İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu’nun, ‘18 yaş altı 440 bin çocuk doğum yaptı’ açıklaması kamuoyunda tartışılmaya devam ediyor. Psikolog Işıl Özüak, küçük yaşta gebeliğin çocuklar üzerindeki travmatik etkisini anlattı
Önceki hafta, İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Çocuk Hakları Komisyonu’nun çocuk istismarlarına yönelik açıkladığı raporun ayrıntıları uzmanlarca değerlendiriliyor. Psikolog Işıl Özüak, konuyla ilgili Adölesan (erken yaşta) gebeliğe dikkat çekerek, bu durumun cinsellikle ilgili yeterli bilgiye sahip olmayan ve korunma yöntemleri hakkında fikir sahibi olmayan ergenler ile istismara maruz kalan çocuklarda yaşandığını ifade etti. Aslında iki durumda da bunun ağır bir cinsel istismar olduğunu söyleyen Özüak, “Bazen ergenlerde Stockholm sendromuna benzer bir süreç işleyebiliyor. Bir yetişkine aşık olduklarını düşünebiliyorlar ve yaşadıkları şeyi kendi istedikleri için yaşadıklarını zannediyorlar. Ama üzerlerindeki etki yine istismar etkisi” diye konuştu.
‘Yoğun stres ve depresyon’
Çocukların böyle bir durumda gebe kaldıklarında kime başvuracaklarını bilmedikleri için sorunlar yaşadıklarını kaydeden Işıl Özüak, “Korkuyorlar, utanç duyuyorlar, kendilerini suçluyorlar. Bu süreçlerde çok yoğun strese maruz kaldıkları için depresyon ve kendilerine zarar verme eğilimi görülüyor” dedi. Çocuklara karşı yetersiz bilgiden kaynaklı yanlış tutumların sergilendiğini vurgulayan Özüak, “Örneğin çocuk büro amirliğinde çocuğa ‘Yapıp yapıp geliyorsunuz’ denebiliyor. Çocuk zaten istismara uğramış bunun üzerine işlem başlatmak için yardım almaya gelmiş. Mahkemede defalarca olayı anlattırıyorlar. Yasalar çocuğun ifadesinin bir defa kamera eşliğinde alınmasını ve mahkeme sürecinde ihtiyaç duyuldukça kamera kayıtlarına geri dönülmesi gerektiğini söylüyor. Fakat pratikte böyle değil. Çocuk defalarca olayı anlatmak zorunda bırakılıyor” ifadelerini kullandı.
‘Aile koruyucu olmalı’
Hastane personellerinin de çok yargılayıcı davranabildiğini belirten Işıl Özüak, ‘Bu çocuğun babası kim, daha kaç yaşındasın, nasıl başa çıkacaksın, ne biçim çocuksun sen?’ gibi sorularla çocuğun başa çıkmaya çalıştığı durumu zorlaştırabiliyorlar” dedi ve şöyle devam etti: “Ailenin de öncelikli olarak adli boyut konusunda çocuğu destekleyici olması gerekiyor. Çocuğu suçlayacak, aşağılayacak ve aileden koparacak bir tutum yerine destekleyici ve koruyucu bir tutum sergilemeli aile. Çoğu aile bu işi kendi içlerinde eritmeye çalışıyor. Örneği çocuğu istismar eden erkekle evlendiriyor ya da çocuğu ‘namussuzluk’ ve ‘ahlaksızlıkla’ suçlayarak olaydan çekilmeye çalışıyor. Daha vahim durumlarda ise aile bunu bir namus meselesi haline getirip çocuğa zarar verme çalışıyor.”
‘Bilgiler çok yetersiz’
Adölesan gebeliğin toplum olarak kabul edildiğini fakat bir yerlerde karşılaşıldığında dehşete düşüldüğünü belirten Işıl Özüak, “Bizim kültürümüzde bir duygu karmaşası var. Lisans eğitimlerinde istismar öğretiliyor fakat adölesan gebelik öğretilmiyor. Bu nedenle meselenin temas ettiği alanlarda çalışan insanların bu konudaki bilgisi çok yetersiz” dedi. İstismar vakalarının azalması ve gerçekleştiği durumlarda da çocuğun her anlamda desteklenmesi gerektiğini kaydeden Özüak, adli düzenlemelerin yeniden yapılmasının, çocuklara doğru ve sağlıklı bir cinsel eğitimin verilmesinin gerektiğine işaret ederek son olarak şunları söyledi: “Çocuğa küçük yaştan itibaren bedenini tanıma ve ‘hayır’ deme becerisinin gelişmesine olanak sağlanmalı. Bu olmazsa olmazdır. Örgün eğitimin de desteklenmesi gerekiyor. Veriler şunu gösteriyor; eğer çocuk hiç okula gitmediyse ya da ilkokulu terk ettiyse adölesan gebelik oranı neredeyse yüzde 18. Ama eğer en azından ilkokula gittiyse bu oran yüzde 6’ya kadar düşüyor.”
İSTANBUL