Bir işgal toprağı. Arkada kaldığımız ev, sıranın üstünde termosun birinde paylaştığımız kahve, şekerli. Siyah naylondan ve iki odadan oluşuyor ev. Aslında tek oda ama yukarıdan aşağı bir naylon sarkıtınca iki de olabiliyor. Geliştirici mimari deniyor buna teoride. Dört kişi kalıyorduk evde. Bir de binlerce karasinek vardı. Yemek yerken insan daha çok fakına varıyor. Ekmeğin üstünden mesela, zorla havalanıyorlar. Sadece çok değil, şişkolar da. Bir parçasını kopardığınızda, koşarak -lafın gelişi- geri konuyorlar. Alışıyor insan ya da kendi evinizde oturabilirsiniz tabii ki. Kapitalizm tercih tanıyor insana. Demokrasi mi diyorlardı buna? Genellikle…
-ABD’de öğretim üyesi benim kuzen anlatmıştı. Yine öğretim üyesi Amerikalı bir kadın diyordu; ‘İstediğim mikseri seçip, satın alabiliyorum. İşte özgürlük bu.’-
Evi sevmiyor değilim. En azından kira filan ödemiyoruz ya da ev taksiti ‘kira öder gibi.’ Ayrıca çok iyi bir ev sahibimiz var. Pencereden bakan kadın. Yoksulluk hâlâ üstünde ama umudu var. Bu işgalden sonra, kendi toprakları olacak ve evi. Anlatırken gözleri parlıyor. Zayıflıktan kemikleri teninin hemen altından seçiliyor. Belki bu yüzden gözünden her yere dağılıyor umut. Karasinekler bir tek onların üstüne konamıyor. Takmazsanız çok sorun değil. Kötü olmadıklarına ikna edin kendinizi. Kaç kere kendilerini temizlerlerken gördüm zaten. Ön ayaklarını birbirlerine sürtüyorlar.
-Hayatta takmadan edemeyeceğimiz kötü şeyler de var. Siz onları düşünün. Bir iktidar mesela. Parazitlerle kaplı. Çok koca ve şişmanlar. İhale dedikleri şeylerden yiyorlar, vergi içiyorlar. Kaç kere gördüm onları para sayarlarken. Çok para. Çok kirliler yani.-
Ev sahibesinin elindeki mate kabı. Brezilyalıların kapları biraz daha büyük oluyor ve çayı daha tazeyken içiliyor. Daha yeşil. Yerlilerden kalan bir gelenek. B vitamini deposu. Tokluk hissi uyandırıyor. Henüz çok pahalı değil. Bir ünlü diyetisyen keşfedene kadar. Sonra avokadonun başına gelenler gelir. Bütün büyüklü küçüklü burjuvazi avokado yer. İyi para ediyor diye mafya, üretime ve satışlara el koyar, Meksika’da olduğu gibi. Köylüden iki kuruş para ve üç-dört cinayet karşılığı ile alır. Kazandığı paranın bir kısmını iktidara verir. Dedim ya iktidarlar çok kocaman ve şişmandırlar. Her yerde öyledir. Doymazlar…
Çok yoksullar şimdi avokadosuz, yakında matesiz de kalır. Dünya sağlıklı beslenir, telefonlar adım sayar ve koşu bantları kaloriye doyar.
Geceler daha iyi oluyordu. Karasinekler uyuyorlardı mesela, son kondukları yerde. Oturduğumuz yerin tepesi yıldız doluyordu. Siz de kalın, diyordu ev sahibesi yine birlikte mate içerken. Eliyle biraz ileriyi gösteriyordu. ‘Hadi’ diyordu, fazla siyah naylonu vardı. Tek fazla şeyi oydu ama verebiliyordu…
‘Ve bak gökyüzüne sizin evin üstü de yıldız’ diyordu…