Hava saldırılarının neden olduğu sivil ölümler üzerine Şeladizê halkının Türkiye’nin bölgedeki askeri üssünü ateşe vermesini değerlendiren Gazeteci Seyit Evran, “Halkın Şeladizê’de ayaklanması gelişigüzel bir ayaklanma değil. Yıllardır birikmiş olan öfkenin dışavurumudur” dedi.
26 Ocak günü Türkiye’nin Federal Kürdistan Bölgesi’nin Duhok kentine bağlı Şêladizê kasabasında yer alan askeri üssü, bölge halkı tarafından ateşe verildi. Biri henüz çocuk olmak üzere 2 kişinin yaşamını yitirdiği olaylarda, 16 kişi de yaralandı. Türkiye’nin askeri üssünü hedef alan bu protestonun nedeni ise, TSK’ye ait savaş uçaklarının 23 Ocak günü Dêralok kasabası kırsalını bombalaması sonucu 4 sivilin hayatını kaybetmesiydi.
Yaşanan bu son olay, Türkiye’nin hava saldırıları sonucu geçmişte de yol açılan ölümlerle birlikte bir öfke patlamasına dönüştü ve buna dönük tepkilerini gösterdikleri protesto yürüyüşü sonrası yerel halk, yöneldiği üsteki çok sayıda askeri aracı ateşe verdi. Olayların akabinde protestolarda yer alan yerel halktan bazı kişiler ve yaşananları takip eden gazeteciler gözaltına alındı. Federe Bölge Başbakanı Nêçirvan Barzani ise, yaşananlardan PKK’yi sorumlu tutup, hedef aldı. Bölgede bulunan Gazeteci Seyit Evran, Şêladizê’de yaşananları ve tarihsel arka planını Mezopotamya Ajansı’ndan Nazım Daştan’a değerlendirdi.
Türkiye’nin Federal Kürdistan Bölgesi’ne yönelik yıllardır süren hava bombardımanlarında sivil yerleşim alanlarının hedef alınmasının amacı nedir?
Türkiye devletinin bölgeye saldırıları 1983’ten beri devam ediyor. İlk operasyon, 25 Mayıs 1983’te Zap Bölgesi’ne gerçekleştirildi. Bu saldırılar her geçen gün biraz daha artarak sürdü. 80’li yıllarda yapılan saldırılar, operasyon ya da günü birlik yönelimlerdi, fakat 90’lı yıllardaki saldırılar daha çok kalıcı olmaya dönük oldu ve girdikleri yerlerden çıkmadılar. Burada işin içine ABD de girdi. ‘Çekiç Güç’ olarak bölgeye geldi. Irak ve Kuveyt’e müdahale edildi. Amaç da Barzanilere küçük bir Kürdistan devleti kurmak. Burada 36-42 paralelleri arası ‘Uçuşa Yasak Bölge’ ilan edildi. Bunun adı da Kürdistan olarak adlandırılıyor. Güney halkı ise, 1991’de büyük bir ayaklanmaya başlattı. Peşpeşe 4 Enfal yaşayan Başur halkının partileri ya da öncüleri onları yüzüstü bırakıp, İran’a kaçtı. 91’den beri bu halk yalnız bırakıldı. Saddam’ın katliamları ile yüz yüze bırakıldı. 88’de Halepçe’de büyük bir Enfal yaşandı. 91’de ayağa kalkan halk, Ranya’dan Sülemaniye’ye, oradan da Duhok ve Zaho’ya kadar olan ve ABD’nin belirlediği 36-42 paralellerini ele geçirdi. O dönem İran’da olan KDP ve YNK ise, gelip bu sistemin üstüne oturdu. Halkın Saddam’dan temizlediği bölgenin üzerine oturdu.
ABD 92’de, şuan var olan parlamentoyu kurdu. Parlamentonun ise tek bir kararı vardı. O da güney partilerinin Türkiye ile PKK’ye karşı savaşması olarak belirlendi. 92’de başlayan savaşın temeli burada atıldı. PKK’ye karşı savaş karşılığında bölgesel statü kuruldu. Durum böyle olunca Türk devletinin saldırıları devam etti. Periyodik ve sistematik olarak devam eden saldırılar, 95’de çok daha farklı boyutlarda devam etti. 1999 ve 2000’lerin başına geldiğinde ise, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın esir alınmasından sonra Güneyli güçlere izlettirilen politika artık silahlı savaştan çok, siyasi ve ideolojik olarak Kürt özgürlük hareketine yönelimler oldu. Bu kapsamda 2003 yılında ABD tarafından bu partilere verilen rol bellidir. Şimdi devam eden saldırıları, özellikle de hava saldırıları 2007 yılında başladı ve aralıksız bir şekilde de devam ediyor. Daha önce de hava saldırıları vardı ve saldırılar sonucu onlarca sivil katledilmişti. Ağırlıklı olarak 12 yıl önce başladılar, daha çok pervasızlaşıp, sistemleştirdiler.
Son saldırıların Zap, Derelok ve Şêladizê hattında yoğunlaşmasının anlamı ise daha farklı. Buradaki saldırıların temel amacı, halkı kışkırtıp özgürlük hareketine karşı ayaklandırmaktı. Zaten Neçirvan Barzani yaptığı açıklamaları ile bu niyetlerini belli etti. ‘PKK olduğu için saldırılar oldu’ deyip, hem katliamı meşrulaştırıyorlar hem de halkı yönlendirmek istiyorlar.
Plan eski, aktörler aynı diyorsunuz…
Halkın Şeladizê’de ayaklanması gelişigüzel bir ayaklanma değil. Yıllardır birikmiş olan öfkenin dışavurumudur. Özellikle DAİŞ’in Kobanê’ye saldırması ile oluşan ulusal birliktelik ruhunun bir tepkisiydi. Kürtler, Rojava ile 4 parçada bir ruh birlikteliğini yakaladı. Bu birliktelik her durumda Türkiye saldırılarına karşı dışa vuruldu. Ancak halkın bu tepkisini daha önce de olduğu gibi partiler manipüle etti. Ancak bu seferki tepkiyi ne kontrol edebildiler ne de engelleyebildiler. Türkiye üslerinin çoğu Behdinan’da bulunuyor. Bu, Behdinan halkının Türk askerlerinin topraklarından çıkması talebiydi. Ancak bu ayaklanmanın temeli 2008’de gerçekleşen Zap operasyonu sırasında oluştu. O dönem halk tankların önene geçip, ‘Topraklarımızı bu şekilde kullanamazsınız’ demişti. Şêladizê’de ise, ‘Varlığınızı Kürdistan’da istemiyoruz’un en net ve örgütlü biçimiydi.
Şeladizê’de yaşananlara dair bölgedeki siyasi partileri tutumu ne oldu?
Siyasi partilerden Goran, Zehmetkeşler, Komünistler, Yeni Nesil’in yanı sıra PKK ve KCK yöneticileri de açıklamalar yaptı. Ancak iki parti yapmadı. KDP ve YNK herhangi bir açıklama yapmadı. Aslında KDP, hükümet adına açıklama yaparak halkı suçladı. Ortada bir katliam var. Halk, katliama ve saldırılara yanıt vererek topraklarından çıkmasını istiyor ama hükümet halkı cezalandıracağını söylüyor. Bu çok ciddi bir durumdur.
Yine halkın öfkesini farklı yöne çekmek için PKK’nin varlığından dem vurulmaya başlandı. Bu açıklamadan sonra tarihlerinin en büyük tepkisi ile karşılaştılar. Şêladizê halkının tepkisi aynı zamanda Başur partilerine de bir uyarıydı. Halktan yana tavır alan partiler ise, halkın öfkesini ve tepkisini anlayarak tavır aldılar. Bu halkla devam edebilmek için bu mesajı iyi okumak gerekir. KDP ve YNK, bu mesajı alamadılar. Halkın tavrı okunmadan yürütülen bir siyaset sonuç vermez. Bundan sonra da onların istediği gibi değil, halkın istemleri temelinde olan bir siyaset olacağı kanaatindeyim.
Peki Başbakan Neçirvan Barzani’nin sözlerini nasıl okunmak lazım?
KDP’nin tamamı aynı düşüncede mi? O konuda çok net değilim. Neçirvan Barzani, Erdoğan’la olan ilişkilerinden dolayı başı çekiyor. Fakat KDP’den bazı isimlerin aynı tutumda olmadığını düşünüyorum. Çünkü bölgede ayaklanan halkın büyük bir kesimi KDP’liydi. Ayaklanmaya öncülük eden bir kısım Peşmerge de, KDP’liydi. O yüzden herkesin Neçirvan gibi düşündüğünü söylemek, tümüyle KDP’yi aynı tutumda göstermek de bana göre yanlış. Neçirvan’ın, Erdoğan ile yürüttüğü ikili ilişkilerden dolayı izlediği bir politikadır. Ama bu politikanın da bana göre bir geçerliliği kalmamıştır.
Gösterilen tepkilere rağmen TSK’ye ait askeri üsler hala bölgede. Hükümet ise, protestolar sonrası gözaltılara girişti. Bundan sonrası için neler olabilir?
Halk tepkisini koydu ve gelişmeleri bekliyor. Bununla sınırlı kalmayacaktır. Belli bir süre zarfında sessiz kalabilir, fakat Güney halkı Türk devletine karşı tutumunu ortaya koydu ve bunu önümüzdeki süreçte de devam ettirecektir. Şunu unutmamak gerekir. Başur halkı, 20 yıl boyunca Saddam Hüseyin diktatörlüğü altında yaşayan bir halktır. Öncüleri onları yüzüstü bırakmalarına rağmen, onlar kendi başlarına Saddam’a karşı savaştı ve diktatör Saddam’ı kendi topraklarından çıkardı. Bu durum, Türkiye’nin saldırılarına karşı da devam edecek ve saldırıları bitene kadar bu öfke hep diri olacaktır.