Fransa’nın, Emmanuel Macron’un Devlet Başkanı seçilmesinden bu yana NATO partneri Türkiye ile olan ilişkileri hiç düzelmedi ve görüldüğü kadarıyla aradaki gerginlik ileride daha da artacak gibi. Alman ve Fransız burjuva basınında bu gelişmenin temel nedeninin Ankara’nın “diaspora Türklerini kullanıyor” olması gösteriliyor. Elbette bu yeni bir şey değil ve özellikle 1980 darbesinden bu yana Türkiye karar vericilerinin sistematik biçimde Avrupa’daki Türkiye kökenli göçmenleri seçme-seçilme hakkı olan “etkin Türkiye lobisi” hâline getirmeye çalıştıkları biliniyor. Ancak şimdiye kadarki Türk hükümetleri bunu her zaman işbirlikçisi oldukları emperyalist güçlerle eşgüdüm içinde gerçekleştirmişlerdir. O açıdan Fransa-Türkiye arasındaki gerilimin nedenlerini başka alanlarda aramak gerekiyor.
Fransa’nın dış politikasının şekillenmesinde hâlihazırda belirleyici olan Akdeniz’deki çıkarlarıdır. Fransa, BM Güvenlik Konseyi’nin Akdeniz’deki tek daimî üyesi olarak bölgede öncü güç rolünü üstlenmek istemektedir. Zira Doğu Akdeniz’de yeni bir düzenin oluşmakta olması ve ABD emperyalizminin bölgeden geri çekilmesi, Fransa’ya kendi çıkarları çerçevesinde müdahale olanaklarını vermiştir. Akdeniz ülkeleriyle olan tarihsel bağlantısı ve bölgede kökleşmiş yaygın diplomatik, kültürel ve eğitim kurumları ağı bu müdahale için küçümsenmeyecek değerde bir temel oluşturmaktadır.
Tam bu noktada “Mavi Vatan” doktrini ile deniz kuvvetlerini güçlendiren ve yayılmacı bir politika izleyen Türkiye, Fransa’nın karşısına en büyük jeostratejik rakip olarak çıkmıştır. Yunanistan ve Kıbrıs’ı siyasi, ticari ve askeri iş birliği ile yanına çeken ve Filistin Otonomi Yönetimi, İsrail, Kıbrıs, Mısır, Ürdün ve Yunanistan ile birlikte “Doğu Akdeniz Doğalgaz Forumu’nu” kuran Fransa, Türkiye’nin Akdeniz ve Afrika’daki etki alanı politikalarını bir tehdit olarak görmektedir. Türkiye’nin Libya politikası, Cezayir ile kurduğu stratejik partnerlik, Fransa’nın nükleer sanayisi için gerekli olan Uran tedarikinin üçte birini karşıladığı Nijer’de maden kurma izni alması, Akdeniz ülkelerine yönelik silah ihracatından devasa kârlar elde eden Fransız emperyalizmini ciddi biçimde rahatsız etmektedir.
Sadece bu da değil: Fransa’nın Türkiye problemi, en önemli partneri olan Almanya ile ilişkilerini de olumsuz etkilemektedir. Paris Ankara’yı geri püskürtülmesi gereken stratejik rakip olarak tanımlarken, Türkiye’nin tarihsel hamisi Alman emperyalizmi AKP-Saray-Rejimi’ni “sorunlu, ama vazgeçilmez müttefik” olarak görmektedir. Bu durum nihâyetinde NATO ve AB içindeki çelişkileri sertleştirmekte ve AKP-Saray-Rejimi’ne hareket alanı olanakları yaratmaktadır. Bu nedenle Berlin, Fransa-Türkiye arasındaki çok katmanlı ihtilafı hafifletmek için balans ayarı yapmaya çalışmakta ve Ankara’ya geri adım atma olanağı sağlamak istemektedir.
Görüldüğü kadarıyla Fransa’nın Türkiye problemi, sadece Akdeniz’de değil, NATO ve AB içinde de Fransa’nın başını ağrıtmaya devam edecek. Ama bu da sırtı duvarda olan Ankara’ya rahatlama fırsatı vermeyecek.