Ankara, tüm sermayeyi Kürt karşıtlığına ve savaşına yatırarak kazanmayacağı bir oyun oynuyor. Kuşkusuz bu politikayla Kürtlerin kazanımlarına zarar verme ihtimali var ancak yirminci yüzyılda olduğu gibi Kürtleri denklemin dışında tutma ve statüsüz bırakma şansı, artık bir hayalden öte değildir
Mücahit Akgün
Dünyanın dört bir yanından devşirilen radikal gruplarla Arap halk ayaklanmalarını fırsata çevirerek yeni fütuhat devri başlatmak isteyen Türk siyasal İslamcılığın Sünni dünyanın hamisi olma stratejisi bölge gerçekleri ve halkların direnişi karşısında yenilgiye uğrayınca 2015 yılında dümen kırmak zorunda kaldı. Dümen kırıldı kırılmasına ama ardında hesabı verilmesi gereken büyük bir enkaz bıraktı. AKP hesap vermemek ve iktidarını korumak adına milliyetçi kesimleri yanına alarak dümeni Kürt karşıtlığına kırdı.
Son 4 yıldır yoğun bir şekilde yaşanan savaş hali ‘Kürtlerin herhangi bir hak ve statü sahibi olmamasına’ dayanan bu yeni rotanın sonucudur. Bu kapsamda üç sac ayağına dayalı bir savaş konsepti devreye sokuldu. Birincisi, ayağı içerde Kürtlerin tüm kurumsal ve örgütsel yapılarını operasyonlarla baskı altına alarak dağıtmak, ikincisi Federal Kürdistan Bölgesi’ne yönelik karadan başlatılan operasyonlar, üçüncüsü ise Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ni engellemekti.
AKP-MHP iktidarı bu stratejisinin sonuca gitmesi için devletin tüm imkanlarını seferber etti. Birinci cephe olan Kürtlerin ve demokratik kesimlerin içerde bastırılması ve bunun üzerinden milliyetçi koalisyonun konsolide edilmesinde bir süre işe yaradı. 7 Haziran 2015 seçimlerinde iktidardan düşen AKP’nin MHP ile anlaşarak birkaç yıl ömrünü uzatmasını sağladı. Ekonomik kaynaklar başta olmak üzere devletin tüm olanakları seferber edilmesine rağmen istenilen sonuç alınamadı. Aksine tüm baskılara rağmen 31 Mart ve 23 Haziran seçimleriyle AKP-MHP iktidarına büyük bir yenilgi yaşatıldı.
Seçim yenilgileriyle AKP-MHP ortaklığı yeni bir sürece girdi. Son dört yıldır şiddet ve savaş politikasını sürdürmesi ya da bir dereceye kadar yükseltmesinin iktidarı kurtarması mümkün değildir. Daha fazla milliyetçilik propagandası, fütuhat hamaseti ve tehdidin iktidarın gerileme sürecini ve dağılmasını derinleştirmekten başka bir fayda ve sonuç vermeyeceğini hepimiz birlikte yaşayarak göreceğiz. AKP hem kendi içinde hem de ortaklarıyla ciddi bir erime ve parçalanmayı yaşayacaktır. Dolayısıyla Kürtleri ve Kürtler üzerinden muhalefeti parçalama, birbirine düşürme, kriminalize etme stratejisi işe yaramayacaktır. Kayyım uygulamasıyla AKP-MHP iktidarı Kürtlerin ve demokratik çevrelerin direniş azmini kırma ve muhalefetle yakaladığı zımni ortaklığı parçalama amacındaydı. Ancak kayyıma karşı toplumdan gelen itiraz, tepki ve direniş AKP-MHP iktidarının bu cephede yaşadığı yenilgiyi derinleştireceği açıktır.
Sac ayağının ikinci cephesi ise Federal Kürdistan Bölgesi’ne yönelik kapsamlı operasyonlardı. İktidar bloğu bu müdahale ile İran-Türkiye-Irak üçgeninden Akdeniz’e kadar uzanan bir bölgede kalıcı konumlanmayı arzuluyordu. ABD’nin İran’ı çevreleme kampanyasından da faydalanarak Tahran’ın belli bir düzeyde sessiz kalmasını sağladı. KDP’yi havuç ve sopa politikasıyla projesine aktif bir şekilde dahil etti. Ekonomik ambargoyla sopa gösterirken, konumlanmayı düşündüğü alanları Peşmerge’ye açmak ve KDP’ye bağlı güçleri Kuzey ve Doğu Suriye’ye taşıma havucu ile Federal Kürdistan Bölgesi’nde kapsamlı bir saldırı içine girdi.
Peki bu cephe ne durumdadır? Gelen bilgiler işlerin AKP-MHP iktidarı açısından hiç iç açıcı olmadığı yönünde. Yoğun hava desteği ile Hakurk bölgesinde bazı noktalara indirme yapıldı. Ancak maharet buralara indirme yapmak değildir. Önemli olan bu alanlarda tutunmaktır. Ulaşımın ve doğa koşulların oldukça çetin olduğu bu alanda tespih taneleri gibi bazı tepelere konumlanmanın kısa vadede bir propaganda değeri olsa da uzun vadede hedef haline gelecekleri ve daha şimdiden geldiği yönünde haberler düşüyor. Süre uzadıkça burada bulunmanın Türkiye açısından insani, askeri, ekonomik ve diplomatik maliyeti artarak devam edecektir.
Türkiye’nin buralara sadece KDP’nin desteğine dayanarak girmesi Irak ve İran başta olmak üzere birçok aktörü rahatsız etti ve etmeye devam edecektir. Irak merkezi hükümetinin Türkiye’den giden birçok ürüne ambargo koyması, hava sahasının kullanılmasını engellemeye dönük geçen hafta alınan karar ve Kürt bölgesel yönetimiyle sorunları anayasal çerçevede çözme çabaları Ankara’nın fütuhat ruhuyla Federal Kürdistan Bölgesi’nde başlattığı operasyonların maliyetini arttırmaya işaret eden diğer bir faktör.
En önemlisi ise Federal Kürdistan Bölgesi’nde yaşananlara karşı halkın gösterdiği tepki ve dirençtir. KDP’nin tüm çabalarına rağmen halkın Türk askerinin bölgedeki varlığına yönelik tepkisi dinmediği gibi artarak devam ediyor. Türkiye’nin hava saldırılarıyla buralardaki halkı göç ettirme stratejisi boşa düştü. Tüm saldırı ve can kayıpların rağmen halk köylerini terk etmedi ve Türk askerini buralarda istemediğini çeşitli eylemlerle ortaya koydu. Federal Kürdistan Bölgesi başta olmak üzere bir bütün olarak Kürt halkının tepkisi üzerine KDP belli bir düzeyde AKPMHP iktidarıyla işbirliği yapsa da bunu daha ileri taşımayı göze alamadı.
Dolayısıyla AKP-MHP iktidarının KDP ile evde yaptığı hesap çarşıya uymadı. Sahada askeri olarak herhangi bir ilerleme sağlanamadığı gibi çatışma haberleri ve asker kayıpları devam etmekte. Büyük bir propaganda eşliğinde başlatılan fütuhat girişimi şimdiden bir çıkmaza girmiş durumda. AKPMHP iktidarının buralarda kalma ısrarı sürdükçe çatışma ve ölüm haberleri artarak gelmeye devam edecektir. Medya tekelini elinde bulunduran iktidar bloğu bu operasyonları bir süre daha iç siyasete malzeme ederek hamaset yapabilir ancak bunun uzun sürmeyeceğini yaşayarak göreceğiz.
Üçüncü cephe olan Doğu ve Kuzey Suriye’de de durum AKP-MHP iktidarı açısından daha iç açıcı değil. Uzun süredir birçok kesimin iflasına işaret ettiği bir yandan Rusya öte yandan ABD ile iş tutma politikası adım adım pratiğe geçiyor. Kuzey ve Doğu Suriye’ye girme tehditleri duvara tosladı. Epey bir süredir Özerk yönetimin önerdiği ve ABD’nin desteklediği proje doğrultusunda şekilleneceğe benziyor. Her ne kadar AKP-MHP iktidarı bu adımı Kürtlerin kazanımını yok etme politikası doğrultusunda kullanmayı düşünse de buna izin verilmeyeceği aşikardır.
Bu cephede de iktidar bloğunun içine girdiği gerileme sürecini derinleştirecek gelişmeler hızlanacaktır. Erdoğan’ın iki gün önce Rusya’ya günü birlik ziyareti iflas eden Suriye politikasının en somut ifadesi oldu. Her taraftan dikiş atan Suriye politikasının oradan oraya koşarak, sürekli yeni tavizler verilerek gideceği yerin Rus silahlarının PR çalışmasına alet olmaktan öte değildir. Erdoğan’ın Moskova’ya gittiğine pişman olup olmadığı bilinmez ancak çembere alınan askerleri kurtarma adına apar topar yapılan ziyaretin istenilen sonucu vermediği kesin.
Erdoğan’ın çabalarının radikal grupları kurtarmaya yetmediği ve daha düşük bir volümde olsa da süreceği net ancak yeni tavizler vererek yurda dönen Erdoğan’ın, S-400 almanın Rusya’dan taviz koparma değil, sonu olmayan yeni tavizler verme kapısı olduğunu anlamış olma ihtimali oldukça muğlak. Elinde bulundurduğu cihadist gruplarla ABD ve Rusya arasında denge kurma ve buradan Kürt karşıtı taviz elde etme siyaseti yönünde atılan her adım iktidarın yeni tavizler vermesiyle sonuçlanacaktır. Putin’in yeni silahlarının PR çalışmasına alet olmak da çabası.
Suriye dosyası tüm taraflar için her geçen gün daha maliyetli hale geliyor. Bu nedenle önümüzdeki dönemde çözüm odaklı arayışlar daha fazla artsa da, iç savaşın sona ermesi ve sonrasında gelecek olan yeniden inşa süreci uzun yıllar alacaktır. Bu konuda sahada belirleyici aktör olan ABD, Rusya ve İsrail’in ortaklaşması süreci hızlandırabilir. Nitekim bu yönde yeni ibareler var. Bu üçlü troykanın etkili olduğu bir oyuna sadece oyun bozucu faktör olarak dahil olmanın Ankara’ya bir şey kazandırmayacağı gün gibi ortadadır. Ankara’nın Kürt politikası değişmeden de oyunda olumlu bir rol alması mümkün değildir.
Ankara, tüm sermayeyi Kürt karşıtlığına ve savaşına yatırarak kazanmayacağı bir oyun oynuyor. Kuşkusuz bu politikayla Kürtlerin kazanımlarına zarar verme ve Kürtlere acı çektirme ihtimali var ancak yirminci yüzyılda olduğu gibi Kürtleri denklemin dışında tutma ve statüsüz bırakma şansı, gücü ve kapasitesi artık bir hayalden öte değildir. Özcesi iktidar bloğunun Federal Kürdistan Bölgesi ve Kuzey ve Doğu Suriye’deki hezimetini saklamak için içerde kayyım atayarak Kürtlere yönelik baskı ve savaşı arttırma çabası yaşanan çöküşü ne durdurabilir ne de perdeleyebilir.