Gazetemiz Yeni Yaşam’ın yazarı Fırat Can’ın 7 Ekim tarihli ‘3. Dünya Savaşı, Ortadoğu’da kaos ve çıkış yolu’ başlıklı yazının yayınladığı sayı hakkında toplatma kararı verilirken, yazıya da erişim engeli getirildi
7 Ekim tarihinde gazetemiz Yeni Yaşam’ın web sayfasında ve basılı gazetemizde yayınlanan yazarımız Fırat Can’ın ‘3. Dünya Savaşı, Ortadoğu’da kaos ve çıkış yolu’ başlıklı köşe yazısına erişim engeli gelirken, gazetemizin söz konusu tarihteki baskısına da toplatma kararı çıkarıldı.
Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) tarafından verilen erişim kararının gerekçesi ise tarafımıza bildirilmedi.
Can’ın söz konusu erişime engellenen yazısı şu şekildeydi:
3. Dünya Savaşı, Ortadoğu’da kaos ve çıkış yolu
Dünya ateş çemberine dönerken Ortadoğu’nun kadim toprakları bir kez daha acı, gözyaşı ve kanla yoğruluyor. Emperyalist güçler, bu coğrafyayı adeta satranç tahtası gibi kullanarak halkları birbirine düşman ediyor, kardeşi kardeşe kırdırıyor.
3. Dünya Savaşı’nın Körfez Savaşı ile fiili olarak başladığı bu topraklarda yıkım, çaresizlik ve korku birer gölge gibi halkların üzerine çökmüş durumda. Bu karanlığın ortasında halkların geleceğe dair umutlarını diri tutması, hayatta kalabilmenin ve bir çıkış yolu bulabilmenin en güçlü dayanağıdır. Çünkü inanmak, devrimci örgütlenmenin ilk adımıdır.
Bu toprakların halkları, karanlığın içinde bir çıkış yolu arıyor. Peki, bu kaostan nasıl çıkılabilir? Bu ateş çemberi nasıl kırılabilir? Cevap, halkların öz gücünde, devrimci bir örgütlenmede saklıdır. Ancak bu yolda yürümek, sadece cesaret değil, aynı zamanda büyük bir bilinç, umut ve birlik gerektirir. Umut sadece bugüne değil, yarınlara dair de bir inançtır ve bu inanç olmadan hiçbir devrim yeşeremez.
Kaosun kaynağı: emperyalizm ve bölgeye müdahaleler
Ortadoğu’nun acıları, tarih boyunca dış güçlerin iştahını kabartan zenginliklerinden ve stratejik konumundan kaynaklanıyor. Bu topraklar, bir zamanlar medeniyetlerin beşiğiyken bugün emperyalist oyunların sahnesi haline geldi. Yüzyıllar önce Batılı güçler tarafından cetvelle çizilen sınırlar, halkları birbirinden kopardı; yapay devletler kuruldu, halklar köleleştirildi. Ama bu sadece başlangıçtı. Zamanla petrol ve diğer doğal kaynaklar, bu bölgedeki halkların kaderini tayin etmeye başladı. Emperyalist güçler, halkları birbirine düşman etti, kardeşi kardeşe vurdurdu. Bugün ise bu oyunun en acı, en kanlı sahnelerini izliyoruz.
Ancak halklar, bu emperyalist oyunun farkına varmalı. Bu düzen, halkları birbirine düşman etmek, onları sindirmek için kuruldu. Eğer Ortadoğu halkları, bu oyunu bozmak istiyorsa kendi kaderini eline almalı, devrimci bir bilinçle örgütlenmelidir. Halklar kendi gücüne inanmadıkça kendi kurtuluşunu sağlayamaz. Bu inanç, geleceğe dair umudu besleyen en değerli güçtür. Yalnızca böyle bir bilinç, halkları gerçek özgürlüğe ulaştırabilir.
Halkların gücü ve öz örgütlenme
Suriye’nin kuzeyinde, savaşın gölgesinde kurulan Rojava, halkların örgütlenerek nasıl bir gelecek inşa edebileceğine dair ilham verici bir örnektir. Burada kadınlar, gençler, işçiler ve köylüler bir araya gelerek kendi kaderlerini ellerine aldılar, dayanışma ve kardeşlik içinde yeni bir yaşam kurdular. Bu deneyim, halkların merkezi otoritelere boyun eğmeden kendi özgür iradeleriyle nasıl bir düzen kurabileceğini gösterdi.
Ancak Türkiye’nin de bu özgürlük yolunu benimsemesi gerekiyor. Kürt halkıyla barışa dayalı bir toplum inşa etmek, halkların kardeşliğiyle emperyalist güçlerin hesaplarını da boşa çıkarır. Türk ve Kürt halkları, barış içinde bir arada yaşamayı başarabilir, devrimci bir örgütlenme ve bilinçle bu kaosu sona erdirebilirler. İşte burada inanmak ve umudunu kaybetmemek en büyük gereksinimdir. Umutsuzluk, halkları güçsüzleştirir; oysa umut, zorlukların en derininden bile kurtuluşun yollarını arayabilme gücünü verir.
Birlik ve dayanışma: kaosu yenmenin yolu
Halklar birbirine düşman edilerek yönetiliyor, kardeş kardeşe kırdırılıyor. Ama bu düzen, halkların birleşmesiyle yıkılabilir. Farklı kimlikler, inançlar ve diller ancak ortak insanlık değerleri etrafında buluştuklarında kaos sona erebilir. Bu topraklara gerçek barışı getirecek olan halkların kardeşliğidir.
Bölgede yaşayan herkes; özgürlük, eşitlik ve adalet temelinde birleşmedikçe savaşlar ve yıkım bitmeyecektir. Halkların el ele verip birlikte mücadele etmeleri, kaosun son bulmasının tek yoludur. Emperyalist güçlerin kurduğu oyunları ancak bu birlik ve dayanışma boşa çıkarabilir.
Barışın anahtarı Abdullah Öcalan
Bugün Türkiye büyük bir yol ayrımında. Kürt halkıyla yıllardır süren çatışma sadece Kürtlerin değil, tüm Türkiye’nin geleceğini tehdit ediyor. Kürt halkının hakları tanınmadan, onların iradesi kabul edilmeden bu ülkede gerçek bir barış kurulamaz. İşte bu noktada Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü kritik bir anlam taşıyor.
Kürt halkı Abdullah Öcalan’ı sadece bir önder değil, aynı zamanda barışın ve demokratik çözümün sembolü olarak görüyor. Onun İmralı Ada Hapishanesi’nde mutlak tecrit altında tutulması, özelde Kürt halkının, genelde ise Ortadoğu halklarının iradesinin zincire vurulması demektir. Öcalan’ın sesi susturuldukça Türkiye halkları için de barışın yolu kapanıyor. Çünkü onun önerdiği demokratik çözüm, sadece Kürt sorunu için değil, Türkiye ve Ortadoğu’da yaşayan tüm halklar için de umut vaat eden bir çözümdür. Türk devleti; Öcalan’a uyguladığı bu ağır tecridi kaldırmadan, Kürt halkının haklarını tanımadan bu topraklarda ne gerçek barış sağlanabilir ne de halklar kardeşçe bir arada yaşayabilir.
Öcalan’ın özgürlüğü, Türk ve Kürt halklarının yeniden birbirine sarılabilmesi için bir zorunluluktur. Eğer Türk devleti Kürt halkıyla barışmazsa emperyalist güçlerin bölgeye yönelik hesaplarının da hedefi haline gelecektir. Kürtlerle çatışma, dış güçler tarafından kullanılacak ve Türkiye’nin bölgesel gücü zayıflatılacaktır. Bu yüzden Öcalan’ın özgürlüğü, sadece Kürt halkı için değil, Türkiye’nin geleceği için de hayati önem taşıyor. Onun barış çağrıları, tüm Türkiye halkları için bir umut ışığıdır.
Sonuç: Kaostan çıkış için Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü ve devrimci örgütlenme şart
Ortadoğu’nun acılarla yoğrulmuş toprakları, ancak halkların örgütlü mücadelesi ve Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğüyle gerçek bir barışa kavuşabilir. Öcalan’ın tecrit altında tutulması, bir halkın iradesinin ve özgürlük umutlarının zincire vurulmasıdır. Türk devleti, bu tecridi kaldırmadan barışa giden yolu kapalı tutmaya devam edecek ve kaosun derinleşmesine sebep olacaktır.
Ancak Öcalan’ın özgürlüğü, halkların kardeşliği ve barış için bir anahtardır. Devrimci örgütlenme bu sürecin taşıyıcısı olacaktır. Ama her şeyden önce inanmak ve umudu kaybetmemek gereklidir. Umut, karanlığın içindeki ışığı görme cesaretidir. Halklar, kendi kaderlerini eline aldıklarında kaosun karanlığı aydınlanacak; eşitlik, adalet ve özgürlük bu topraklarda filizlenecektir. Ortadoğu’nun karanlık tablosu, devrimci adımlarla aydınlanacak; halklar kendi geleceğini yazacaktır.
HABER MERKEZİ