Serbest piyasa, devletlerin şoför koltuğundan kalktığı, çokuluslu şirketlerin direksiyona geçtiği sistemin adıdır.
Türkiye’de serbest piyasaya geçişinin ilk adımı 24 Ocak Kararlarıyla atıldı (1980). Ardından, şoför koltuğuna IMF ve Dünya Bankası oturdu.
IMF ve Dünya Bankası (DB) direksiyona geçtikten sonra onların aldığı kararları, Amerika’da “kurs almış” , “terbiye görmüş” Turgut Özal, prensleri kanalıyla uyguladı.
Peki, kimdi bu Prensler dersiniz?
Amerika’nın tüm büyük eyaletleri taranarak bulunup getirilen, yaklaşık 150 kadar Türkiye menşeli genç.
Getirilen gençler, gerek kamu gerekse özel sektöre (gazetecilikten bankacılığa geniş bir alana) yerleştirildi. Bunların çoğunluğu çifte pasaportluydu. Yani sırtlarında yumurta küfesi yoktu. Bir zaman sonra, Prenslerin başında olduğu pekçok bankada hırsızlık ve hortumculuk yaşandı. Halk olarak tüm bunlara an be an şahit olduk. Cambaza bak oyunu misali, tüm basında hırsızlık ve hortumculuk olayları boy boy yer aldı, dizi izler gibi izledik. Türkiye halkı soygunların ve talanın magazinel boyutuyla oyalanırken; özelleştirmeler, hayali ihracat vb icraatlar ile serbest piyasa sistemi inşa ediliyordu. Sonra kardeş şoförlere (IMF, DB) vekaleten kıdemli, bir yedek söfor dışarıdan Türkiye’ye yollandı.
Kimdi bu hem kıdemli hem uzman yedek şoför?
Kemal Derviş; şu meşhur 15 günde 15 yasa dayatmasının mimarı… Bu 15 yasadan 4’ü, yani şeker, tütün, tarım satış kooperatifleri birlikleri ve bankacılık kanunları tarımı serbest piyasa sistemine doğrudan dahil etti.
IMF ve DB anlaşmaları sözümona bitti, ama tren makas değiştirmiş serbest piyasa rayında seyre başlamıştı bile. Türkiye serbest piyasa politikalarından sapmasın, raydan çıkmasın diye uluslararası not veren kuruluşlar notlarıyla denetlemeyi sürdürecektir bundan böyle.
Evet,, “… Ülkemizin büyük sermayedarlara ihtiyacı var. Halk onun yanında çalışarak karnını doyurabilir” politikasıyla başladı her şey. Sonra çokuluslu şirketleri ülkede yatırıma çağırmaya dönüşen, “halkın karnını onlar doyursun” aymazlığıyla devam etti. Şimdi, içeride şirket sahiplerinin bakan koltuğuna oturduğu, ülke yönetim piramitinin tepesine ulusüstü şirketlerin yerleştiği öz ve biçim değişimine uğruyor sistem.
İşte böyle sevgili okur; geçmiş geleceğe doğru böyle bir rotada yol alıyor.
Rotanın iyiye doğru yol almadığı alenen belli, görünüyor. Çözüm elbette küreselleşmenin siyasi, iktisadi, sosyal ve kültürel hegemonyasının panzehiri olan yerelleşmedir.