ABD’nin askeri yardımlarının Türkiye gibi otoriter rejimlerde insan hakları ihlalleri olarak döndüğüne dikkati çeken Amerikalı gazeteci Meghan Bodette, ABD’nin IMET Fonu’na dikkat çekti: Bazı Türk askerleri ABD’ye gelip programa katılıyor ve bundan bir sene kadar sonra 1980 darbesi gerçekleşiyor. Ordu yönetime el koyuyor ve anında tüm muhalifleri, Kürtleri ve diğer azınlıkları ezmek için harekete geçiyor
Amerikalı araştırmacı gazeteci Meghan Bodette, ulaştığı bazı askeri bilgilerden yola çıkarak, Türkiye’de hak ihlallerine adı karışan üst düzey askerlerin ABD’de yetiştirildiklerini ortaya çıkardı.
Security Assistance Monitor’da tamamı yayınlanan bilgilere göre, 12 Eylül Darbesi’ni yapan 5 general ve üst düzey askerler ile 2019 yılında Kuzey ve Doğu Suriye’nin Gidê Spî (Tel Abyad) ile Serekaniyê (Resulayn) operasyon emrini veren Savunma Bakanı Hulisi Akar’ın ABD’de özel eğitildiği kaydedildi.
Gazeteci Mehmet Ali Birand “12 Eylül Saat: 04.00” kitabında 12 Eylül Darbesi sırasında dönemin CIA Türkiye Masası İstasyon Şefi Paul Henze askerî müdahaleyi haber alırken, haberi ulaştıran diplomatın “[y]our boys have done it” (seninkiler yaptı/bizim çocuklar işi bitirdi) şeklindeki konuşmasına yer vermişti.
Uluslararası Askeri Eğitim ve Öğretim (IMET-International Military Education and Training) adı verilen askeri programdan en fazla Türkiye’nin faydalandığı belgelere yansıdı. Belgelerde adı geçen her ülkenin gazetecileri tarafından konunun araştırılması gerektiğinin altını çizen Bodette, söz konusu programlar tarafından eğitilmiş askerlerin işlediği suçların mağdurlarının adalete kavuşması için bu bilgilerin peşinde düştüğünü söyledi.
MA’dan Gözde Çağrı Özköse, Gazeteci Meghan Bodette’yle konuştu. Röportaj şöyle:
* Belgelere ulaştığında seni araştırmaya iten ne oldu? Belgelerde neler buldun?
Türkiye, Suriye ve özellikle Kürt sorunuyla ilgili meselelerle ilgilenen ABD merkezli bir araştırmacı olarak, ABD’nin Türkiye’ye yaptığı güvenlik yardımları her zaman takip ettiğim ve Kürt sorunuyla direkt ilişkili bulduğum bir konu olmuştur. Çünkü Kürt sorununun tarihine baktığımızda, ABD’nin bu soruna müdahil olmasının birincil yolu Türkiye ile olan ilişkisi olduğunu görüyoruz. Bilindiği gibi Türkiye 70 yıldır NATO üyesi. Bu, ABD’nin güvenlik ve askeri teşkilatı ile ABD istihbarat teşkilatının Türkiye’deki askeri ve istihbarat teşkilatlarıyla çok yakın ilişkiler içinde olduğu anlamına geliyor. Soğuk Savaş sırasında diğer birçok ülkede de böyle oldu ve kesinlikle Türkiye de bir istisna değil.
* Bu ne anlama geliyor?
Pratikte anlamı, yerli halklara, azınlıklara, sosyalistlere, sendikalara, muhaliflere düşman aşırı sağ hükümetleri, Amerikan hegemonyasını ve stratejik hedeflerini ilerletmek için ABD’nin söz konusu ilişkileri kullanmasıdır. ABD soğuk savaş sırasında Sovyetler Birliği’ne karşı hamlesiyle aslında her türlü ulusal kurtuluş hareketine ve sosyalist ideolojiye savaş açmıştı. Bunların hepsini gayet iyi biliyoruz. Yeni şeyler değil. Özellikle 1980’lerden günümüze bu güvenlik yardımı modelinin ana hatlarını araştırırken bulduğum şey Kürt sorununun başlangıcının biraz daha derinlere ve daha da geçmişe gidiyor olduğuydu. Ve böylece bu belgeleri, yani hükümetin çok üst düzeylerindeki belirli Türk askeri görevlilerinin ABD’deki bir ABD güvenlik yardım programı aracılığıyla eğitildiğine dair kanıtlar bulabildim. Bu son bulduğum belgeyle kimin hangi programlarda eğitildiğine dair detaylara ulaşabildim. Elimizdeki ilk belge, 1979’da ABD’nin Türkiye büyükelçisi tarafından gönderilen bir diplomatik not.
* Notun içeriğinde neler var?
O zamanki büyükelçi Ronald Spears’dı. Başka ABD belgeleri ve raporlar o zamanki birçok ABD büyükelçisi gibi görevlendirildiği ülkenin askeri kurumlarına yakın olmasıyla tanınan biri olduğunu gösteriyor. Konuya ilişkin çıkmış röportajları var. Bu röportajlarda Türk ordusuyla yakın ilişkilerinden bahsediyor. Bu dönemde Spears Kongre’ye Uluslararası Askeri Eğitim ve Öğretim (IMET) ile ilgili bir diplomatik not gönderiyor ve Türkiye için daha fazla fon talep ediyor. ABD’de tüm fonlar kongrede tartışılır ve belirlenir. Bu programla söz konusu askerler ABD’de ABD askeriyle beraber eğitim görüyor, bazı askeri teknik ve taktikler öğreniyor ama daha önemlisi bu askerler buradan ülkelerine artık ABD ile sıkı ilişkiler kurmuş, manipüle edilebilir, yönlendirilebilir kişiler olarak dönüyorlar.
* Bu programın asıl amacı da bu değil mi?
Bu diplomatik notta Spears IMET tarafından eğitilmiş bazı askerlerin isimlerini veriyor. Araştırınca gördüm ki bu notta bahsi geçen herkes eğitimden bir yıldan kısa bir zaman sonra gerçekleşen 1980 askeri darbesinde adı geçen kişiler.
Evet, programın asıl amacı da bu zaten. Bu diplomatik notta Spears, IMET tarafından eğitilmiş bazı askerlerin isimlerini veriyor. Araştırınca gördüm ki, bu notta bahsi geçen herkes eğitimden bir yıldan kısa bir zaman sonra gerçekleşen 1980 askeri darbesinde adı geçen kişiler. Spears, ABD kongresine yazdığı notta IMET için fon isterken bu kişileri örnek göstererek programın başarılı olduğunu savunuyor. Mezopotamya Ajansı okurlarının bu noktadan sonra olanlarla ilgili ek bilgiye ihtiyacı yoktur ama ABD’de başka ABD tarafından desteklenmiş askeri müdahalelere dair, örneğin Latin Amerika, Asya ve Orta Doğu’daki, ilgililerin konuda derinlikli bir bilgisi yok. Spears’ın notu üzerine Türkiye’ye verilen fon kongre tarafından arttırılıyor. Belgede de göreceğiniz gibi bazı Türk askerleri ABD’ye gelip programa katılıyor ve bundan bir sene kadar sonra 1980 darbesi gerçekleşiyor. Ordu yönetime el koyuyor ve anında tüm muhalifleri, Kürtleri ve diğer azınlıkları ezmek için harekete geçiyor.
* Belgede adı geçen askerlerin Kürt sorunuyla direkt ilişkisini kurabildin mi? Buna dair somut kanıtlar var mı?
Türkiye’ye otoriter bir rejim dayatıyor ve bunun etkileri bugün hala sürüyor. Bu halen hissedilen siyasi çalkantının Kürt sorununun da başlangıcı olması tartışılabilir. Zira tam bu dönemde Kürtlere baskılar artık tavan yapıyor ve Kürtler silahlı direnişe geçiyorlar ve Kürt sorunu başka bir duruma evirilmiş oluyor. Dolayısıyla bu diplomatik not ve IMET’in bu durumdaki katkısı görmezden gelinemeyecek kadar önemli. Bu belgeler gösteriyor ki, 1980 darbesinde yer alan bu askerler, Spears’ın notuyla da doğrulandığı gibi IMET tarafından eğitilmiş ve ABD’nin son derece değerli bulduğu kaynaklar haline geliyor.
Bu belgeleri herkes görsün ve kendisi de araştırsın istiyorum. Bundan sonra ABD’nin kötü niyetli etkisini kanıtlayan ikinci belgeyi araştırmaya başladım. Bu belgede ABD’de IMET tarafından yetiştirilen üst düzey yabancı askerlerin bir listesi var. Aynı listede ABD’deki eğitim sonrasında Türkiye’de edindikleri unvanlar da listeleniyor. IMET programının yasal gerekliliklerinden biri de ABD hükümetinin burada eğitim görmüş kişilerin takibini yapması. Yani ülkesine döndüğünde hangi askeri ya da siyasi pozisyona getirilmiş, bu pozisyonda neler yapmış bunların takibini de yapıyorlar ki zaten programın asıl amacı da dediğim gibi bu. Böylece Amerika yanlısı bu askerlerin kendi ülkelerindeki etkileri üzerinden ABD’ye müdahale alanı oluşturulmuş oluyor.
* Yayınladığın raporda Türkiye’nin IMET fonundan en çok yararlanan ülke olduğunu yazmıştın. Biraz açar mısın?
Belgelerde görebileceğiniz gibi IMET pek çok ülkenin askerine eğitim veriyor ama dikkat çekici bir diğer detay da şu ki Türkiye son 20 yıldır IMET programının en çok fon sağladığı ülke. Diğer tüm ülkelere sağlanan fonun toplamından daha çok fon verilmiş Türkiye’ye. Aynı zamanda ABD’nin Türkiye’ye sağladığı askeri bütçe ve güvenlik bütçesi açısından bakınca, IMET, ABD’li diğer tüm kurumlardan daha fazla son sağlamış Türkiye’ye. Bu belgede redakte edilmiş pek çok isim var. İsimleri göremiyoruz ama kişinin hangi tarihte ne eğitimi aldığını ve Türkiye’de hangi tarihte hangi pozisyonda olduğunu görebiliyoruz.
‘Trump’ın onay verdiğini not düşelim’
* Belgedeki tüm isimleri araştırma olanağın oldu mu? Bu kişilerin bu eğitimlerden sonra hangi olaylara karıştığını çözebildin mi?
Henüz tüm isimleri ortaya çıkaramadım ama üzerinde çalışmaya devam ediyorum. En çok öne çıkan isim şu anda Türkiye’de Milli Savunma Bakanı olarak görev yapan Hulusi Akar. Belge bize gösteriyor ki, bu kişi Milli Savunma Bakanı olmadan çok önce, 1987 yılında ABD’de, Amerikalı meslektaşlarıyla birlikte 6 aylık eğitim almış. Bundan hemen sonra da askeri kariyerinde hızlı bir şekilde yükselmiş ve sonunda da Türkiye’nin Savunma Bakanı olmuş. Bu da şu şekilde dikkat çekici, kendisi daha sonrasında, 2019’da Türkiye’nin Rasulayn ve Tel Abyad işgali sürecinde ve Barış Pınarı Harekatı neticesinde ABD tarafından yaptırım uygulanan sayılı Türk yetkiliden biri. Bu işgale de Trump’ın onay verdiğini not düşelim. Yani şöyle özetleyebiliriz, bu kişi önce ABD askeri yardım programıyla ABD’de eğitilmiş, sonucunda Türkiye’nin Milli Savunma Bakanı olmuş, daha sonra da DAİŞ’le savaşı baltaladığı için ve insan hakları ihlalleri yaptığı için ABD tarafından yaptırım uygulanmış biri. Bu da IMET programı ve insan hakları ihlallerine karışan belirli Türk yetkililer arasındaki doğrudan bağlantıları gösteriyor. Bu açık açık ABD politikasıdır ve bu bağlantıların kanıtlanması bu kişilerin bu programlarla ABD tarafından yaratıldığını ve bunun sık rastlanan bir örüntü olduğunu gösterecektir.
* Bahsettiğin ilişkilerin kanıtlanmasının yasal bir sonucu olur mu?
Daha önce de bu gibi belgeler açığa çıkarıldı ve bunun sonucunda hem hükümet soruşturmaları başlatıldı hem de tabanda kampanyalar ve aktivistlerin çabaları sonunda bu tip fonların kesilmesi sağlandı. Çünkü bu programlar, gördüğünüz gibi bu tip karakterleri üretiyor. Dolayısıyla elimizdeki bu kanıt, bu programın sonlandırılması, bu fonların kesilmesi gibi sonuçlara ulaşabilecek bir ivme yaratıyor. Yani bu kanıt daha büyük bir resmin bir parçası aslında. Ayrıca insanların ABD’nin bu tip çatışmalı durumları nasıl yarattığı ve nasıl fonladığı gibi gerçekleri bilmeye hakkı var. İnsanların ABD’nin insan haklarını ihlal eden bu kişileri nasıl yetiştirdiğini bilmeli. Yani toparlayacak olursak, aradığım buydu ve bu belgelerde de bunun kanıtını buldum.
* Bu belgelerin ne kadarını deşifre ettin? Belgelerde ortaya çıkarılacak başka bilgiler var mı?
Evet, çok daha fazlası var. Öncelikle listedeki tek ülke Türkiye değil. Pek çok ülkenin askerine IMET eğitim vermiş ve listedeki ülkelerin pek çoğu yakın zamanda çatışmalı süreç ya da savaş yaşamış ülkeler. Bu ülkelerdeki gazetecilerin ve ilgili kurumların kesinlikle bu belgelerin kendi ülkelerini ilgilendiren kısımlarını araştırması gerekir diye düşünüyorum. Aynı zamanda ABD’nin de bu belgeleri incelemesi gerekir ki yapmaya çalıştığımız şey de zaten bu. Daha önce de söz ettiğim gibi belgedeki isimler gizlenmiş. Belgeler, isimleri bulabileceğimiz yeterli bilgiyi içeriyor. Örneğin Türkiye’nin Milli Savunma Bakanını tespit edebildik çünkü adı yazmasa da Milli Savunma Bakanı olduğunu ve bakan olarak görev yaptığı tarih yazıyor. Bunun gibi pek çok isim var. Henüz hepsini ortaya çıkaramadım. Pek çok ismi bulabildim ama bu isimlerin öncesini sonrasını henüz araştıramadım. Tamamı Türkiye ordusunda ve hükümetinde üst düzey görevlerde bulunan kişiler.
Bu belgelerin gösterdiği bir başka şey de bu kişilerin hangi Amerikan akademilerinde hangi konularda eğitim aldığı. Yani belgeleri inceleyerek hem bu kişilerin kim olduğunu çözebiliyoruz hem hangi konularda eğitildiğini hem de hangi zamanlarda IMET kapsamında eğitim gördüklerini. Bunun yanı sıra, kendi ülkelerine döndüklerinde hangi pozisyonlara geldiklerini de görebiliyoruz. Bu toplumsal hareketler anlamında da önemli. Örneğin ABD’de askeri eğitim programlarına katılmış Latin Amerikalı askerlere ve bu askerlerin karıştığı insan hakları ihlallerine baktığımız zaman, bu eğitimlerde bu kişilerin uluslararası savaş hukukunu ihlal eden bazı taktikler öğrenmiş olduklarını görebiliyoruz. Bu ihlaller arasında sivilleri hedef alma ve işkence gibi insanlık suçları var. Dolayısıyla kimin nerede ne zaman ne eğitimini aldığını çözmemiz bu programlarda neler döndüğüne dair büyük resmi görmemizde fayda sağlayacaktır. Henüz araştırmaya başlamadığım pek çok isim var bu listede ve bu isimleri ortaya çıkardığımız zaman hem bu kişilerin işlediği suçlar hem de bu eğitimi veren IMET’in neden olduğu ihlal ve suçlar daha hesabı sorulabilir bir hale gelecek.
* Bahsettiğin gibi IMET’in askeri eğitim verdiği ülkelerin pek çoğunun yakın zamanda çatışmalı süreç yaşamış ya da savaş görmüş ülkeler olduğu göze çarpıyor. IMET mi bu durumlara neden oluyor, yoksa hali hazırda çatışmalı ülkeleri mi hedef alıyor ve neden?
ABD büyük olasılıkla askeri ya da başka türlü çıkar sağlayacağı ülkelerin askerlerini bu programlara alıyor. Yani bu ülkelerin ABD’nin etki altına almak isteyeceği çatışmalı ülkeler olması şaşırtıcı değil. Bu ülkeleri askeri açıdan güçlendirmesi de şaşılacak bir şey değil ve üstüne üstlük bu da şu anlama geliyor. IMET fonlarını alan bu ülkelerin orduları büyük olasılıkla ABD’nin başka askeri fonlarından da yararlanıyor ki bu listeyi araştırırken bulduğum da bu oldu. Yalnızca ABD de değil Avrupa’daki askeri yardım programlarından da faydalanıyorlar. Yani bu ülkelerin orduları o ülkenin sivil hükümetinin veya sivil toplumunun ve nüfusunun çıkarlarına aykırı olarak güçlendirilmiş oluyor. Bu durumun kendisi de çatışmaya yol açar zaten. Çünkü bir ülkenin ordusu arkasında ABD ve NATO gibi güce sahipse, bu ordunun, yani zor gücünün hem ülke içinde hem ülke dışında daha agresif davranması beklenecek bir durumdur. Dolayısıyla bu eğitimlerden faydalanan ve silah satın alan ülkelerin, ABD’nin bu çatışmalarda müttefikleri olmasını sağlamak ve söz konusu ülkenin silahlı kuvvetlerini ABD yanlısı olacak şekilde güçlendirmek ve bu silahlı kuvvetlerin kendilerinin yerel çıkarları temeline değil de ABD’nin çıkarları temelinde hareket edecek hale getirmiş olmaları beklenen bir şey. Aynı zamanda bu ülkelerin aynı Türkiye gibi sivil siyasete müdahale eden ve dış politikada agresif tavırlar takınan ülkeler haline gelmesi de şaşırtıcı değil.
* Yakın zamanda ABD kongresinde Türkiye’ye verilecek bu bütçelerin ve fonların tartışılacağından bahsetmiştin. Bu belgeleri tam da bu zamanda yayınlamış olmanın bununla bir bağlantısı var mı?
Elbette. Bir araştırmacı olarak temel amacım bu zaten. Herkes gerçekleri bilsin istiyorum. Amerika’daki sivil toplum da bu gerçekleri bilsin istiyorum. Burada pek çok farklı grup var. Savaş karşıtları var, dini azınlıklar var, feministler var. Binlerce sivil toplum örgütü var. Bu grupların hepsi benzer durumlarda insan hakları ihlalleri ile gündeme gelen ülkelere askeri yardımı kesecek harika işler yaptılar. Yani bunu yapmak mümkün ama bu aktivistlerin çoğu Türkiye’deki durumdan haberdar değil. Türkiye’ye gelip ABD’nin orada nelere sebep olduğunu görmediler. Türkiye ile bu ilişkilerin, bu programların sonuçlarını herkes görsün istiyorum. ABD’nin güvenlik yardımının ne anlama geldiği net bir şekilde anlaşılsın istiyorum. Bu programların yalnızca ABD’nin askeri ve istihbarat kuruluşlarına ve Türkiye’nin askeri ve istihbarat kuruşlarına faydası olduğunu herkese göstermek istiyorum.
* Yani ABD ile Türkiye arasındaki bu ilişkilenme ve eğitim alışverişi halkın faydasına olmadığını söyleyebilir miyiz?
ABD askeri yardımlarının Türkiye halklarına faydası yok. Kürtlere faydası yok. Kuzey ve Doğu Suriye halklarına faydası yok. Aksine tüm bu halklara zarar veriyor ve otoriter liderler yaratıyor. Bu durumun Amerikan halkına da bir faydası yok.
Amerikan halkının kendilerine harcanabilecek paranın insan hakkı ihlalcilerine ve yabancı ordulara akıtılmasına ihtiyacı yok. Bu paranın emekçilere, ezilenlere harcanmasıdır doğru olan. Burada ABD’de pek çok iç sorun var. Amerikan vergi mükelleflerinin paralarıyla insan haklarını ihlal eden eğitilmiş profesyoneller yetiştirilmesi burada da politik bir sorun. Bu kişilerin kim olduklarını, karıştıkları insanlık suçlarını göstererek Türkiye hakkında pek bilgisi olmayan sıradan Amerikan halkını da bilgilendirmiş olacağız ve aynı zamanda da bir baskı oluşturarak IMET adlı kurumun soruşturulmasını ya da en azından kamuoyu gözünde hakkındaki gerçeklerin bilinmesini sağlayacağız.
* Bu mümkün mü? ABD kongresi bir araştırmacı gazetecinin raporu üzerine kendi askeri kurumuna soruşturma başlatır mı?
Bu daha önce de oldu ve yine olabilmesi önünde bir engel yok. Yeter ki yeterince somut kanıt sunalım. Bu araştırmanın kongre görüşmelerinde bir etkisi olmasını ve bu tip kurumların temellerini sarsmasını umuyorum. Bu zor ama imkansız değil. Ayrıca bu gerçeklerin Türkiye’de, Kürdistan’da ve Suriye’deki halklar için aydınlatıldığından emin olmak istiyorum. Yazıyı yayınladığım gün bazı tepkiler aldım. Kimi insanlar dediler ki, “E, ne var bunda. Türkiye bir NATO ülkesi. Elbette oluyordur böyle şeyler.” Elbette öyle. Bu elbette tahmin edilen bir gerçek ama bu gerçeği belgelerle, isimlerle, tarihlerle gösterdiğin zaman dünyanın her yerinde insan hakları ihlalleri gerçekleştiren otoriter ve sağ hükümetleri destekleyen ABD’nin güvenlik yardımları konusunda daha somut bir gerçeklik kazandırmış oluyorsun. O zaman açık açık diyebileceğiz ki, işte bu insanlar şu yıllarda bu programlarda eğitildi sonra gitti bunları yaptı. İnsan haklarını ihlal etti, savaş suçları işledi. Detay verebileceğiz.
* Peki, kongrede görüşülecek bütçenin rakamlarına dair bilgin var mı? Türkiye’ye sağlanacak fon için nasıl bir meblağdan bahsediyoruz?
Bu yılın Devlet ve Dış Operasyonlar için Kongre Bütçe Gerekçesi bütçesi akıl almaz miktarda. ABD şu anda önümüzdeki mali yıl bu programlara ne kadar bütçe ayıracağına karar veriyor. IMET için Avrupa ve Avrasya’da hangi ülkelere öncelik tanınacağına karar verdiler bile. Bu ülkeler Bulgaristan, Gürcistan, Polonya, Romanya, Ukrayna ve Türkiye. Bu yılın bütçe gerekçelendirmesine baktığımız zaman IMET’in Türkiye’ye 1 milyon 450 bin dolar göndereceğini görüyoruz. Geçen sene gönderilen rakam 1 milyon 940 bin dolar, ondan önceki yıl 1 milyon 600 bin dolar. Bütün bunlar online olarak halkın erişimine açık bilgiler. Bu para karşılığında Türk güvenlik güçleri mensupları ABD’ye gelip askeri okullarda eğitim görecekler. Bu elimizdeki belgeler ise bunun masum bir fon olmadığını, ABD hükümetlerinin bölgeyi birbirine katan, istikrarsızlaştıran, insan hakları ihlalleri yapan kişilerle bağını kanıtlıyor. Her ne kadar ilk bakışta göze çarpmasa da ki çarpmamasının nedeni bu program ve kurumlarla ilgili gerçeklerin bilinmemesi, burada ABD’de olan bizlerin bölgedeki ihlallerin son bulması için yapabileceği şey bu. Bu konuda baskı uygulamayı sürdürmemiz, baskı uygulayacak araçları arayıp bulmamız gerekiyor.
* Haberin yayınlandığında ne gibi tepkiler aldın, geri dönüşler nasıl oldu? Haber ABD’de, Türkiye’de ya da bölge ülkelerinde ses çıkardı mı?
Henüz haberi yayma sürecindeyiz. Hala araştırmaya devam ediyoruz. Diğer isimleri de araştırıyoruz. Haberin ne kadar etkili olduğunu söylemek için çok erken ama sonucunda etkili olacağına inanıyorum. Herkese bu belgeleri yaymalarını ve hesap verilmesini talep etmeye ve listedeki diğer kişilerin kimlikleri hakkında sahip oldukları her türlü bilgiyi sağlamaya çağırıyorum.
Bu bilgileri yayınladığım gün gördüğüm bir diğer tepki de bu bilgileri yayınlayarak, ABD’nin suçlarına işaret ederek, Türkiye’yi ve Türkiye’de insan hakları ihlalleri yapan kişileri işledikleri suçlardan aklamaya çalıştığım yönündeydi. Bu gerçeklerden o kadar uzak bir iddia ki cevap bile vermek istemiyorum ama sanırım cevap vermek zorundayım. Bu belgeler hiçbir Türk yetkiliyi veya listede yer alan diğer ülkelerdeki kişileri bu son derece iyi belgelenmiş suçlarından aklamaz. Ya da bu suçları işledikleri silahları ABD, Almanya veya İngiltere’den aldıklarını söylemeleri, bu suçları NATO’nun diplomatik koruması altında işledikleri gerçeğini değiştirmez. Bütün bu belgeler uluslararası ilişkilerin nasıl ortak suçlar işlemek için kullanıldığını gösteriyor. İşlenmiş olan bu korkunç suçların kurbanları için adalet istiyorsak, Türkiye, Kürdistan ve Kuzey ve Doğu Suriye halkları için gerçek ve onurlu bir barış ve demokrasi istiyorsak, insan hakları ihlallerinde dahli bulunan tüm kişi ve kurumları, bu kişileri silahlandıranları, bu silahları satanları, bu kişilere diplomatik koruma sağlayanları ifşa etmek zorundayız. Bu kişilerden hesap sorulabilmesi için gerçeğin tüm çıplaklığıyla ortaya çıkması için çalışmalıyız.
Bu belgelerde adı geçen ABD’de eğitilmiş ve sayısız insan hakkı ihlaline zemin hazırlamış ve işlemiş bu askerlerin kamuoyu tarafından bilinmesi, bu insan hakkı ihlallerine maruz kalmış, 80 darbesinde mağdur edilmiş, hayatını kaybetmiş, Suriye’de yürütülen savaşla yerinden edilmiş, ailelerini kaybetmiş, köle pazarlarında satılmış kişiler için adalet ihtimaline bir umut demektir. Bunu yaparak bu suçların bir daha işlenmemesini sağlamaya katkıda bulunduğumuzu düşünüyorum. Yayınlayacağımız listede adı geçen ülkelerdeki tüm gazetecileri de bu listeleri detaylı bir şekilde incelemeye davet ediyorum.
* Son bir soru. Bunlar gizli bilgiler miydi? Bilgilere nasıl ulaştın?
Hayır, tamamı kamuya açık bilgilerdi. Sadece araştırdım. Açıkçası benden önce birinin bu belgeleri bulup incelememiş olmasına da oldukça şaşırdım ama şunu söyleyebilirim, bunu ben yapmasam başka bir meslektaşım eninde sonunda yapacaktı. Bu bilgilerin bir gazetecinin eline geçmiş olmasına bu devletlerin şaşırmaması gerekiyor. Bu bilginin kamuya açık olduğunu, işledikleri insan hakkı ihlallerinin bir yerde bir çetelesinin tutulduğunu biliyor olmaları gerekiyordu. Bu suç üreten programların bir gün ifşa olacağını biliyor olmaları gerekiyordu. O nedenle şimdi bu adı geçen bireylerin veya devletlerin bu nedenle şaşırması veya öfkelenmesi çok saçma olur.
ANKARA