Maxmur (Mahmur) Kampı’ndaki gelişmeleri yakından takip eden gazeteci Weysî Tallî: Ambargo Kürt gücü olan KDP ve özelinde Barzani ailesi tarafından tarafından uygulanıyor. Asıl sebep Türkiye’nin isteğidir ve bugüne kadar devam ediyor. Hewlêr, Duhok, Zaxo ve KDP’nin kontrolü altındaki diğer illerde çalışan bütün Mahmurlular işlerinden çıkarıldı. İşlerinden çıkarıldıkları zaman ücretleri verilmedi
Ömer Akın /MA
BM gözetimindeki Maxmur (Mahmur) Kampı’na karşı 900 gündür devam eden ambargoda Türkiye ve KDP raporlarını dikkate alan BM’nin sorumluluğuna dikkati çeken gazeteci Weysî Tallî, “BM, Türkiye ve KDP’nin hazırladığı raporlara göre adım atıyor fakat BM’nin gelip kendisinin kampta gözlem yapması gerekiyor. BM’nin onlara her türlü dış saldırılara ve tehditlere karşı kampta yaşayanları koruması gerekiyor” dedi.
Irak’ın Musul Vilayetine bağlı Mamur ilçesinde kurulu Maxmur Kampı, 2 buçuk yıldır ambargo altında. Türkiye’nin 1993-1995 yılları arasında köy boşaltma ve koruculuk dayatması politikalarına karşı çoğunluğu Şırnak ve Hakkâri’den göç edenlerin oluşturduğu Mahmur Kampı’nda 12 bin kişi yaşıyor. Çoğunluğunu kadın ve çocukların oluşturduğu Mahmur Kampı, 1998 yılında Birleşmiş Milletler (BM) himayesine alındı.
IŞİD’in 2014 yılında Musul’a girmesinin ardından Maxmur Kampı’nda bulunan BM ve Irak’a ait kurumlar kampı terk etti. Özellikle BM’ye ait temsilcilerin kamptan çıkmasının ardından Maxmur Kampı hem IŞİD hem de Türkiye’nin saldırılarının hedefi oldu. Kampa yönelik saldırı girişimleri sadece askeri olarak değil aynı zamanda ambargolarla da devam etti. 17 Temmuz 2019 tarihinde Hewlêr’de bulunan Türkiye Konsolosluğu’nda görevli 3 kişiye yönelik gerçekleşen silahlı saldırıdan sonra, Kürdistan Demokrat Partisi (KDP), Maxmur Kampı’na ambargo koydu. Son olarak 27 Aralık 2021 tarihinde ise Irak askeri güçlerinin Maxmur Kampı’nın etrafını tel örgülerle kapatma girişimi oldu. Kampta yaşayanların tepkisi üzerine bu girişim durduruldu.
Uzun süredir Federe Kürdistan Bölgesi’nde yaşayan ve Maxmur Kampı’ndaki gelişmeleri yakından takip eden gazeteci Weysî Tallî, Mezopotamya Ajansı’nın (MA) sorularını yanıtladı.
‘Ambargo Barzani ailesi tarafından tarafından uygulanıyor’
Weysî Tallî ambargonun uygulayıcılarına dikkat çekerek şunları söyledi: “Mahmur Kampı’nda yaşayan yurttaşların uzun bir direniş öyküsü var. Orada yaşayan insanlar geldikleri yerlerdeki zulmü kabul etmedikleri için mülteci oldular. Mahmur Kampı, kuruluşundan bu yana sürekli ambargo altındaydı. Son olarak uygulanan ambargo ise Kürt gücü olan KDP ve özelinde Barzani ailesi tarafından tarafından uygulanıyor. Hewlêr’de yaşanan olaydan sonra Mahmur Kampı üzerinde bir ambargo uygulanmaya başladı. Burada ilginç olansa elleri binlerce Kürt gencin kanında olan bir MİT mensubunun öldürülmesi sonrasında KDP’nin böyle bir adım atmasıdır. Şimdiye kadar yüzlerce diplomasi girişimleri olmasına rağmen Mahmur Kampı üzerinde uygulanan ambargoya ilişkin resmi bir gerekçe sunulmadı fakat fiili olarak bütün kapılar kapatılmış. Her ne kadar Hewlêr’deki olay sebep gösterilse de bunun asıl sebebi o değildir. Asıl sebep Türkiye’nin isteğidir ve bugüne kadar devam ediyor.
Kampa binlerce insan yaşıyor. Burada yaşayan insanlar yaşamlarını günlük işler yaparak sağlıyor. İnsanlar, Başûr’un diğer kentlerine gidip çalışarak geçimlerini sağlıyor. Bu ambargodan sonra özellikle Hewlêr, Duhok, Zaxo ve KDP’nin kontrolü altındaki diğer illerde çalışan bütün Mahmurlular işlerinden çıkarıldı. İşlerinden çıkarıldıkları zaman ücretleri verilmedi. Birçok kişi saldırıya maruz kaldı. Bu süreçte 3 bine yakın işçi işlerinden çıkarıldı. Yine Türkiye’den siyasi nedenlerle çıkıp Başûr’a gelip yerleşenlerin izinleri iptal edilerek sınır dışı edildiler.”
Eğitim ve sağlık sorunları
Eğitim ve sağlık haklarına dikkat çeken Weysî Tallî şöyle devam etti: “Özellikle öğrencilerin okuma hakları ellerinden alındı. Hewlêr’deki olaydan sonra Mahmur Kampı’nda yaşayan ve BM tarafından kimlikleri olan öğrenciler bile artık Hewlêr’de okuyamaz oldu. Öğrenciler açısından zaman zaman kısmi bir yumuşama söz konusu olduysa da bu süreçte öğrencilere ajanlık dayatması yapıldı. Yine öğrencilere çizdikleri sınırlarda eğitim koşulu sunuldu. Bununla birlikte öğrencilerin siyasi fikirlerini dile getirme ve tutum almasını engelleme girişimleri oldu. Kamptan çıkıp okula giden öğrenciler kontrol noktalarında durdurulup, ‘hiçbir şekilde hiçbir eyleme ve kuruma gitmeyeceksiniz. Hiçbir etkinliğe katılmayacaksınız. Sizleri ne zaman ve nereye çağırırsak hazır olacaksınız. Etrafınızda bir gelişme olduğu zaman bize bilgi vereceksiniz yoksa sizin okumanıza izin vermeyeceğiz’ gibi söylemlerde bulunuldu. Öğrencilerin okuma hakları ellerinden alındı.
Yine bu ambargo sürecinde en büyük sorun yaşayan diğer bir kesim ise hastalar oldu. Uluslararası yasalara göre bir kişinin dili, ırkı, fikri ne olursa olsun sağlık hakkı esastır. Hiçbir zaman insanların tedavi hakları engellenemez fakat maalesef bu hakkı bile Mahmur Kampı’nda yaşayanlardan aldılar. KDP’ye bağlı güçler çok ahlaksız ve insanlık dışı bir tutum içine girdiler. Kontrol noktalarında hastalar durduruldu ve hastaların hastanelere gitmesine izin verilmedi. Bu süreçte trajik ve acı olaylar yaşandı. Doğum yapmak üzere olan 2 kadın bu kontrol noktalarında geçişlerine izin verilmediği için bebeklerini kaybettiler. Yine diğer hastalar saatlerce kontrol noktalarında bekletildi. Keyfi bir şekilde inanmadıklarını geçirmediler. Bu KDP yöneticilerini kararı sonucu oldu. 12 bin yurttaşın yaşadığı yerde yüzlerce kronik hastalar var. Bu hastaların haftalık, 15 günlük veya aylık teşekküllü bir hastaneye gidip kontrol olması gerekiyor fakat onlara da hiçbir şekildi izin verilmedi. Sadece ölüm döşeğinde olanlara izin verildi.”
‘Kampı dağıtmayı amaçlıyorlar’
Weysî Tallî SİHA saldırılarına da dikkat çekti: “Bu ambargoyla kampı dağıtmayı amaçlıyorlar. Ambargo sürecinde Mahmur Kampı 5 kez Türkiye’ye ait Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA) saldırısına uğradı. Bu saldırılarda 5 sivil yurttaş yaşamını yitirdi, onlarca kişi yaralandı. Bu saldırılara karşı ne Irak hükümeti ne de KDP ciddi bir tepki göstermedi. KDP’de bu saldırılarda Türkiye’yle ortaklık içinde bulundu. Türkiye’nin amacı da bu kampı dağıtmaktır ve bunu da Irak hükümeti, KDP ve Türkmenler eliyle yapmaya çalışıyor. Bu doğrultuda Mahmur Kampı’nda yaşayan birçok kişi kontrol noktalarında gözaltına alındı ve onlara ajanlık dayatması yapıldı. Bu kontrol noktalarında gözaltına alınanlardan şüpheli bir şekilde yaşamını yitirenler oldu. Bu ambargoyla birlikte birçok yol ve yöntemle kampı boşaltma girişimleri oldu.
Burada yaşan insanlar tüm zorluklara rağmen yaşamlarını bir şekilde idame ettirmeye çalışıyor. Kampı boşaltmama noktasında son derece kararlı bir şekilde yaşamlarını sürdürüyorlar. Bunu gören Türkiye ve KDP farklı yollarla amaçlarını gerçekleştirmeye çalışıyor. Son olarak 27 Aralık’ta Mahmur Kampı’nın etrafını tellerle kapatmayı hedeflediler. Bunu da Irak hükümeti eliyle yapmak istediler fakat halkın güçlü bir şekilde tepki göstermesiyle bu girişim durduruldu. Bu girişimin resmi olarak ortadan kaldırılması için Mahmur Kampı’nda halk nöbet eylemine başladı. Mahmur Kampı yönetimi ve halk, kampın etrafının tel örgülerle örülmesi girişiminin tamamen ortadan kaldırılıncaya kadar eylemlerine devam edeceklerini belirtti.”
‘BM’nin koruması gerekir’
BM’nin tavrı konusunda da Weysî Tallî şunları söyledi: “Burada en önemli husus, BM’nin tüm bunlara karşı sessiz ve tepkisiz olmasıdır. Mahmur Kampı’nda yaşayan yurttaşlar BM tarafından siyasi mülteci olarak tanınmış ve onun himayesine alınmış. BM’nin onlara her türlü dış saldırılara ve tehditlere karşı kampta yaşayanları koruması gerekiyor. Fakat hem Türkiye’nin saldırılarında hem de bu ambargo sürecinde BM sessizliğini koruyor. Bu da BM’nin de bu planın bir parçası olduğunu gösteriyor. BM, Türkiye ve KDP’nin hazırladığı raporlara göre adım atıyor fakat BM’nin gelip kendisinin kampta gözlem yapması gerekiyor. BM, bu güne kadar ne Irak hükümetini ne de KDP yönetiminin kampa yönelik girişimlerine karşı net bir tavır koymadı.”