Seçimler bitti… Artçılarından medya da nasibini aldı. Haber Türk Gazetesi kapanacağını açıkladı. 2009’da yayın hayatına başlayan gazete, “Son Baskı” manşeti ile çıktı.
“Gücü Özgürlüğünde” sloganı mazide kaldı. OHAL KHK’ları ile yüzlerce medya kuruluşu kapatıldı. Gazeteciler işsiz bırakıldı.
Son yıllarda gazetecilere, gazetecilik faaliyetlerine yönelik baskıların dozu sürekli arttı. Adliye koridorları yazı işlerine dönüştü… Tutukluluk haberlerin dava konusu olması sıradanlaştı. 24 Haziran öncesi Doğan Medya’nın satışı, medyadaki tek sesliliği daha da pekiştirdi. Demirören Grubu’nun satın almasıyla tenkisatlar-tensikatlar, sansürler, kadroda değişim peş peşe geldi. Seçimler sonrası gazetecilere dönük baskılar, doğrudan tehdide dönüştü. Bir siyasi partinin lideri, gazetecileri “teşekkür” kılıfı ile hedef gösterdi.
MİT’in uzun yıllar sınır dışı operasyonlarda kullanılan hükümlü Alattin Çakıcı, gazetecileri ölümle tehdit etti. Medya örgütleri tepki gösterse de, tehdit edilen Karar Gazetesi’nde yazan bazı isimler, yazılarına 3 ay ara vermek zorunda kaldı. Gazeteciler, yazılarını askıya alma kararını “bireysel karar” olarak açıklasa da “gazete yönetimi geri adım attı” eleştirileri de eksik olmadı. Çakıcı ise, müstehzi bir tarzla “Sevenlerime verdiğim mesaj 3 ay için iptal edilmiştir” dedi. Gazetecilerin “tehdidi gördük” tavrı Çakıcı tarafından onaylandı. Bir anlamda Çakıcı, gücünü test etti ve kazandı.
Haber Türk’ün ardından bir kapanma haberi de Kültür TV yani KRT’den geldi. KRT, hükümet icraatlarını eleştiren yayın çizgisi ile bilinen bir kanal. Avukat Fidel Okan, sosyal medya hesabından duyurdu kanalın kapanacağını. O duyuruda dikkati çeken şey, kanal sahibi Didem Duyum’un söyledikleriydi. Okan’ın aktardığına göre; Duyum, “Bu kararı alırken çok zorlandık, ya boyun eğecektik ya da kanalı kapatacaktık, mecbur kaldık çok üzgünüz” demiş. “Ya boyun eğecektik” cümlesi, seçim sonrası muhalefet cephesinin güç kazanmasıyla birlikte biraz nefes alacağını düşünen bir avuç medya kuruluşunun ruh halini anlatması açısından çarpıcı.
Öğrendiğim kadarıyla KRT, Türkiye’nin en büyük dijital platformu Digitürk’te yer almanın ticari görüşmelerini yapıyordu. Paralar hazırdı. Ne olduysa oldu, seçim sonrası Digitürk bu anlaşmayı sürüncemede bıraktı. Digitürk’le birlikte izlenme oranlarının artacağını ve böylece reklam gelirlerinin de yükseleceğini hesaplayan KRT, çareyi yayın hayatından çekilmekte buldu.
Sorun, çok sesli yayın yapmak isteyen medya kuruluşlarının sesinin kısılması değil sadece. Medya kuruluşlarının kapatılmasıyla sayfa sekreterinden ulaştırmaya, editörden, reji ekibine yüzlerce insan işsiz kalacak. Ekonomik kriz ve kârlılık oranlarının düşüklüğü, kapatmaların nedeni olarak gösterilse de, medyadaki bu tasfiyenin siyasi iklimle bağını kurmayan her analiz eksik kalır. 15 Temmuz sonrası yüzlerce basın kuruluşunun bir KHK ile kapatılmasının ardından çalışanların başına gelenlerle, seçimler sonrası medyadaki küçülmeye bağlı olarak işsiz bırakılanların yaşadıkları benzerdir.
Zira çalışma hakkının elinden alınmasının bir nedeni de siyasidir. Hep “böyle bir şey olabilir mi” şaşkınlığının donuk bıraktığı mesleki refleksler, hızla toparlanmalı. Gazeteciler kendi örgütlerine sahip çıkmalı, sendikalarını güçlendirmeli… Çalışma hakkının aynı zamanda gazetecilik faaliyetinin ön koşulu olduğunu, halkın haber alma hakkının da ancak böylesi korunabileceğini hatırlamalı.