Tutsak gazeteci Dicle Müftüoğlu, gazetecilik mesleki yapısı gereği yer ve mekân tanımayacağını vurgulayarak, ‘Gazeteci de konulduğu mekân neresi olursa olsun orada yazmaya devam eder ve etmeli. Benim de yaptığım şey bu. Bu işkence sisteminin içinde mağdur ve tanık olarak haber yapıyorum’ dedi
Hüseyin Kalkan
Savcılar bir türlü Dicle Müftüoğlu’nu ne ile suçlayacaklarını bilemediler. Hakkında hazırlanan iddianame mahkemeler arasında gitti-geldi. Sonunda dosyası Amed’e gönderildi. İlk duruşma 7 Aralıkta. Müftüoğlu’nun bir özelliği de basın özgürlüğüne sahip çıkmak ve ifade özgürlüğünü savunmak için çalışmasıydı. Tutuklandığında Mezopotamya Ajansı’nın (MA) editörlüğünün yanı sıra, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği Eşbaşkanlığı’nı da yürütüyordu. Tutuklandığı halde cezaevinde haber yapmayı sürdürdü. Bu defa içerden biri olarak, içerden bize haber vermeye başladı. Bu direnç uluslararası basın örgütlerinin dikkatinden kaçmadı. Free Press Unlimited’ın düzenlediği “En Dirençli Gazeteci Ödülü” Dicle Müftüoğlu’na verildi. 7 Aralık’ta duruşmaya çıkmayı bekleyen Dicle Müftüoğlu, bulunduğu cezaevinden sorularımızı yanıtladı.
Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde özgürlüğünüz elinizden alındı. Bu bir tesadüf mü yoksa özel olarak seçilmiş bir gün mü?
Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğüne saldırıların her geçen gün arttığı bir seçim sürecinde tutuklandım. Basın Özgürlüğü Günü’ne denk gelmesi bir tesadüf de olabilir, plan olarak da tercih edilmiş olabilir. Tabii söz konusu AKP iktidarı olunca, tesadüf durumu düşük ihtimal. AKP bir operasyon düzenlediğinde bununla hem operasyonu yaptığı kişilere hem de dışında kalan yapılara bir mesaj vermeye çalışır ve özel olarak bu tarz günleri tercih eder. Basın ve ifade özgürlüğü noktasında mücadele eden ve gerçekleri açığa çıkarmaya çalışan, ömrünü buna adamış gazetecileri tutuklamak için bundan daha iyi bir gün bulamazlardı. Çünkü Türkiye’de basın özgürlüğü ne yazık ki yok.
Hakkınızda yazılan iddianameyi nasıl değerlendirdiniz?
Hakkımda hazırlanan iddianame ilk olarak Ankara 28. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunuldu. Mahkeme, iddianameyi CMK’ye aykırı bularak iade etti. Bunun üzerine iddianamedeki kişileri tek tek ayıran Savcılık, her bir iddianameyi Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sundu. Burada verilen yetkisizlik kararı ile dosya Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Uzun bir sürüncemeden sonra iddianame kabul edilerek, 7 Aralık 2023 tarihine duruşma günü verildi. İddianame gizli, kapalı tanık ifadesi, habercilik kapsamında yaptığım telefon görüşmeleri, hakkında dava açılmış kişilerle aynı baz istasyonundan sinyal vermek, haber gezileri, otel kameraları, beni örgüt yöneticiliği ve üyeliği iddiaları ile yargılamaya yetmiş. Kapalı olan tanık Ankara’da yargılanan gazetecilerin iddianamesinin kurgulamasında kullanılan ve çıktığı duruşmada devlet ajanı olduğunu itiraf eden kişi; açık tanık ise Kobanê Davası dahil olmak üzere, birçok davada tanık olarak kullanılmış. Emniyetin fotoğraflarıyla teşhis yaptırıp ifade verdirdiği bir isim. Tanık ifadelerinde gazetecilik faaliyetim tamamen kriminalize edilerek, suç gibi gösterilmeye çalışılmış. Bizi gazetecilik faaliyetlerinden uzak tutmak, mesleğimizi yapmamızın önüne geçmek ve diğer gazetecilere de gözdağı verme amacı taşıyan bir iddianameden öte bir şey değil. Ama tüm bu tablo, ne beni ne de diğer Kürt gazetecileri engellemeye yetmez.
Gazeteciliğin yanı sıra gazetecilerin örgütlenmesi için de çalıştınız. Tutuklanmanızın bununla bir ilgisi var mı?
İktidar yargı sopası ile gazetecileri susturmaya çalışıyor. Bizler de buna karşı örgütlü bir mücadelenin elzem olduğunu belirtiyoruz. 2019’un sonlarında kurduğumuz Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) basın ve ifade özgürlüğünün sağlanması, gazetecilerin özgür koşullarda mesleklerini sürdürmesi, mesleki faaliyetleri gerekçe gösterilerek yargılanmamaları, yani temelde halkın haber alma hakkı için mücadele ediyor. Elbette basın ve ifade özgürlüğünün baltalandığı, hakikatin örtülmek istendiği bir ortamda özgürlük için mücadele eden herkes hedef alınıyor. Tutuklanmamın elbette bu mücadeleyi baltalama amacı taşıdığı da kesin.
Dışarıda ve içeride gazetecilik yapmanın farkı nedir?
Elbette içeride gazetecilik yapmanın koşulları çok daha zor. Tecrit koşullarında tutuluyorsunuz, herhangi bir haber kaynağına ulaşamıyorsunuz, ki kastettiğim kaynaklar da buradaki tutsaklar. Sohbet ya da sporda denk gelmediyseniz oldukça zor oluyor. Yine burada bir haberi yapıp, dışarıya göndermek de bir o kadar zor ve riskli. Bilgisayar olmadan bu kötü yazımla da haber yapmak da ayrıca zorlayıcı. Ancak dışarıda yazımı bilgisayara geçiren, yayına hazırlayan arkadaşlarımın büyük desteğiyle de işimi yapıyorum. Bu anlamda, emeği geçen tüm arkadaşlara sizin aracılığınızla teşekkür ediyorum.
Koşullarınız nasıl? Yeterli kitap bulabiliyor musunuz ve bulunduğunuz koşullar yazmaya elverişli mi?
Beş kişilik bir koğuşta bulunuyorum. Daha önce farklı bir koğuştaydık. Ancak koğuşta tadilat yapılacağı gerekçesiyle alt katta olan bir koğuşa alındık. Ortak yaşam alanı ve odaları çok küçük olan bir koğuş. Alt kat olduğu için nemli bir yer. Kış mevsiminden kaynaklı kaloriferlerin az yanması nedeniyle çok soğuk bir ortamda hasta olmamak için kat kat giyinerek oturmak zorunda kalıyoruz. Cezaevinin kitap uygulaması biraz farklı. Tarafımıza gelen kitaplar bir ay veriliyorsa öteki ay verilmiyor. Yani iki ayda bir kitap alabiliyoruz. Kurulu bir koğuşa geldiğim için kitap konusunda ciddi bir sorun yaşamadım. Koğuş arkadaşlarımın kütüphanesinden yararlanma şansım oldu. Aksi halde ciddi bir zorlanma yaşayabilirdim. Cezaevlerinin fiziki yapısı, genel gürültü, yoğunluk, sıcaklık, ani yapılan koğuş baskınları elbette yazma ortamını zedeleyen bir durum. Bu nedenle zor koşullarda da olsa yazmaya çalışıyorum.
Çoğu Kürt olmak üzere 63 gazeteci hala tutuklu. Gazetecilikte bir suç kategorisi yaratılmak isteniyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gazetecilik, gerçekten korkan, toplumu yalanlarla yönetmek isteyen, yaptığı ihlallerin ve yönetememe halinin görülmesinden korkan her iktidar için tehdit olarak görülüyor. AKP iktidarı için de bu durum farklı değil. Türkiye’deki sorunlar derinleştikçe gazetecilere yönelik baskı daha da artıyor. Kürt sorunundaki çözümsüzlüğün derinleşmesi, darbe girişimi ardından ilan edilen OHAL ile birlikte bu durum daha krizli bir hale geldi. İletişim Daire Başkanlığı’nın kurulmasından sonra bu baskılar daha sistematik hale geldi. Hem yapılan düzenlemeler, hem de yargının bir sopa olarak kullanılması ile birlikte gazetecilik mesleği yok edilmek isteniyor. İktidarın sözcülüğünü yapmayan herkes suçlu gösterilirken, yargılamalar ve tutuklamalarla gazetecilerin mesleklerini yapması engelleniyor. Ancak gazetecilik hapsedilerek engellenecek bir meslek değil.
Sana hangi sorunun sorulmasını isterdin ve nasıl yanıtlardın?
Sanırım en zor kısım bu. İnsanın kendine soru sorması. Bu nedenle kendime soracak bir soru belirleyemedim. Üzgünüm. Emeği geçen tüm arkadaşlara selamlar.
Her koşulda gazeteci
Uyduruk gerekçelerle birçok arkadaşımız cezaevinde. Savcılar direkt haberlerden dolayı arkadaşlarımız aleyhine iddianame hazırlamaktan çekinmiyorlar. Ama bütün bunlara rağmen gazeteciler haber yapmaktan geri durmuyorlar. Hem de tutuldukları cezaevlerinde bile bu tutumlarını sürdürüyorlar. Dicle Müftüoğlu bu gazetecilerden biri. Cezaevine konulduktan sonra haberciliğini sürdürdü. ‘Elverişsiz koşullara rağmen içeride de haber yazıyorsun. Sizi motive eden etmenler nelerdir?’ sorumuzu her koşulda gazeteci olduğunu belirterek yanıtladı. Bu durum bir kere daha Türkiye’de gazetecilerin gazetecilikten dolayı yargılandığını göstermeye yeter. Dicle’nin bu sorumuza verdiği yanıt şöyle: “Gazetecilik mesleki yapısı gereği yer ve mekân tanımaz. Gazeteci de konulduğu mekân neresi olursa olsun orada yazmaya devam eder ve etmeli. Benim de yaptığım şey tam olarak bu. Cezaevleri de zaten içeride uygulanan politikaları, tutsaklara yönelik ihlal ve işkenceye varan şiddet nedeniyle haber alanlarımızdan biriydi. Şimdi de bu işkence sisteminin içinden hem bir mağdur hem de bir tanık olarak haber yapıyorum. Var olan tecrit halinden kaynaklı ve birçok kesim bakımından sıradanlaşma hali nedeniyle buradaki ihlaller duyulmuyor. Bir gazeteci olarak durumun kamuoyuna duyurulması gerektiği inancıyla haberler yapıyorum. Beni motive eden şey ise her yerde ve her koşulda mesleğimi yapma aşkıdır.”
Dicle Müftüoğlu kimdir?
Dicle Müftüoğlu, 1984 Agirî Bazîd doğumlu. İlk ve orta öğrenimini Bazid’de tamamladı. Celal Bayar Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nden mezun oldu. 2008 yılından itibaren İstanbul, Amed, Mêrdîn, Şirnex gibi farklı illerde gazetecilik yaptı. Çalıştığı kurumlarda muhabir, editör, yazı işleri müdürlüğü gibi görevler üstlendi. Müftüoğlu 2016 yılından itibaren Mezopotamya Ajansı’nda (MA) editör olarak çalışmaya başladı. 2019 yılında bir grup meslektaşıyla birlikte Dicle Fırat Gazeteciler Derneği’ni kurdu, eşbaşkanlık görevini üstlendi. Derneğin amacı gazetecilere yönelik ihlallere görünürlük kazandırmak üzere raporlama çalışmaları yapmak, bu raporları kamuoyu ile paylaşmaktı. Dava takibi ve hukuki destek gibi yöntemlerle hak savunuculuğu faaliyetleri yürüttüler.
Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eşbaşkanı Dicle Müftüoğlu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında, 3 Mayıs 2023 Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nde tutuklanarak cezaevine konuldu. Müftüoğlu’nun aralarında olduğu 5’i tutuklu 49 kişinin yer aldığı soruşturma üç ay sonra tamamlandı. Başsavcılık iddianameyi Ankara 28. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi. Ancak mahkeme iddianameyi kabul etmeyerek savcılığa iade etti. Dosyada gizlilik kararı olduğu için iadenin gerekçesi de bilinmiyor. Müftüoğlu hakkında 6 Eylül’de yeni bir iddianame hazırlandı. Aynı suçlama maddelerinin konu yapıldığı iddianame bu sefer 19. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunuldu. Mahkeme, 13 Eylül’de sunulan iddianame hakkında yetkisizlik kararı verdi ve dosyayı Amed’e gönderdi.