11 ay sonra özgürlüğüne kavuşan Gazeteci Oruç, ‘İçerideyken gazeteci arkadaşlarım sesimi duyurdu, şimdi çıktım, içerdeki meslektaşlarımın sesini duyuracağım’ dedi
Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesinde 11 Aralık 2019’da gözaltına alındıktan sonra “örgüt üyeliği” ve “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla tutuklanarak Patnos L Tipi Cezaevi’ne konulan gazeteci Aziz Oruç, yargılandığı davanın 9 Kasım’da görülen duruşmasında tahliye edildi. 11 ay süren tutukluluğunun ardından yeniden özgürlüğüne kavuşan Oruç, geride kalan süreçte yaşadıklarını Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Sadiye Eser ve Erdoğan Alayumat’a anlattı.
Gazetecilik yaptığı Federe Kürdistan Bölgesi’nden gittiği Ermenistan’da gözaltına alındığını ve burada insanlık dışı muamelelere maruz kaldığını aktaran Oruç, sözlü olarak başlayan tacizlerin telefonundan eşine mesaj atılmasına kadar uzandığını söyledi. Gözaltına alınması sürecinin başından itibaren hukuki hak ve işleyişten yoksun bırakıldığını belirten Oruç, yaşadıklarını “İlk olarak asker ve polisler sınır noktasında darp ettiler, taciz ettiler, ‘seni İran’a veririz, İran seni assın da aklın başına gelsin’ diye tehdit ettiler. Tamamen hukuk dışı bir şekilde İran’a teslim edildim. Teslim edilmeden şiddet başladı. Bir gün öncesinde kelepçeli bir şekilde bekledim, her gelen görevli taciz etti, küfür etti ya da bir şekilde rahatsız ediyordu. Sabaha kadar bu tür muameleler gördüm” sözleriyle dile getirdi.
Kapkaranlık bir odaya koydular
Ertesi gün İran İstihbarat Polisi tarafından alındığını belirten Oruç, yaşadıklarını şöyle anlattı: Orada önce sorgulandım. ‘Sen buraya istihbarat için geldin. Amerika’yla mı çalışıyorsun, PKK ile mi çalışıyorsun?’ diye sorular sordular. İstihbarattan gelen kişiler, birçok kez karnıma yumruklar vurdu, tekmeler vurdular, bütün gün kustum. Kapkaranlık bir odaya koydular beni, zifiri bir karanlıktı, hiçbir şey göremiyordum. Sadece etrafa duvarlara dokunarak hareket edebiliyordum. Söylediklerini yapabileceklerini biliyordum. Her kapı açıldığında, acaba işkenceye mi geldiler, beni bir yere mi götürecekler diye düşünüyordum.
Zorla beni sınırın öte tarafına attılar
İran’a teslim edildiğinden kimsenin haberi olmadığını, sonraki gün mahkemeye çıkarıldığını ve Türkiye’ye teslim edilmesine karar verildiğini söyleyen Oruç, “1 milyon 400 İran Riyal’i para cezası da kestiler. Saat 22.00 civarında İran tarafında sınır kapısına getirdiler. Burada tehdit ettiler. ‘Biz seni buradan göndereceğiz’ dediler. Gitmek istemediğimi söyledim. Zorla beni sınırın öte tarafına attılar. Öncesinde 1 buçuk saat boyunca ellerimi ve ayaklarımı plastik kelepçe ile bağlamışlardı. Bu nedenle yürüyemiyordum, her tarafım morarmıştı. Biraz dinlendim, sırtımda çantayla koşmaya başladım. Sınır hattında tellere takıldım, yara izlerim duruyor” dedi.
Sınırı geçtikten sonra ulaştığı tanıdıklar üzerinden Doğubayazıt’ta Muhammet İkram Müftüoğlu’nun evinde kaldığını, HDP Doğubayazıt İlçe Eşbaşkanı Abdullah Ekelek’in ise kendisini Ağrı kent merkezine bıraktığını belirten Oruç, Müftüoğlu ve Ekelek’in kendisine bu şekilde yardım ettikleri gerekçesiyle 7 ay tutuklu kaldıklarını ifade etti.
Gözaltında psikolojik baskı
Gazeteci Oruç, Ağrı’da gözaltına alındıktan sonra maruz kaldığı yaklaşımlara dair ise şunları söyledi: “Gözaltında psikolojik baskı vardı ve bunun yanında kötü bir muamele de vardı. Beni yere yatırmaları, arkadan kelepçelemeleri, sırtıma ayaklarıyla basmaları…”
8 gün gözaltında tutulduktan sonra çıkarıldığı mahkemece, sosyal medya paylaşımları, Rojava’da çekilen bir filmde oynadığı iddiası ve gazetecilik faaliyetleri gerekçesiyle tutuklandığını belirten Oruç, kendisine yardım eden Müftüoğlu ve Ekelek’in ise “örgüte yardım yataklık” gerekçesiyle tutuklandığını söyledi.
Oruç, götürüldüğü Patnos L Tipi Cezaevi’nin girişinde de kötü muameleye maruz kaldığını paylaştı.
Gazetecilik adına üzüldüm
Gözaltına alınmasının ardından iktidar medyası tarafından hedef gösterildiğini hatırlatan Oruç, şunları söyledi: Bütün medya ‘sınırdan İran’a geçen terörist yakalandı’ şeklinde haberi servis etti. Buna gazetecilik adına üzüldüm. Gazetecilerin gelmiş olduğu son süreci görürken, bu kadar kirlenmişliğini, bu kadar yandaşlığını görmek çok zoruma gitti. Gazeteciliğin bu olmadığını biliyorum, bir kez daha bunu gösterdiler. İyi bir gazetecinin ahlaklı olması, vicdanlı olması lazım.
Pandemi ile hak ihlalleri arttı
Tutuklu kaldığı Patnos L Tipi Cezaevi’nin sürekli hak ihlalleriyle gündeme gelen bir cezaevi olduğunu anımsatan Oruç, cezaevindeki hak ihlallerinin pandemi ile birlikte daha da arttığını anlattı. Oruç, “İçmek için ve banyo yapmak için su kirli veriliyordu. İnanın kanalizasyon bile bu kadar kötü kokmuyordu. Lavaboya gittiğinizde orada bir dakika bile duramazdınız. Son zamanlarda bizim itirazlarımızla biraz düzeldi ama yeterli değil tabi. Tutsakların ekonomik durumu pandemiyle daha da kötüleşti. Banyo yaptığımız su 20 dereceyi geçmiyordu. Çoğu zaman buz gibi suyla banyo yapıyorduk” dedi.
Yeni Yaşam ve Evrensel vermediler
Sadece iktidara yakın gazetelerin kendilerine verildiğini sözlerine ekleyen Oruç, “Pandeminin başladığı gün onu da kestiler, vermemeye başladılar. Verdikleri gazetelere Birgün ve Cumhuriyet’i eklediler ama Yeni Yaşam ve Evrensel’i yine vermediler” dedi.
Spor ve resim gibi kurs haklarının engellendiğini, sohbet haklarının tamamen kesildiğini, 8 kişilik koğuşlarda 18-19 kişi kaldıklarını ifade eden Oruç, “Odalar küçüktü ve çoğu zaman bir odada 4 kişi kalması sorun oluyordu. Sayı arttıkça odalardaki ranza sayıları da çoğaltılıyor” dedi.
2 kişi yaşamını kaybetti
Salgın sürecinde hasta tutukluların sağlık durumlarının ağırlaştığına da değinen Oruç, şöyle devam etti: Karantina alanı kirli bırakılıyordu. 65 yaşında bir hasta gidiyor, o karantina odasında kalıyor. Yaşamını bu şekilde yitiriyor. 82 yaşında Hasan amca vardı, 25 yıldır cezaevinde. Hastaneye götürüyorlardı, getirip ‘20 gün karantinada kal’ diyorlardı. Hasan Amca ağır hastalıklarına rağmen ölse de bir daha tedavi olmaya gitmez. Hasta olan insanlar bundan dolayı gitmek istemiyordu. Bir arkadaşımız karantinada öldü, diğeri hastaydı, gitmek istemiyordu, o şekilde öldü.
Yazı ve günlüklere el konuldu
Siyasi tutukluların bulunduğu koğuşlarda bir tutuklunun koronavirüse yakalandığını ancak bu sayısının adli tutukluların bulunduğu koğuşlarda yüksek olduğunu söyleyen Oruç, yanı sıra birçok gardiyanın da salgına yakalandığını aktardı. Oruç, “Herhangi özel bir önlem yoktu. Tek önlem izolasyon ve tecritti” dedi.
Kişi başına sadece 8 kitap verildiğini aktaran Oruç, yazı ve günlüklere de el konulduğunu söyledi.
Gazeteci arkadaşlarım sesimi duyurdu
Cezaevinden çıktığını ancak buruk bir mutluluk yaşadığını dile getiren Oruç, “Ben içerideyken gazeteci arkadaşlarım sesimi duyurdu, şimdi çıktım, içerdeki meslektaşlarımın sesini duyuracağım. Dün başka bir arkadaşımız cezaevinden çıktı, kamera karşısında yaşadıklarını anlattı. Bugün ben kameranın karşısındayım, o arkadaşlarım kameranın arkasında. Yarın ben kameranın arkasında, şuan cezaevinde olan meslektaşlarım kamera karşısında olacaklardır” diye belirtti.
HABER MERKEZİ