Dünyanın kriz içinde olduğu, birkaç yıldan bu yana söyleniyordu. Kriz için, gelişmiş ülke liderleri ne evet ne de hayır diyordu. Ancak aralarında ticari çatışma eksik olmuyor, anlaşmazlıkları çözmek için toplantılar yapıyor, ama çözümsüzlük üretip dağılıyorlardı hep.
Tarım krizi
Türkiye, birkaç yıldan bu yana kriz girdabının dip dalgasına kapılmış debeleniyor. Yönetenler ise “kriz yok” diyerek pembe gelecekler çiziyor. Ancak
tarım ve gıdada yaşanan ve yaşatılacak “felaketler”, gerçek, yani sahici. Bunu görmemiz gerekiyor. Bütün dünya ülkelerinden tarımsal ürün ithal ettiğimiz için yönetenlerin “kriz yok” açıklamaları onlar için inandırıcı değil. Halkımız ise en son patates, soğan krizinde yaşadıklarından duruma dank etti (!).
Gelgelelim
Covid-19 gelişmiş ve Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere gözünü açtırdı; herkese “Ceee!” dedirtti.
Tarımın anlamı ve önemi görünür olmakla kalmadı, anlaşılır da oldu. Bütün dünyada tarımda uygulanan serbest piyasa ve doğa talanına dayalı sistem çatırdadı. Kargaşa had safhada. Dünya tarımının ihracat ve ithalatının yüzde elliler üstü oranını belirleyen 24 gelişmiş ve gelişmekte olan ülke bir yandan tarımda serbest piyasaya uyulmasını istiyor, diğer yandan kendi ülkelerinde bazı ürünlerin ihracatına kısıt getiriyor. Yani önce iç pazar deyip pek çok tarımsal üründe ithalatlarına sınırlama, hatta yasaklama getiren ülke sayısı hızla artıyor.
Covid-19 hakkında
Covid-19, mevcut tarım sistemini sarstı, nedenlerini de tartışmaya açtı. Sistemin çatırdama nedenlerini BM Çevre Grubu beş başlık altında topladı.
Bunlar:
1- Ormanların tahrip edilmesi ve farklı kullanımlar açılması.
2- Yasa dışı vahşi hayvan ticareti.
3- İklim değişikliği.
4- Endüstriyel tarım.
5- Antimikrobiyal direnç.
Öncelikle bu beş yanlıştan vazgeçilmesini ve bir daha yapılmamasını öğütlüyor BM.
Bir başka değerlendirme
Farklı disiplinlerden kalkınma alanında çalışan 170 bilim insanı 22 Nisan tarihinde bir bildiri yayımladı. Bildiride pandemi sonrası uygulanmasının gerekeceğini öngördükleri yeni bir kalkınma modelini beş temel politika üzerinden açıkladılar.
Bu bildirideki 3. ayak:
– Biyoçeşitliliğin korunmasına,
– Sürdürülebilir ve çoğunlukla yerel ve vejetaryen gıda üretimine,
-Adil tarımsal istihdam koşullarına ve ücretlerine dayalı yenileyici-onarıcı tarıma yönelmenin gerektiğinin altını çizdiler. Hükümet yukarıda yazdığım belirlemelere ve öngörülere aldırmıyor gibi. Tarımda kısa-orta-uzun erimde ne yapacağına dair planı yok. Varsa açıklamış değil. Bilinmiyor.
Hükümet ne yapıyor?
Onun da yanıtını Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Baki Remzi Suiçmez veriyor:
“-Gıda stoklarımız, bilinmiyor gizleniyor’
– Tarım ve Orman Bakanlığı 21 ilde yedi ürün tohumunda yüzde 75 hibe desteği verecek. Neden 21 il? Neden yedi ürün? Neden sadece tohum hibe desteği? – Üstelik bu tohumlar şirket tohumu. Yani yerel tohuma değil destek-.
– Salgının en çok etkilediği ülkelerden biri olan Brezilya’dan 10 bin canlı hayvan ithal ettik. Neden, doğru mu?
– Cumhurbaşkanı, ‘Ekonomik İstikrar Kalkanı Planı’nı açıkladı. Bunun içinde tarım sektörü yok. Cumhurbaşkanı yine ülkemizde 2020 yılı desteklerinin yarısının ödendiğini söyledi. Bu doğru değil. Ödemelere daha başlanmadı bile. Ödenen 2019 yılı destekleridir. Onun da yüzde 56’sı ödendi. Çiftçinin daha 2019’dan 5.6 milyar alacağı var.
-Çiftçinin sadece kredi borcu altı ay ertelendi, affedilmedi. Kredi borcu ötelemek, Türkiye tarımını ve çiftçileri kurtarmaz. Çünkü üretici çok borçlu. Ayrıca bu altı ay da koşullu gizli bir öteleme. Bir kere bütün çiftçileri kapsamıyor. Ayrıca altı ayı da kapsamıyor. Bu sadece mayıs ve haziran ödemelerini kapsıyor ve o da hazine garantili krediler için.”
Evet. Covid-19 öncesi kriz vardı zaten. Tarımda eski kriz oluşturucu politik alışkanlıkla hâlâ hareket ediliyor. Yani kriz pışpışlanıp büyütülüyor. Galaksiler de homurdanıyor.