecek “Berlin Duvarı’na” kadar, Artvin/Cerattepe’ye kadar yaşanan tüm meselelerin altından Cengizler çıkmaktadır.
Sonrasında ise yetişilemeyen, güç getirilemeyen yerlerde artık bir torba yasa tasarısından bahsedilmektedir. Bunun için komisyon toplantılarına başvuru yapan ekoloji mücadelesi savunucularının müdahil olunmasına izin verilmiyor, yetmiyor herkesin ağzında sakız yaptığı “ÇED” gerekli değildir meselesi. Evet, ÇED gerekli değildir ama HES, baraj, orman yangını, kanal, endüstriyel plantasyon, termik santral, RES, JES, altın, fosfat gerekli midir?
Değildir, çünkü çevre ve şehircilikten ilgili Bakan, daha dün “ÇED” gerekli değildir dedi. Ve bunu Zilan deresinde yapılmak istenen HES projesi için dile getirdi. Ve doğrusu torba yasa tasarısı hâlâ bunca tartışmalı iken, bu söylemin dile getirilmesi açıkçası şuna işarettir, torba yasa tasarısı geçse de geçmese de artık “geçmiş-tir.” Durum budur ve bu kadar tehlike arz etmektedir, zira açıkça bir emsal olması istenmektedir. Ve bekleyen ÇED süreçlerinin hepsini durdurabilecek, es geçilecek güce sahiptir.
Doğrusunu söylemek gerekirse, “ÇED” raporu ülkemizde tamamen bir traji-komedi, öyle ki çoğu kopyala-yapıştır bir mantığıyla yüzlerce sayfalık raporlar yazılmakta, bazen öyle oluyor ki herhangi bir yargı süreci başlatan avukat yüzlerce sayfayı bitirmekte bile zorlanabiliyor. Bakın artık “ÇED” gerekli değil deniyor, haliyle bu kadar uğraşmanıza gerek kalmayacak ve yorulmayacaksınız, naçizane her şeye pozitif bakma çabası bu.
Yine bir gıda krizi meselesi var ama bakın bunda bile güvenli gıdada ifade özgürlüğü için eylemselliklere girişiyoruz ve bu durum hâlâ kimse için anormal gelmiyor. Düşünün ki, bir bakkaldan , marketten, herhangi bir gıda ihtiyacınızı karşılayacak bir yerden satın aldığınız gıdanın güvenli mi sağlıklı mı diye soramayacak mıyız?
Kısacası kafamızda deli sorular…
Ve son olarak yine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yayınlanan Kıyı Kanunu kararı yönetmeliğinde kıyı kenar çizgisinde değişiklik yapıldı, yetmedi “barınak” tanımı değiştirilerek, kıyılarda yapılaşmanın önü açılmış oldu. Başta belirttiğimiz torba yasa tasarısı geçse de geçmese de “geçmiş-tir” artık.
Geçmiş olsun…