Salgınla mücadele için Sağlık Bakanlığı’nın bütçesinin yetersiz olduğunu söyleyen TTB Merkez Konsey Başkanı Fincancı, ‘Salgın tedavi edici basamakla karşılanamaz. Önleme esas alınmalı’ dedi
Merkezi Yönetim Bütçe görüşmelerinde bugün Sağlık Bakanlığı bütçesi görüşülecek. Türk Tabipler Birliği (TTB), koronavirüs (Kovid-19) salgınına ilişkin bütçe ayrılmamasına ilişkin görüş ve önerilerini kamuoyu ile paylaşmıştı. TTB Merkez Konsey Başkanı Şebnem Korur Fincancı söz konusu talepleri, bütçeye ilişkin değerlendirmeleri ve iktidarın salgınla mücadele politikalarına ilişkin Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Berivan Altan’a açıklamalarda bulundu.
Bütçe Komisyonu’nda görülmesi beklenen Sağlık Bakanlığı bütçesinde birinci basamağa anlamlı bir bütçe ayrılmadığını kaydeden Fincancı, “Tedavi edici hekimliğe dönük bir bütçe artışı söz konusu ve bu da birinci basamakta öngörülen artışın yanında yüzde 23-24’e çıkmış. Baktığımızda görüşülen bütçe salgın bütçesi olmadığıdır” dedi.
Salgın tedavi edici basamakla karşılanamaz
Bütçede yer alan tedavi edici hekimlikteki artışında Türkiye’nin ihtiyacını karşılayabilecek şartlardan uzak olduğunun altını çizen Fincancı, şöyle devam etti: Salgın tedavi edici basamakla karşılanamaz. Önleme esas alınmalı. Birinci basamağın etkili tarama ve önleme faaliyeti yürütemediği koşullarda ikinci basamakta insanlar hastaneye geldiğinde yatak sayısında, serviste ve yoğun bakımlarda yer bulamama gibi bir durumla karşı karşıya kalınması anlamına geliyor. Hastalıktan sonra müdahale edilmesi aynı zamanda sağlık çalışanlarını da hastalığa terk etmek demektir. Sağlık çalışanları ağır bir yük ile karşı karşıya.”
Aile Hekimliği’nde bölge tabanlı bir sistem yok
Sağlık Ocakları sisteminin bir izleme sürecini ekiplerle yaptığı ve bölge tabanlı olduğunu ifade eden Fincancı, “Şu anda Aile Hekimliği’nde ise bölge tabanlı bir sistem yok. Ekip çalışması hiç yok. Yanlarında bir sekreter ya da hemşirenin ötesinde bir çalışan yok. Aile hekimi iş veren konumunda. Kendi olanakları sınırlı olduğu içinde bir ekip kuracak alt yapıya sahip değil. Pek çok aile hekimliği de bir apartman dairesinde hizmet vermeye çalışıyor. Sağlık Ocaklarında hemşiresi, ebesi, sosyal çalışma yürüten çevre sağlığı teknisyenleri vardı” diye konuştu.
Neo-liberal politika
Neo-liberal sağlık politikaları ardından dünyada önleyici, koruyucu sağlık hizmetlerinden kar edileceği düşünülen tedavi edici sağlık hizmetlerine doğru bir yönelme olduğunu anlatan Fincancı, “Sağlığın sıkıntılı alanlarını çözeceği iddiasıyla geldi AKP ama kışkırtılmış bir sağlık hizmeti politikasıyla bugüne geldik. Bugün salgın koşullarında insanlar hastanelere başvurmakta kaygı duyar hale geldiler. Ciddi sağlık sorunlarında dahi hastanelere başvuramadıkları için bizim fazladan ölüm olarak tanımladığımız, mevcut sağlık sorunları ve tedaviye erişemediği nedeniyle ölümlerle karşı karşıya bırakıldı” ifadelerinde bulundu.
Toplu alanlar kapatılsın
Salgınla mücadelede alınan önlemlerin yetersiz olduğunu ve tablonun her geçen gün ağırlaştığını dile getiren Fincancı, şu önerilerde bulundu: En az 14 gün tercihen 28 gün toplu bulunan alanların kapatılması, zorunlu üretim dışındaki üretimin durdurulması, işe giden çalışanların toplu taşımadaki yoğunluğunun böylece azaltılması ve bu süreçte de insanların temel ihtiyaçlarını alması, elektrik, su, gaz giderlerinin devlet tarafından karşılanması bir zorunluluktur. Bunlar yapılmadığında ve topluluklar içinde bulunma davranışı devam ettiğinde salgının yayılmasını engelleme imkânımız yok. Salgınla topyekun bir mücadele gereklidir. Toplu bulunan alanları ortadan kaldırmak gerekir. Bu şu anlama gelmesin bir sokağa çıkma yasağı asla değil. Eve kapanın demiyoruz. Fiziksel mesafenizi koruyarak, sağlıklı alanlarda fiziksel aktiviteler sürdürülsün. Toplu alanlarda bulunmanın kapatılması, zorunlu üretim dışında üretimin durması ve okullarında kapatılmasıyla birlikte salgının yayılma hızını yüzde 50 azalttığımızı görüyoruz.
Sağlıkçıların çalışma süreleri kısaltılsın
Her gün neredeyse iki sağlık emekçisinin yaşamını yitirdiğini ifade eden Fincancı, “Bir çalışma süreleri çok uzun, sağlık emekçileri 24 saat nöbet tutuyor, sonrasında tekrar mesaiye devam ediyor. Çalışma sürelerinin kısaltılması, dolayısıyla hasta ile temasında daha kısa süreli olması gerekiyor. Sağlık çalışanlarının bu kadar yaşamını yitirmesinde viral yükün çok büyük etkisi var. İzinler yasaklanarak değil tam tersi sık aralıklarla dönüşümlü izinlerin olması gerekiyor” diye konuştu.
Kovid-19 aşısının geleceğini ummak hayal
Fincancı, aşı çalışmalarına dair de şöyle konuştu: Bugün son aşamada olan bir aşı var. Bu aşılama ile ilgili de üretilecek aşının yüzde 80’in ABD, Birleşik Krallık, Avrupa ülkeleri arasında paylaşıldığını biliyoruz. Kalan yüzde 20 bütün dünya için bize ne kadar pay düşer meçhul. Türkiye’nin bu aşı sürecinde ne yapacağının sorusunun yanıtı grip aşısının tavrında açıkça görülüyor. Grip aşısının ne kadar önemli olduğunu söylemiştik. Bizim grip aşısını yalnızca riskli gruplar değil, tüm toplumu aşılamamız gerekirken önce bir milyon 300 dediler, sonra bir buçuk milyon dediler. Bu aşı miktarı zaten riskli gruba dahi yetmez. Sağlıkçıların öncelikle bu aşılamada aşılanması gerekiyor ki, sağlıklı kalabilsinler ve salgına müdahale edebilsinler. Türkiye’de neredeyse sağlık çalışanı sayısı kadar aşı alınıyor. O zaman topluma hiç aşı yapılmayacak anlamına gelir. Dolayısıyla grip aşısı getirilemeyen bir ülkede Kovid-19 aşısının hızla geleceğini ummak hayal.
HABER MERKEZİ