13 ay olduğu gibi 11 Temmuz’da da adliye önünde olacağız. Gerçekleri bir kez daha adliye önünden haykıracağız. Arkadaşlarımızın tutuklandığı gün söylediğimiz gibi, haberimize attığımız başlık gibi; gazeteciler direndi, onlar kaybetti
Selman Çiçek
8 Haziran 1992 yılında henüz 27 yaşında, belki de bir ömrün en güzel zamanlarında bir gazeteci, karanlık güçler tarafından Diyarbakır’da evinin yakınlarında katlediliyor. O gazeteci Hafız Akdemir’di. Özgür Basın geleneğinin kurucularından, ilk fenerlerindendi… Onun ışık tuttuğu yoldan binlerce gazeteci yetişerek onun öğrettiği şekilde hakikati her daim yazdılar. Katledilmesinden 30 yıl sonra onun ışık tuttuğu yolda yürüyen ardıllarına katledildiği gün, yani 8 Haziran 2022’de bir çok özgür basın kurumu basılmış, 22 gazeteci gözaltına alınmıştı.
Belki kimilerine göre tesadüf ama bizler için asla tesadüf değil. Kürtlerin hayatlarında dönüm noktası olan tarihlerin bilinçli şekilde seçilerek yaşanan travmaları daha da derinleştirmek istiyorlar. 8 Haziran 2022 de bu tarihlerden biri. Ama bizler için asla tesadüf değildi, Hafız’dan sonra da katletmeye devam ettiler, yetmedi gazete binasını bombaladılar, tutukladılar, susturmaya çalıştılar. Ama özgür basın geleneği hiç susmadı, hakikati yazmaya devam etti.
22 gazeteci de hiç susmadı, hakikatleri yazdıkları için hukuksuz bir şekilde gözaltına alınmışlardı. Sekiz gün boyunca gözaltında kalmışlardı, hiç susmadık, pes etmedik. Gazetecilik için söylenecek ne varsa söyledik. 15 Haziran’da sabah saatlerinde arkadaşlarımız adliye getirilmişti. O günün gecesi de 16 arkadaşımız tutuklandı. Yetmedi, Ankara’da 9 arkadaşımızı daha tutukladılar. Sadece tutuklamalarla yetinmediler; kameralara, fotoğraf makinalarına, ses cihazlarına, kısacası gazetecilik adına ne varsa her materyale de el koymuşlardı. O da yetmedi Amed’de beş gazeteciyi daha tutuklamışlardı. Seçim öncesi, özgür basın susacak, iktidar tüm gerçekleri halktan saklayacağını zannediyordu.
Yasak dinlemedik, hep sokaktaydık
Ama yanıldılar, hiç susmadık. Hayal ettiklerini onlara özgür basının geleneğine sahip gazeteciler olarak yaşatmadık. Hiç susmadık. Bir an olsun bile, adliye önünü boş bırakmadık. Her ayın 16’sında Amed Adliyesi önünde, elimizde arkadaşlarımızın fotoğrafları ile, “Baş eğmeyeceğiz” pankartı ile “Özgür basın susturulamaz” diye haykırdık. Kah 45 derece sıcaklıkta kah şırıl şırıl akan yağmurun altında gazetecilerin özgürlüğü için haykırdık. Tam 13 ay boyunca hiç bıkmadan, usanmadan adliye önünde olduk ve her geçen zaman sayımız artarak bir araya geldik.
Gazetecilerin tutuklanmasının ardından Kasım ayında Türkiye, Kuzey Suriye ve Federe Kurdistan bölgesine hava saldırısında bulundu. Bu saldırıda özgür basın geleneğinin sürdürücülerinden İsam Ebdullah yaşamını yitirmişti. Hem İsam için hem tutuklu gazeteciler için bir kez daha sokaklara çıktık. Eylem yasağı gerekçesi ile sokağa çıkmamıza izin vermeseler de, ısrar ettik, direndik. Etrafımızı kalkanları ile saran polislerin içerisinden bir kez daha haykırdık, gazeteciler direnir, özgür basın susmaz.
Depremde insanların haykırışlarını yazdık
Susmadık, direndik ve hakikati yazmaya devam ettik. Türkiye’de Mereş merkezli 10 ili etkileyen çok büyük deprem oldu. Bu depremde de susmadık. Yandaş medya gibi, “yüzyılın depremi, yapacak bir şey yok” demedik. “Deprem değil, yanlış yapılaşma öldürür” dedik. İmar affı ile nasıl çürük binalara rapor verdiklerini yazdık. İmar affı ile imar verdikleri binaların nasıl çöktüğünü, o binalarda ölen insanları yazdık. Depremin ilk gününde biz gazeteciler orada idik, ama ne AFAD ne de devlet vardı. Halkın, “Devlet nerede” haykırışlarını dünyaya duyurduk. Bu haykırışları duyurduğumuz için dünya depremde enkaz altında kalanlar için seferber oldu.
Seçimlerde halka gerçeği anlattık
Susmadık, direndik ve hakikati yazmaya devam ettik. Türkiye’nin geleceğini şekillendirecek tarihi bir seçimde hakikati yazdık. Susturmaya çalıştıkça, bizleri tutuklamaya devam ettikçe bizler hakikati yazmaya devam ettik. İktidarın bıraktığı enkazı yazdık, ekolojik kırımları, rant politikaları ile sefalete sürüklenen halkın sorunlarını yazdık. Biz yazdıkça, gazeteciler direndikçe onlar kaybetmeye devam ettiler. Seçim günü yaşanan her hileyi tarihe not düştük. Biz yazdıkça hiçbir seçim yenilmeyen iktidar, ilk turda seçimi kazanmadı. İlk kez iktidar partisi, 2002 yılındaki oy oranına düştü.
Kadınların direnişlerini yazdık
Susmadık, direndik ve hakikati yazmaya devam ettik. İran’da Jina Mahsa’nın haykırışı ile kıvılcım olan “Jin Jiyan Azadî” serhildanını yazdık. O serhildanın milyonlara ulaşmasına aracı olduk. Kadın düşmanı politikalarına karşı durduk. İstanbul Sözleşmesi’ni ve 6284 yasasını kaldıran zihniyete karşı susmadık, sokakta, fabrikada, tarlada direnen kadınları yazdık. Kadınlar direndikçe gazeteciler de direndi. Her kadın ölümünü, yandaş medya gibi “intihar” gibi vermedik. Ölümlerin üstüne gittik, gördük ki her intihar birer cinayetmiş.
Bir ağaç eksilmesin diye yazdık
Susmadık, direndik ve hakikati yazmaya devam ettik. Doğa için, ekoloji için yazmaya devam ettik. Yaşadığımız coğrafyada bir ağaç eksilmemesi için yazdık. Yandaş medya gibi; “Kuru ağaçlar kesiliyor” demedik. Efrîn’de kesilen zeytin ağaçlarını, Marmaris’te otel yapmak için yakılan ormanları, tarihe tanıklık eden Goderne vadisindeki ağaçları, Besta’nın eşsiz güzelliğine sahip ormanın ağaçları için yazdık. Sadece haber olarak bakmadık, ağaçlarımız nefesimiz diyerek yazdık.
Paylaştık, kolektifleşerek yazdık
Susmadık, direndik ve hakikati yazmaya devam ettik. 30’dan fazla arkadaşımız tutuklandı. Kürt sorunu ve Öcalan’a tecride değinen gazeteciler de tutuklandı. Eksildik, bazen çok az kaldık, yükümüz üç dört kat arttı ama hakikati yazmaktan vazgeçmedik. Teknik malzemelerimize el koydular, seçim ve deprem bölgelerine yeri geldi ekipmansız gittiğimiz de oldu, ellerimizdeki telefonları fotoğraf makinasına dönüştürdük. Tek bir bilgisayarı paylaştık, ama vazgeçmedik. Sayımız belki azaldı, ama dünyanın birçok yerinden yanımızda olmaya gelen insanları gördük. “Bir haber de senden” kampanyası ile birçok gönüllü muhabirimiz oldu. Hiç görmediğimiz insanlar tutuklanan arkadaşlarımız için yazmaya devam etti. Tutuklu arkadaşlarımız da susmadı hiç, bulundukları cezaevlerinde tutukluların yaşadıkları hak ihlallerini yazdılar. İnfazını tamamlayıp ta keyfi bir biçimde tutulan insanları yazdılar. Nudem’in hikayesini, Mehmet Emin Özkan’ın yaşadığı zorlukları yazdılar.
13 ay olduğu gibi 11 Temmuz’da da adliye önünde olacağız. Gerçekleri bir kez daha adliye önünden haykıracağız. Arkadaşlarımızın tutuklandığı gün söylediğimiz gibi, haberimize attığımız başlık gibi; gazeteciler direndi, onlar kaybetti.