Fiskaya’nın ‘kentsel dönüşüm’ adı altında yıkılacağı söylemi de yeni değil. Yeni olan devletin mahalle halkının görüş ve onayını almadan yıkıma karar verip evlere kendilerince fiyat belirlemeleridir. Mahalle halkı bu nedenle tedirgin. H. Can, ‘Gitmeye ve evimi satmaya niyetim yok’, İ. Kılıç, ‘Evime 67 bin lira veriyorlar, benden TOKİ evi için 270 lira istiyorlar, ne yapacağım? Kabul etmiyoruz, yıkıma direneceğiz’ diyor
Bir süre önce benim de içinde yer aldığım KKP ekibi Fiskaya’da “Kentsel dönüşüm” ile ilgili çalışma yaptı. Mahalle sokaklarında kadın, genç yaşlılarla ayak üstü görüşme-röportajlar yapıldı. Kahve toplantılarında herkesin konuştuğu, uzatılan mikrofona merkezi ve yerel devlete açık çağrılarla görüş eleştirilerini belirtiği bir çalışma.
Devlet meseleye neden ‘güvenlik-terör’ parantezinden bakıyor?
Başta tarihi kent Sur ve yerleşik köy Peyas; Ben u Sen, Kaynartepe, Fiskaya gibi gecekondularla aynı tutulamaz. Peyaslılar beton kentleşmeye direnirken, “Biz şehre gitmedik; şehir bize geldi” diyor. Yani devletin Sur ve Peyas’ı yıkma hedefi ile belirttiğim gecekonduları yıkmanın ortak olduğu gibi farklı nedenleri de var.
“Kentsel dönüşüm” adına hükümetin yaptığı, yaptıklarının özeti şudur; Başta tarihi Sur kenti olmak üzere Diyarbakır’ın binlerce yıllık tarih prizmalarından geçerek oluşmuş kültürel-sosyal değerlerini yani tarih hafızasını yok edip halkın geçmiş kökleriyle bağını kopartmak, sosyolojik yapısını değiştirerek asimilasyonu derinleştirmek. Diğer hedefi, “Terör-güvenlik” parantezine aldığı Ben u Sen, Kaynartepe, Fiskaya gibi gecekonduları yıkıp yerine tank-toma-panzer gibi zırhlı araçların rahat dolaşacağı geniş sokakları olan tek tip beton yapılar dikerek demokratik direniş alanlarını yok etmek. Bunun en kapsamlısını Sur ilçesinde yaptı. Meselenin özü budur, gerisi ayrıntıdır. Fiskaya özelinde ayrıntılara bakalım:
Dört yıl önce (18.09.2017) “6306 Afet Riskleri Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun”a göre Fiskaya’da ki iki mahalle yıkılıp ‘Yeşil alana’ dönüştürülecek”miş! Fakat Peyas, Sur, Ben û Sen, Kaynartepe gibi Fiskaya’da da yıkımın esas nedeni afet “riski” değil çünkü sel, toprak kayması, heyelan vb. doğal risk tehdidi yok.
Açıktır ki devlet, Sur’da yaptığı gibi Dicle ve Ferit köşk mahallelerini de “kentsel dönüşüm” adı altında yıkmayı hedeflerken, hareket noktası, doğal afet riskleri değil “güvenlik ve terör” algısıdır. Mahalle halkı: “Biz defalarca mahallede demokratik yasal direniş, eylem yapmışız, seçimlerde HDP’ye oy vermişiz. Yani devlet mahallenin siyasal kimliğinden rahatsız, halka güvenmiyor”. Kısacası devlet, Fiskaya’yı “terör bölgesi” görüyor.
Gecekondular savunulamaz!
Gecekondular savunulamaz, savunmuyoruz. Mesele Ben u Sen, Fiskaya’nın hangi amaçla yıkıldığıdır. Fiskaya’da yeniden yapılanmaya ihtiyaç var, bunu mahalle halkı da kabul ediyor. Çünkü evler-binalar yapışık hatta iç içe geçmiş, daracık sokaklar, gençlerin bile çıkamayacağı dik ve uzun köhne merdivenler, bozuk yollar. Ayrıca 50 yıldır sağlık ocağı, okul, çocuk parkı, spor sahası yok, Doğal gaz yok… Böyle devam edemez. Ki bu 50 yılın kesintisiz 22 yılını HDP ve geldiği gelenekten partiler yönetti. Bu sorunlar neden çözülmedi? Yoksa “nasıl olsa yıkılacak mı” denildi?
*Fiskaya’nın “kentsel dönüşüm” adı altında yıkılacağı söylemi de yeni değil. Yeni olan devletin mahalle halkının görüş ve onayını almadan yıkıma karar verip evlere kendilerince fiyat belirlemeleridir. Mahalle halkı bu nedenle tedirgin. H. Can, “Gitmeye ve evimi satmaya niyetim yok”, İ. Kılıç, “Evime 67 bin lira veriyorlar, benden TOKİ evi için 270 lira istiyorlar, ne yapacağım? Kabul etmiyoruz yıkıma direneceğiz” diyor.
*Zaten Ben u Sen gibi Fiskaya’yı da 50 yıl öncesinde ağırlıkla HES ve barajlar nedeniyle göç eden halkın kurduğu gecekondular. Sonra 1990’larda evleri devlet tarafından yıkılıp yakılarak göçe zorlananların bir kısmı da gelip yerleşmiş. Fiskaya halkı “şimdi ikinci bir yıkım ve göçle yüz yüzeyiz, gidecek bir yerimiz yok” diyor ve ekliyorlar: “Devlet buraları güvenlik sağlama ve terör” hedefiyle yıkıyor. Yani devlet yıkımı dayatırken çözüm odaklı davranmak yerine “güvenlik ve yeni rant alanı yaratma peşinde buna ‘Hayır’ diyoruz”!
*Halk, “Uzun yıllar iç içe yaşıyoruz, benliğimizi burada bulduk, yerelin sıcaklığı var, bize dokunmayın, kültürel bütünlüğümüzü katletmeyin” diyor.
*“Kesin olarak yıkıma ve buradan gitmeye hayır diyoruz. İlla kentsel dönüşüm diyorlarsa, yerinde yapsınlar. Fiskaya’da sorunlar yerinde kentsel dönüşümle çözülebilir. Mevcut 1000 ev-bina yerine tek tip olmamak ve yerelin zengin kültürünü korumak kaydıyla 200-300 arası ev-bina yapsınlar, itirazımız olmaz” diyorlar.
Çağrı;
Halkın tepki ve taleplerini ortaklaştırıp birlik halinde davranmaları acil olarak kendini dayatıyor. Dicle ve Feritköşk muhtarları başta olmak üzere iki mahalleden kadın, genç, yaşlılardan 15-20 kişiden oluşturulacak Ortak Komite’nin kurulması önemli, bunu görüşmelerimizde önerdik. Komite hem yıkıma karşı ortak demokratik mücadeleyi organize eder hem de mahalle halkının mülkiyet farklılıkları gibi iç sorunların giderilmesi için de gerekli. Çünkü meselesi sınıfsal mesele değil. Bir yanıyla ortak payda olarak halka ödetilen ulusal özgürlük mücadelesinin bedeli, diğer yanıyla bir mülkiyet meselesi olması. Farklı fiyatları içeren ev-bina sahiplerini ortak bir payda da birleştirmek çok zordur çünkü mülkiyet ayrıştırıcıdır. Ve devlet bu farkı biliyor ki “sepeti koluna herkes yoluna” politikasını izliyor. Eğer 20 kişilik Komite kurulmuş olsaydı, şu ana kadar evlerini satan %20 civarında aileler de satmayabilirdi, en azından bundan sonra ikna edilerek tek tek satışlar engellenebilir.
Çözümde ilk adım mahalle halkının birlik olması. İkincisi başta Mimarlar Odası gibi meslek odaları, sivil, mesleki kurumlar ve siyasi partilerin desteği alınarak Diyarbakır halkının gündemine taşınmasıdır. Yani Sur, Peyas, Kaynartepe, Fiskaya….biri yıkılırken diğeri seyirci olmamalı!