Yaklaşık 7 aydır tutsak olan gazeteci Abdurrahman Gök’ün ikinci duruşması yarın. Duruşma öncesi cezaevinden mektup gönderen gök dayanışmanın öneminde dikkat çekerek, gazeteciliğe sahip çıkmak gerektiğini belirtti
Tutsak gazetecilerden olan Mezopotamya Ajansı’nın (MA) editörü Abdurrahman Gök, yarın bir kez daha hakim karşısına çıkacak. 7 ayı aşkın bir süredir tutuklu bulunan Gök’e, “örgüt üyesi olmak” ve “örgüt propagandası yapmak” iddiaları yöneltiliyor.
Şengal’den Kobanê
20 yılı aşkın bir süredir gazetecilik yapan Gök, bugüne kadar gündeme damga vuran birçok önemli habere imza attı. 3 Ağustos 2014’te DAİŞ’in hedef aldığı Şengal’de Êzidîlerin sesi olurken, 5 Ekim 2014’te Kobanê’de verilen direnişi tüm dünyaya duyuran gazetecilerden biri oldu. 2017 yılı Amed Newrozu’nda polis kurşunuyla katledilen Kemal Kurkut’un vurulma anının fotoğraflayarak, hakikatin tersyüz edilmesinin önüne geçti.
Birçok kez hedef alındı
Jîna Emînî’nin katledildiği İran’da yaşananları yerinde kaleme alırken, 6 Şubat 2023’te yaşanan ve onbinlerce insanın hayatını kaybettiği depremler sonrası da sahada lan ilk gazetecilerden oldu. Meslek hayatı boyunca birçok kez hedef alınan Gök, hakkında açılan davalar olmakla birlikte en son Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen bir soruşturma kapsamında 25 Nisan’da 21 ilde düzenlenen ev baskınlarında gözaltına alınan 126 kişi arasında yer aldı. 27 Nisan’da ise Diyarbakır 5. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından tutuklandı.
Akbıyık dinlenecek
Gök’ün ilk duruşması 14 Eylül’de görülürken, geçici heyetin baktığı davada tahliye edilmedi. Gök’ün ikinci duruşması ise yarın. İlk duruşmada, bugüne kadar yüzlerce kişi hakkında “tanıklık” yapan Ümit Akbıyık’ın dinlenmesine karar verilirken, ayrıca Gök’ün Yargıtay’da bulunan dosyalarının istenmesine karar verildi.
Önümüzdeki duruşmada dinlenmesi beklenen açık tanık Akbıyık, Gök’ün Pel Prodüksiyonu’nda çalıştığını ve “örgüt mensuplarından talimat alarak faaliyet yürüttüğünü” iddia ediyor.
Gök, ilk duruşmada söz konusu iddialara değinerek, Akbıyık’ın soruşturma sürecinde 4 defa ifade verdiğini ve ifadelerinde kendisi ile ilgili bir şey söylemediğini kaydetti. Soruşturma savcısına da bunu ilettiğini aktaran Gök, “İlk iki tanık soruşturmasında ismim bile yok. Sonrasında ‘Abdurrahman Gök’ü tanıyor musun?’ diye sorulmuş. O da ‘şunları şunları biliyorum’ demiş. Ondan sonra dosya hazırlanıyorr” diye kaydetti.
Belgeselden ‘örgüt propagandası’ çıkardılar
İddianamede Gök’e yöneltilen bir başka suçlama, Gök’ün YouTube kanalında yayınladığı ve 2014 ile 2017 yıllarında haber takibi amacıyla bulunduğu Kobanê’de çektiği görüntüleri içeren “Kobanê; ne fîlm e ne belgefîlm e” başlıklı görüntü. Savcıya göre; söz konusu belgesel ile “örgüt propagandası” yapılıyor.
O insanlar DAİŞ’e karşı savaştı
Gök’ün bu iddiaya dair söyledikleri ise şöyle: “Bir kent olan Kobanê belgeselinde çektiğim videolarda tabi ki mezarlıklar, heykeller olacak. Yine belgeseldeki güzellemeler suçlama konusu yapılmış, kaldı ki güzellemeleri de yapan ben değil oradaki insanlar. Tabi ki güzellemeler yapacaklar, binlerce insan orayı DAİŞ’ten almak için can verdi. Orası alınmamış olsaydı bugün DAİŞ ile komşu olurduk. DAİŞ’e karşı orayı savundular. O dönem Cumhurbaşkanı ‘Koridoru biz açtık’ dedi. Süleyman Şah Türbesi Eşme’den YPG/YPJ kontrolünde getirildi. Böyle bir durumda bir belgesel nasıl suçlama konusu yapılır?.”
Mektup suçlama konusu
İddianamede en dikkat çeken suçlama ise, Elbistan’da engelli Kısa ailesinin Adalet Bakanı’na yazdığı mektuba dair haber. Gazeteci Gök’ün 70 yaşındaki annesi Elif Kısa’nın 3 Aralık 2020’de tutuklanarak Elbistan E Tipi Kapalı Cezaevi’ne konulan duyma ve konuşma engelli oğlu Ahmet Kısa’nın dönemin Adalet Bakanı Abdullahamit Gül’e gönderdiği mektubu suçlama konusu yapıldı.
Gök’ten mektup
Diyarbakır 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tutsak olan Gök, duruşma öncesi MA’ya gönderdiği mektubunda hakkındaki suçlamalara yanıt verip, yargılanmasının ardındaki gerçeğe dikkat çekti.
Hakikat hep var olmuştur
Demokratik bir ülkede, hakkındaki iddialara dair gazetecilerin ifadeye dahi çağrılmayacağını dile getiren Gök, yaşadığı durumu “Ama işte hükümetin ülkeyi götürmek istediği noktaya, önünde engel olarak gördüğü gazeteciliği, gazetecileri tehditle, baskıyla, sürgüne sürüklemekle, tutuklamakla ‘bertaraf’ edebilme anlayışını da yadırgamıyorum. Çünkü kendisine yakışanı ve kendisinden bekleneni yapıyor ve yaptırıyor. Geçmişten bugüne kadar galip gelen hep hakikat olmuştur. 90’lı yıllarda halkın haber alma hakkına sahip çıkan ve gazeteciliğin gereğini yerine getirenler ‘yargısız infazlarla’ bertaraf edilmeye çalışılıyordu. 2000’li yıllarda AKP hükümetleri döneminde ise ‘yargılı’ infazlarla gazetecilik ve gazeteciler bertaraf edilmeye çalışılıyor “dedi.
Bu fotoğraf 100 yıllık bir teşhir
Amed’de, 2017 yılı Newrozu’nda Kemal Kurkut’un polisler tarafından katledilmesinin çektiği fotoğraflarla ortaya çıkaran Gök, bu fotoğraflar yüzünden hedefe konuldu. Gök, “Çektiğim sadece bir fotoğraf değildi belki de, yüzyıldır her yargısız infazın ardından yapılan resmi açıklamaların toplam bir teşhiri ve yalanlanmasıydı. Dersim’in, Zilan’ın, Newala Qesaba’nın, 33 Kurşun’un, Roboski’nin, Ceylan’ın, Uğur’un, Berkin’in, Ali İsmail’in, Şahin Öner’lerin fotoğrafıydı.” dedi.
Kürt gazeteciler baskının katmerlisini yaşıyor
AKP’nin iktidarı boyunca basını hedef aldığını, büyük medya gruplarına dahi ya tasfiye ettiğini ya da kendi emelleri temelinde faydalanabileceği birer “yazıcı-katip kurumu” haline getirdiğini aktaran Gök, “Geriye çok az sayıda gazeteci kaldı ve bunlarda bir yandan siyaset-yargı baskısıyla, bir yandan da ekonomik yaptırımlarla karşı karşıya ve bunlarla mücadele etmek zorunda… Tabi Kürt gazeteciliği ve gazetecileri bu baskının daha katmerlisini yaşıyorlar. Ancak buna rağmen medyanın yüzde 90’ını elinde, himayesinde bulunduran bu iktidar amacına ulaşamıyor. İşte bu nedenle Kürt gazetecileri, gözaltına alıyor, tutukluyor, büyük cezalarla yargılıyor ve sürgüne mecbur bırakıyor” ifadelerini kullandı.
Kralların maskelerini düşürmek gerekiyor
Gök, mevcut koşullar içerisinde dayanışmanın neden önemli olduğu üzerinde de durarak şunları söyledi: “Dayanışma, hakikat yolunda insana daha fazla dayanma gücü, yalnız olmadığı duygusunu veriyor ve pekiştiriyor. Bu çürümüşlüğe karşı daha fazla gazetecilik yapmak, yaratılmak istenen ve gerçekte hiçbir alakası olmayan algıyı hakikatle teşhir etmek gerekiyor. Trollüğün gazetecilik olmadığını sık sık işlemek gerekiyor. Gazetecilik maskesi takmış ve bu maske altında toplumun gazetecilere ve gazeteciliğe duyduğu itibari sarsan kralların maskelerini düşürmek gerekiyor.”
Ne kaçmayı ne bir adım geri gitmeyi düşündüm
Gazetecilik yaptığı 2002 yılından bu yana vicdanlı bir gazeteci olmanın mücadelesini verdiğini dile getiren Gök, birçok kez gözaltına alınıp yargılansa ve şiddete maruz kalsa da, “Ne bir yerlere kaçmayı ne de geri adım atmayı düşündüm. Mahkeme huzuruna her çıktığımda da ifadelerimle bunun kararlılığını göstermeye çalıştım” dedi.
Cezaevleri bir gazetecinin aynası
Cezaevinde olmasından kaynaklı gazetecilik yapmak için yeterli imkanlara sahip olmadığını da söyleyen Gök, içerideki durumu “Ama şunun da farkındayım; cezaevleri bir gazetecinin aynasıdır. Ben şuan çıplak gözlerimle buna tanıklık ediyorum. İnsanların mesnetsiz suçlarla, temelsiz soyut delillerle nasıl ağırlaştırılmış cezalara mahkûm edildiğini görüyorum” sözleriyle aktardı.
Ellerim kelepçeli de olsa vicdanım hür
Gök, yarın görülecek duruşması öncesi son olarak şunları kaydetti: “Hiç olmazsa duruşma günleri dostları görmeye vesile oluyor. Bir kez daha ellerimde kelepçelerle duruşma salonuna getirileceğim ama vicdanım hür olarak. O gün görüşmek üzere…”
AMED