3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’ne Türkiye, gazeteciliği suç sayan ve yüze aşkın gazeteciyi hapseden uygulamalarla girdi. Gazetemize konuşan meslek örgütleri, “Gazetecilik tüm baskıları aşar. Basına yönelik baskı toplumun da sorunu” dedi
Yadigar Aygün/ İstanbul
3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü olmasına rağmen her geçen yıl gazeteciler üzerindeki baskılar artmaya devam ediyor. Türkiye’de gazetecilerin durumuna baktığımızda tutuklanan, yargılanan, alanda polis şiddetine ve hakaretlerine maruz kalan, işsizlikle karşı karşıya bir mesleğe dönüşmüş halde. Türkiye, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün Dünya Basın Özgürlüğü 2020 Endeksi’nde 180 ülke arasında 154. sırada yer aldı. Türkiye’de 100’ün üzerinde gazeteci cezaevlerinde. Aynı zamanda Türkiye bu yıl da hala en fazla gazetecinin tutuklu olduğu ülkeler arasında yer ilk sırada. Meslek örgütleri ve gazeteciler, gazetemize basının hali pür melalini anlattı.
‘Gazeteci direnişi var’
DİSK Basın İş Başkanı Faruk Eren, gazetecilere yönelik baskıların giderek arttığına dikkat çekerken, infaz düzenlemesinde iktidarın gazetecilerin serbest bırakılmaması için özel bir çaba gösterdiğini vurguladı. Eren, “Türkiye’nin, basın ve ifade özgürlüğü konusunda ne durumda olduğunu bütün dünya biliyor artık. 100’ün üzerinde gazeteci hapishanelerde. İktidarın salgına karşı almadığı önlemleri eleştiren haberler yapan hatta sosyal
medya hesaplarında espri yapan gazeteciler gözaltına alındı, tutuklandı. İktidarın istediği gibi yayın yapmayan televizyon kanalları RTÜK, gazeteler BİK aracılığıyla baskı altına alınıyor. Gerçek gazeteciler her türlü tehdide rağmen halka gerçekleri duyurmaya çalışıyor. Bu anlamda Türkiye’de büyük bir gazeteci direnişinin olduğunu da söyleyebiliriz. Ama artık katlanılamaz hale gelen bu durumun değişmesi ise sadece gazetecilerin sorunu değil, tüm toplumun sorunudur. Zaten gazetecilerin tek başlarına bu durumu değiştirmesi gibi bir durum da söz konusu olamaz. Gazeteciler işlerini yapar. Halkın bizzat kendi haber alma hakkına sahip çıkması; tüm toplumun, özgürlük alanlarını geliştirmek için mücadele etmesi gerekmektedir. Son olarak şunu söylemeliyim gazeteciler için: Çok kolay işsiz kalan gazeteciler artık örgütlenme yolunu denemeliler. Sendikalaşmalılar. DİSK Basın-İş’in kapıları tüm basın emekçilerine açıktır” dedi.
‘Gazeteciliği dayanışma kurtarır’
Öldürülen basın şehitlerini hatırlatan gazetemiz yazarlarından Hüseyin Aykol, tüm gazeteciler için dayanışma çağrısı yaptı. Aykol, “AKP-MHP iktidarı binlerce gazeteciyi işsiz bırakarak sivil ölüme terk ettiği. Bizim dönemimizde ve son dönemlere kadar gazeteci arkadaşlarımız, dağıtımcı arkadaşlarımız da öldürüldü. Öldürülüyorduk, yok ediliyorduk, hapse atılıyorduk, gazetelerimiz bombalanıyordu. Bizi gazetecilikten uzaklaştırmaya çalışıyorlardı. Bazı gazeteciler bize yönelik bu saldırıları ciddiye almıyorlardı. Gazetelerimiz bombalandığında bir dayanışma gördük. O dayanışmanın sonuna kadar devam ettiğini söyleyemeyiz. Son dönemlerde biliyorsunuz hapse atılma tehdidiyle karşı karşıyayız. Tamamen gazetecilik bitmeden, hepimiz gazetecilik yapamaz hale getirilmeden tüm gazetecilere dayanışma çağrısında bulunuyorum. Birbirimizle dayanışmalıyız. Birbirimizi korumalıyız. Yayın yönetmenimiz Ferhat Çelik ve Yazı işleri müdürümüz Aydın Keser tutuklu ve onun dışında 17 arkadaşımız hükümlü olarak yargılanıyor. 100’den fazla gazeteci cezaevinde bulunuyor. Arkadaşlarımız niçin cezaevinde olduklarını biliyorlar. Onlara buradan selamlar, saygılar gönderiyoruz. Gazetemizin onların yerine de çalışmaya devam ettiğimizi bilmelerini istiyoruz” dedi.
‘Özgür basın yürür’
Baskıların gazetecileri yıldıramayacağını dile getiren Aykol, “Özgür basın geleneği olarak 30 yıldır biz gazete çıkarıyoruz. Devlet gazetelerimizi kapatıyor, biz çıkarıyoruz. Tekrar kapatıyor, tekrar çıkarıyoruz. 30 yıl öncesiyle şimdiyi karşılaştırdığımda baskılar hala devam ediyor. Şimdi daha aşılamaz engeller getirmeye çalışıyorlar” diye konuştu.
‘Medya tekelleştirildi’
Dicle Fırat Gazeteciler Derneği Eş Başkanı Serdar Altan, AKP’nin medya üzerinde baskı oluşturarak medyayı tekelleştirdiğini söyledi. Altan, “AKP hükümetinin 2002 yılında iktidar gelişinden bu yana hedef aldığı noktalardan birisi medya ve gazeteciler. Bu konuda ciddi baskılar oluşturmuş durumda. Tabi bu bir süreç, 18 yıllık bu süreçte belirli aşamalarla geldi bugüne. 2016 yılında OHAL fırsat bilinerek neredeyse Türkiye’de muhalif kalmayacak şekilde basına yönelim gerçekleşti. Tüm basın yayın kuruluşları, medya organları kapatıldı. 2020 yılına geldiğimizde çok net söyleyebiliyoruz ki Türkiye’de özgürce yazıp çizebilecek muhalif diyebileceğimiz iktidarı rahatsız edebilecek basın yayın kuruluşu kalmadı. İktidarın istediği biçimde bir medya oluştu. Bu noktada Kürt medyası rolü ön plana çıkıyor. Çünkü bu baskı ve yıldırmalardan çok fazla etkilenmeden yazmaya, söylemeye, eleştirmeye devam eden bir yapısı var. Bu açıdan olumlu diyebiliriz. Baskılardan en çok etkilenen kesim ancak buna rağmen gene ayakta kalmayı başarabilen bir yapı olarak duruyor karşımızda. Bununla birlikte sol, sosyalist kesimler de çok sıkıntı yaşadı. AKP’ye muhalefet edebilecek, doğruları söyleyebilecek halka doğru bilgilendirebilecek kesimler de bu baskıların hedefinde oldu” diye konuştu.
‘Gazetecileri bırakın’
Altan, haber alma hakkının savunulması gerektiğinin altını çizdi. Gazetecilerin gerçekleri her zaman topluma ulaştıracağını belirten Altan, gazeteciliğin suç olmadığını vurguladı. Altan, dayanışmaya dikkat çekerek, “Bir avuç kalmış muhalif gazeteci kendi aralarında iyi dayanışma göstermesi gerekiyor ki ayakta durabilsin. Bununla birlikte topluma da büyük görevler düşüyor. Haber alma hakkını savunması gerekiyor. Haber alma hakkına karşı, baskılara sesini yükseltmek her yurttaşın görevidir. En büyük rol gazetecilere düşüyor. Doğruyu söylemekten asla vazgeçmemek gerekiyor. Gerçeklerin her zaman açığa çıkma gibi bir huyu var. Elbette ki iktidarlar her zaman basını susturma çabası içerisinde olurlar ama buna karşı her zaman duracak bir avuçta olsa doğru söyleyen gazeteciler olacak. Bu sürecin en mağduru tutuklu gazetecilerdir. Yoktan sebeplerle cezaevlerine tıkıldılar. Hakları ihlal ediliyor. Özellikle bu salgın sürecinde daha ciddi bir durum olarak karşımızda duruyor. Cezaevlerine sıçramış bir Covid-19 salgını var. Gazeteci arkadaşlarımızın bir an önce serbest bırakılmasını istiyoruz. Elbette ki onlar suçlu değil, gazetecilik suç değildir. 3 Mayıs Basın Özgürlüğü Günü vesilesiyle arkadaşlarımız selamlıyoruz. Bir an önce serbest bırakılmalarını talep ediyoruz” dedi.
‘Gerçekten artık pes!’
Gazeteci Dayanışma Ağı’ndan Tuğba Özer, son 1 yıl içerisinde basın emekçilerine yönelik yaşanan pek çok olayın ‘artık bu kadarı da gerçekten pes!’ dedirten cinsten olduğuna dikkat çekerken, “Neler görmedik ki; gazeteciler eleştirdikleri için evlerinin önlerinde silahlı, bıçaklı saldırılara uğradı, hastanelik edildi. Düşünce kuruluşu olduğunu iddia eden bir yapı tarafından yabancı basın kuruluşlarında çalışan gazeteciler isim isim fişlendi. Bir gazete binası kurşunlandı, başka bir gazete, binasına el bombası atılmakla tehdit edildi. Mülteci krizine ilişkin haberleri takip eden çok sayıda gazeteci gözaltına alındı, bazıları tutuklandı. Çok sayıda gazeteci işten çıkarıldı, hala tazminatlarını alamayan arkadaşlarımız var. Israrla yazmaya devam eden gazeteciler çeşitli bahanelerle hapse atılarak susturulmak istendi. Korona günlerinde gazetecilerin kanal binasına girmeleri engellenerek, prefabrik bir kulübede çalışmaları istendi. Koronavirüs hakkında haber yapan bir gazeteci gözaltına alındı. Başka bir gazetecinin, attığı tweet nedeniyle 3 yıla kadar hapsi istendi. Bir bürokrat hakkında haber yapan gazeteciler hakkında ‘terör’ soruşturması açıldığına, bu haberlere erişim engeli getirildiğine bile şahit olduk. Türkiye, basın özgürlüğünde yine sınıfta kaldı, gazetecilerin mesleklerini hakkıyla, özgürce yapmaları engellendi” dedi.
‘Terör suçlaması’
Özer, 100 üzerinde gazetecinin cezaevinde olduğunu hatırlatarak, “Bu insanlar neden cezaevinde diye sorduğumuzda, ‘onlar gazeteci değil, terör nedeniyle cezaevinde’ yanıtını almak artık alışıldık bir durum oldu. Çünkü basın özgürlüğünün olmadığı ülkemizde gazeteciler terör suçlamasıyla yan yana getirilerek susturulmak, kriminalize edilmek isteniyor. Türkiye’de uzun bi süredir iktidar tarafından, gazetecilik sanki bir terör faaliyetiymiş, gazeteciler de birer ‘teröristmiş’ gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Tabi ki bu bahsedilenler hükümetin politikalarını eleştiren gazeteciler oluyor çoğunlukla. İfade özgürlüğü kapmasında fikirlerini beyan eden gazeteciler terör torbasına atılıyor”dedi.
Tutuklu gazeteciler infaz düzenlemesinin dışında bırakıldığına dikkat çeken Özer, “İndirimi affına, gazetecileri içeride tutabilmek için pakete son anda bir madde dahi eklendi. Böylelikle gazetecilerin tahliye edilme olasılığına yasal engel yaratıldı” dedi.