Nurhak Kılagöz*
Tarih boyunca insanlık, geleceğin daha özgür ve güzel yaşanması adına dönemin ihtiyaçlarına uygun mücadele etmiş, büyük bedeller ödeyip insanlık adına önemli kazanımlar elde ederek, bugünlere tarihsel deneyimlerini bırakmışlardır.
Bugün tüm bu deneyimlere rağmen toplumsal yaşamın her alanında yeterli birliktelikler gerçekleşmemiş olsa da, halkların bir arada özgürlük mücadelelerine ve bu mücadelelerin kurumsallaşmalarına da tanıklık ediyoruz. Sanırım bu buluşmaların en yakını ve belki de en renklisi de geçtiğimiz haftalarda “Haklarımız, Hayatlarımız, Kazanımlarımız Bizim” şiarıyla bir arayan gelen Türkiye Kadın Buluşması’ydı. Bugün ne yazık ki, haklarımızı, hayatlarımızı ve kazanımlarımızı adeta kırıma uğratan ve “erkek” bir akılla, başta kadınlar olmak üzere toplumun tüm ötekilerini “devlet dışı bırakan” yönelimlerin hepsi, iktidarı esas alan temsili siyasetin kurumları ve sistemiyle yürütülmektedir.
Kültür adına kültürsüzlüğü yaratan, toplumsal özgürlüğe karşı liberalizmi dayatan, doğayı kırımı uğratan, emekçinin alın terini sermayeye peşkeş çeken, farklı kimliklerin farklılıklarından ötürü örgütlenme, sosyal yaşam ve kültürel faliyetlerini özgürce ifade etmelerine engel olan tüm pratikler, iktidar eliyle yaratılan temsillerden doğmaktadır. İktidar ve devlet olgusu, toplumsal yaşamın gelişmesine katkı sunmak bir yana, önündeki en büyük engeli olup, herşeye rağmen gelecekte ortaklaşılmasının da engelini oluşturmaktadır.
Bugün iktidar ve devlet sahipleri, “halka hizmet” adına toplumu tamamen boyunduruğu altına almaya çalışarak, yaptığı tüm kötülüklere “halk adına” diyerek, halkı da “iktidarın sahibi” sanma hastalığıyla iradesini ele geçirerek kendisine karşı çıkamaz hale getirmek istemektedir. Fakat mevcut iktidar sahipleri, bugüne kadar tüm numaralarını deneyip, toplum nezdinde deşifre olarak, tarihinin en derin bunalımını da yaşamaktadır. Bu bunalımın en önemli sebeplerinden birinin de, varlıklarını oturttukları ecdat kültürlerini muhafaza edemeyip, inşa ettikleri tüm yapıların, (köprüler, tüneller, yollar, saraylar) ve yürüttükleri savaşların ahlaki ve politik kültürünü yaratamamış olmalarıdır. İktidarın, “bir milletin eğer estetik zevki yoksa, sanat ve edebiyat felç olmuşsa, o toplumda ortak değerlerinin üretilmesi ve yaşatılması zordur” söyleminin de bunun en açık ifadesi olduğunu düşünüyorum. Toplumsal inşalar insanların eseridir.
Toplumsal, kültürel direniş yöntemleri bireyden bireye, toplumdan toplumlara farklılık gösterse de hepsinin özü iktidara karşıtlıktır. Bu inşa alanlarının en önemlisi de şüphesiz kültür ve sanattır. Sanatın en yoğun bilinç alanlarından olması, ortak bir gelecek ortamını yaratması, toplumun demokratik ölçülerini yansıtması, iktidarları en kolay boşa çıkarma yöntemlerinden olması ve tarih boyunca kültür sanat insanlarının büyük çoğunluğunun da iktidarlara karşı halktan yana olması sebebiyle, bu alana dair yasaklamalar, açlıkla sınamalar, dört duvarla tehdit ederek bu alan üzerinden topluma korku yayma çabaları tarihin her döneminde olduğu gibi bugün de kendini göstermektedir. Şüphesiz, Müjdat Gezen ve Metin Akpınar üzerinden gerçekleştirilmek istenen de budur… Bir yandan korkutmak isteyip, ki bu sadece dört duvarla da değil, her ayrıntısının denetlendiği bir yaşamla, bizim diyebileceğimiz herşeyden kopararak…
Aynı zaman da korkuyorlar ki ortak bir duyguda buluşulmasın istiyorlar, oyunları iptal ediyorlar. Ferhat Tunç’a sahne de yaptığı konuşmadan ötürü dava açıyorlar, Levent Üzümcü’nün “Anlatılan Senin Hikayendir” oyununu iptal ediyorlar. Sanırım tüm bunlara karşın en azından buluşmak gerekiyor, oyunlarda konserlerde… Mesela Teatra Jiyana Nu özelinde Kürt tiyatrosuna sahne vermiyorlar. Bu arada Teatra Jiyana Nu’nun bu sezon Charlie Chaplin’in “Büyük Diktatör” oyunundan tiyatroya uyarladıkları “Tene Ez” isimli yeni bir oyunu var. Takip edilirse burada buluşulunabilir. Nazım’ın da dediği gibi, beyaz gömleğinle laboratuarda, insanlar için, hem de yüzünü bile görmediğimiz insanlar için. hem de hiçkimse bize bunu zorlamamışken… Bir arada olursak, kaygılarımız da azalır, korkularımızda.
*Müzisyen