Yaptığı haberler nedeniyle tutuklanan gazeteci Dindar Karataş, cezaevinden gönderdiği mektubunda, ‘Suçlandığımız haberleri savunduk, savunmaya devam edeceğiz’ dedi
Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hakkında başlattığı soruşturma kapsamında Van’da ev baskınıyla gözaltına alınan Mezopotamya Ajansı muhabiri Dindar Karataş, yaptığı haberler ve haber kaynaklarıyla olan görüşmeleri nedeniyle çıkarıldığı mahkemece “örgüt üyeliği” iddiasıyla 26 Kasım’da tutuklanıp, Erzurum H Tipi Kapalı Cezaevi’ne konuldu.
15 gündür tutuklu bulunan Karataş, karantina tedbirleri kapsamında tutulduğu tek kişilik koğuştan mektup gönderdi. Karataş, kaleme aldığı mektubunda kendisine yöneltilen suçlamalara yanıt verdi.
Van’da gözaltına alındıktan sonra elleri kelepçeli şekilde ring aracıyla Ağrı’ya götürüldüğünü anlatan Karataş, burada Erzurum’dan gelen polis ekibine teslim edildiğini belirtti.
Haberler soruşturmaya konu edildi
Ağrı’nın Tutak ilçesinde 6 Aralık 2019 tarihinde köylülere yapılan işkenceye dair yaptığı haberin ardından gözaltına alındığı güne kadar teknik takibe alındığı bilgisini veren Karataş, “Bir yıl içerisinde yaptığım binlerce haber arasında sadece Tutak’a dair işkence haberleri, tecrit, ulusal birlik gibi konular ve cezaevlerinde yaşanan hasta tutuklulara ilişkin yaptığım haberleri seçmişler ve ANF haber sitesinde yer alıp, bana ait olmayan iki haberi dosyama koymuşlar. Haber kaynaklarım ve haber müdürlerimle yaptığım telefon görüşmeleri de yine soruşturma dosyasında yer aldı. Yine tutuklu gazeteci arkadaşlarımın gönderdiği mektuplar var. Bunlardan yola çıkarak ‘örgüt üyesi’ olmakla suçlayıp, tutukladılar” dedi.
Karataş, mektubunun devamında şunları kaleme aldı:
“Gazeteciler Adnan Bilen, Nazan Sala, Cemil Uğur ve Şehriban Abi gibi ben de bir gazeteci olarak bölgede yaşanan hak ihlallerini, cinayetleri, şüpheli kadın ölümlerini, sınır ticareti yaparken öldürülen yurttaşları, kar altında donarak ya da Van Gölü’nde boğularak yaşamını yitiren mültecileri, Geri Gönderme Merkezi’nde tecavüze uğrayan kadın mültecilerin sesi olduk, olmaya da devam edeceğiz.
En son bölgede yaşanılan hak ihlallerinin en somut örneği olan Osman Şiban ve Servet Turgut’un helikopterden atılması ve yüzlerce kolluk tarafından darp edilmesi sonucunda Servet Turgut’un yaşamını yitirmesi gerçeğini ilk kamuoyuna duyuran haber ajansı olduk. Yaptığımız haber ile bunu kanıtladık. Yaptığımız haberlerle gerçeği kamuoyu ile paylaştık ve paylaşıyoruz.
Biz tutuklandıktan sonra da arkadaşlarımız haber yapmaya devam ediyor. Yıllardır özgür basın çalışanları olarak yaptığımız haberlerden dolayı bedel ödüyoruz. Biz Apê Musa’dan aldığımız geleneği devam ettiriyoruz. Bizler gazeteciyiz ve gazeteciliğin suç olmadığını belirterek suçlandığımız haberleri savunduk, savunmaya devam edeceğiz. Haberlerimizi yazarken ilk önce kendimize ve mesleğimize güvenerek hiçbir tereddüt yaşamadan yaşananları kamuoyu ile paylaştık ve paylaşıyoruz. Yaptığımız iş zor olmakla birlikte gerçeklerden güç alıyoruz. Bunun için tüm gazeteci arkadaşlarımız bizim yerimizi doldurarak haber yapmaya devam edecektir.
Fransa’yı basın özgürlüğü konusunda eleştiren Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Türkiye’de basın üzerinde var olan baskı politikalarını görmezden gelmesi trajikomik bir durumdur. Her gün yargı reformundan bahseden hükümetin aslında toplumsal algı oluşturduğu da ortadadır. Kemal Kurkut’u öldürenlerin beraat alması, yaşanan cinayeti fotoğraflarıyla belgeleyen gazeteci arkadaşımızın hapis cezası ile yargılanması ‘Balık baştan kokar’ atasözünü kanıtlayan bir durumdadır.
Tutuklu bulunan gazeteciler ve ben yargılandığımız dosyalardan beraat alacağız. Bizi tutuklayanlar tarihin kara sayfalarında yerlerini alacaklardır. Herkesi gazetecilerle dayanışmaya davet ediyorum. Gazeteciliği, haberlerimi, ajansımı ve kendimi savunmaya devam edeceğim.”
(MA)