29 Ekim’de tutuklanan gazetecilerden MA Yazı İşleri Müdürü Diren Yurtsever, gönderdiği mektupla, amacın toplumun sesinin kısılmak istenmesi olduğunu belirterek, her koşulda mücadelelerinin süreceğini belirtti
Ankara’da yürütülen bir soruşturma kapsamında 25 Ekim’de işkence gözaltına alınarak tutuklanan 9 gazeteci arasında olan Mezopotamya Ajansı (MA) Yazı İşleri Müdürü Diren Yurtsever Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nden JINNEWS muhabiri Dilan Babat’a gönderdiği mektupta yaşadıkları süreci anlattı.
Bunu 6 yıl önce gördük
“6 yıl önce çalıştığım televizyon kanalının da aralarında bulunduğu muhalif görsel ve yazılı basın bir gecede KHK ile kapatıldığı anda ‘Eyvah! Nasıl bir kötülük yapılacak? Nasıl bir felakete sürüklenecek ülke’ diye kaygılanmış ve olabileceklere dair öngörülerde bulunmuştum” diyerek sözlerine başlayan Yurtsever devamında, “Çünkü ne zaman bir kötülük yapılacaksa veya yapıldıysa ilk susturulması, bastırılması gereken basındı muktedirlere göre. Çünkü toplumun gerçekleri bilme ve haber alma hakkı böyle engellenebilirdi ancak. Nitekim 2016 yılında onlarca TV, gazete, dergi kapatıldı. Gelişen atmosferi ise yaşayarak gördük” dedi.
Linç girişimi yapak istediler
Özgür basına yönelik saldırıların ilk olmadığını yazan Yurtsever, “Kapatmalar, katletmeler, tutuklamalara karşı bu mücadele daha da büyüyerek, güçlenerek, çoğalarak devam etti, ediyor, edecek” dedi.
Şimdilerde de benzer süreçler yaşandığına vurgu yapan Yurtsever, 16 Haziran’da Amed’de tutuklanan 16 gazetecinin ardından 29 EKim’de kendisiyile birlikte 8 arkadaşının da tutuklandığına değinerek gözaltına alınma anına dair ise şunları yazdı: “25 Ekim’de sabah evlerimiz basıldığında üzerimizden nasıl bir algı operasyonun yürütülmeye çalışıldığını anlamak güç olmadı. Gözaltına alınıp evden çıkarıldığımda araca bindirildiğim halde aracın hareket etmemesi dikkatimi çekti. İçinde bulunduğum araçla birlikte iki araç sokakta bekliyordu. Bulunduğum aracın kapısı açık, içinde kimse yok ve ellerim kelepçeliydi. Beni gözaltına alan polislerin esnafla konuştuğunu fark ettim. Birden esnafın elleri yumruklu bir şekilde, ‘Mahallemizde terörist istemiyoruz’ diye bağırdığını gördüm. Bir provakasyon, bir linç girişiminin yaşanması an meselesiydi. Belli ki iktidar; uzun süredir kaybettiği toplumsal desteği bu ‘operasyon’ üzerinden milliyetçiliği şahlandırarak yeniden sağlamayı hedefliyordu. Aynı durum hastaneye götürüldüğümüzde de devam etti. Hastane personeline beni, ‘okumuş terörist’ olarak hedef gösteriyordu. Zaten Kürde tahammül edemeyen bu zihniyet okumuşuna hiç mi hiç tahammül etmezdi. Onlara göre ‘okumuş’ Kürt daha tehlikeliydi. Tepkilerim ve karşı koyuşlarım üzerine yaşadığımız tartışmalar sonucu ancak son buldu bu gösteri. Daha doğrusu ara verildi.”
‘Teslim olmuş suçlu yaratma istediler’
“Emniyete geldiğimde ise bambaşka bir senaryo ile karşılaştım” diyen Yurtsever devamında şunları yazdı: “Bu senaryo tanıdıktı. Sık sık Yeni Şafak’ta, Anadolu Ajansı’ndan (AA) izlediklerimizden. Üzerinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü bir tabelanın ortasında bulunduğu iki Türk bayrağının arasına ellerim kelepçeli bir şekilde görüntü vermem dayatıldı. Bir an şok etkisi yaşasam da yapılmak istenileni algılamam geç olmadı. ‘Teslim olmuş bir suçlu gibi’ vereceğim bir görüntü hemen iktidar medyasına servis edilecekti. Elbette yapılmak istenilenin arkasında ideolojik, politik boyutları olan derin amaçlar, hesaplar vardı. Bu poz üzerinden verilmek istenilen mesajlar vardı. Birincisi 10 gazetecinin bir anda gözaltına alındığı ‘büyük operasyona’ uygun görüntüler lazımdı. Bu aynı zamanda oluşabilecek bir kamuoyu tepkisini de törpüleyecekti. Her ne kadar karşılığı olmasa da bir gazeteci değil; ‘okumuş terörist’ yakalandı. İmajı üzerinden ‘operasyon’ meşruluk sağlamak. İkincisi; basına, muhalefete bir gözdağı, korku vermek. Üçüncüsü; taze çıkmış sansür yasasının gereğini yapmak. Dördüncüsü ve en önemlisi yürütülen savaşta adı savaş ve insanlık suçuna karışmış siyasal iktidarın debelendiği başarısızlık ortamında, ‘Türk’ün gücünü’ gösterecekleri bir zafer pozuna ihtiyaç vardı. İşgal edilmiş, teslim alınmış, iradeleri kırılmış, eli mahkum bir Kürt algısını yaratmak ve bunun üzerinden bir mesaj verilmek istendi. Elbette her ne kadar ‘prosedür’ denilse de bunu kabul etmedim. Buna karşılık özel kuvveti çağıracaklarını, fiziksel işkence edeceklerini tehdidinde bulundular. Ancak işkenceyi de göze alarak bunu asla kabul etmeyeceğimi sonu ölüm dahi olsa o görüntüyü asla vermeyeceğimi söyledim. Aynı zamanda tüm bu uygulamaları duyuracağımı, avukatlarıma, basına vereceğimi belirtip suç duyurusunda bulunacağımı söyledim. Kararlılığım geri adım attırdı ve ‘Türk’ün gücü Kürdün iradesine çarptı.'”
‘Mücadelemiz her koşulda sürecek’
Tutuklanmalarının sebebinin “Yürütülen kirli savaş, yaklaşan seçimler, sansür yasası, işlenen suçlar, yaşanan ihlalleri” olduğunu belirten Yurtsever, “Kaybetmek üzere olan iktidar ‘bekası’ için görmeyelim, duymayalım, konuşmayalım istiyorlar. Toplumun sesi kısılsın istiyor. Basın susarsa toplum da susar, basın görmezse toplum da görmez. Öncesi yaşanılan hukuksuzlukların bir halkası bizim tutuklanmamız. Ama göreceğiz, yazacağız, konuşacağız ve boyun eğmeyeceğiz. Mücadelemiz her koşulda ve her yerde sürecek” dedi.
ANKARA