Kim Netanyahu’nun kadın ve çocukları katlettiğini söylüyor ve Erdoğan’ın ‘kadın da olsa çocuk da olsa gereği neyse yapılacaktır’ sözüne bir şey demiyorsa, çözümü o engelliyor
Herdem Fırat
Direkt konuya gireyim;
Kim Hitlerin Yahudi soykırımını kınayıp Ermeni soykırımını; Dersim’de, Koçgıri’de, Geliyê Zilan’da yapılan Kürt kırımını es geçiyorsa, çözümü o engelliyor.
Kim İsrail’in Gazze’ye saldırısını kınayıp Türkiye’nin Rojava’ya saldırısını görmüyorsa, çözümü o engelliyor.
Kim Saddam’ın kimyasal silah kullanımına karşı çıkıp Türkiye’nin kimyasal ve taktik nükleer silahlar kullanmasına sessiz kalıyorsa çözümü o engelliyor.
Kim demokrasiden söz edip Kürt halkının en temel hakları söz konusu olduğunda sessiz kalıyorsa çözümü o engelliyor.
Kim Netanyahu’nun kadın ve çocukları katlettiğini söylüyor ve Erdoğan’ın ‘kadın da olsa çocuk da olsa gereği neyse yapılacaktır’ sözüne bir şey demiyorsa, çözümü o engelliyor.
Kim İsrail savunma bakanının askerler için ‘kurallara uymayın’ sözlerine ateş püskürüp; Çöktürme Eylem Planı’nda güvenlik güçlerine ‘savcı önüne çıkmaktan korkmayın’ talimatlarına ses çıkarmıyorsa, çözümü o engelliyor.
Kim İsrail’in vahşetini kınayıp Hamas’ın vahşetini kınamıyorsa, çözümü o engelliyor.
Kim batının ikiyüzlülüğüne sitem edip kendi ikiyüzlülüğünü görmüyorsa, çözümü o engelliyor.
Kısacası kim başkasının mahallesindekileri eleştirip kendi mahallesindeki anti-demokratik ve anti-özgürlük uygulamalarına sessiz kalıyorsa, çözümü de o engelliyor. Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi yayınlandığında, bu beyanname ‘bu, şu kişiler veya uluslar için geçerlidir’ diye bir ibare konulmadı. Evrensel olmasının nedeni tüm insanlık için geçerli olmasıydı. Şimdi birileri sanki bu haklar sadece kendilerinin reva gördükleri için geçerliymiş gibi hareket ediyorlar. İnsan derken sadece kendilerinin kriterlerine göre ‘insan’ seçiyorlar. Böyleleri için Filistin davası kirliliklerini, kötülüklerini, vicdansızlıklarını örtme malzemesi oluyor. Filistin’e bir selam gönderdikten sonra tüm kötülüklerinin ortadan kalktığını, görünmez kılındığını sanacak kadar da cehalete boğulmuşlardır.
Hamas’ın İsrail’e yönelik başlattığı operasyon sonrası, İsrail de Gazze’ye dönük insanlık dışı bir operasyon başlattı. Dünyanın birçok yerinden her iki operasyona dönük tepkiler gelmeye başladı. Bazıları Hamas yanlısı bazıları İsrail yanlısı. Kimileri İsrail’in kendini savunma hakkından dem vururken kimisi de İsrail’in işgalci bir konumda olduğunu belirterek karşı çıktı. Bazıları da her iki tarafı da uyararak meseleye savaşçı bir pencereden değil bu olayların tekrar yaşanmaması için kalıcı çözüm yollarının aranması gerektiğini belirtti. Elbette, savaşı büyüterek bir sonuca varılamaz. Mesele çözüm üretmek ise o zaman gerçekçi ve samimi olarak olaya yaklaşmak gerekiyor.
Türkiye’de gazetecisinden sanatçısına, sporcusundan akademisyenine kadar birçok bilinen, tanınan kişi hemen İsrail’e yönelik kınama mesajları yayınlamaya başladılar. Dikkatle birçoğunu okudum, izledim. Ortada tarihin en büyük ikiyüzlü, sahtekarlık oyununun sergilendiğini görüyorum. Kuşkusuz başka dönemlerde de olmuştur sahtekarlık ve ikiyüzlülük. Ancak bu kadar aleni olanı herhalde olmamıştır. Özellikle batının sahtekarlığından dem vuran aydın, sanatçı, sporcuların açıklamalarını okuduktan sonra insanın içsel olarak verilmemesi mümkün değil.
Daha on gün önce Türkiye dışişleri bakanı açık bir şekilde Rojava’ya dönük operasyon için, “tüm üst yapı, altyapı, enerji sahaları operasyonun hedefidir” dedi. Bunu da basın açıklamasında dile getirdi. Oysa bu sözlerine herkes alkış tuttu. Her yer yerle yeksan edilsin diye sözüm ona demokrat geçinen gazeteci-aydınlar Tv programlarında haritalar eşitliğinde Kürt’ün katledilmesini canlı yayınlarda sundular. Kürdün katledilmesini gülerek alkışlarla seyrettiler. Şimdi aynı kişiler çıkmış Filistin halkı için gözyaşı döküyorlar. Oysa Filistin halkının bu eziyeti çekmesine sebep olanlar tam da bu kişiler ve onların desteklediği politikalardır. Olayı, fanatizme indirgeyen bu politikanın sahipleri her iki tarafı da kızıştırmaktan öte bir işlev görmüyor.
Bir futbol takımı tutar gibi taraf tutuluyor. Holiganlar asla kendi takımlarının hatalarını görmek istemezler. Onlar için önemli olan maçı kazanmaktır. Eğer hakem onların kazanmasında yanlış bir karar vermişse de önemli değil; onlar maçı hak ederek kazanmışlardır. Eğer maçı kaybetmişlerse sorun, genellikle hakemin verdiği karardadır. Takımın yanlış oyununu, kötü oyununu, oyuncuların yaptığı çirkinlikleri görmezler. Şimdi de İsrail-Filistin sorununu bir gösteri olayına indirgeyip, bu gösterinin izlenmesinden kâr elde etmeye çalışan bir güruh var. Bu güruh prim yapma uğruna olayları çarpıtarak veriyor. Şimdi sokaklara dökülüp ‘İsrail’e ölüm’ sloganları atıyorlar. Bir insanlık dramının ‘gösteri malzemesi’ olarak kullanıldığına şahitlik ediyoruz.
Hamas, ‘barış’ kelimesine tahammül etmeyen ve barışı kabul etmeyen nadir örgütlerden biri. Soykırıma soykırım ile cevap veren bir örgüt. İsrail’in işgalciliğine karşı savaş ilan eden bir örgüt. Ama aynı bu örgüt ve onun ferasetinde olanlar, söz konusu Kürtlerin katledilmesi ve Kürtlerin topraklarının işgal edilmesi söz konusu olduğunda işgalcilerin yanında duran bir örgüt. İşte Filistin davasının başarıya gitmesinin önündeki en büyük engel bu ikiyüzlü, sahtekarca yaklaşımdır.
Sözüm ona aydınlar, sanatçılar, gazeteciler de bu durumu bilmelerine rağmen aynı oyunu oynamaya devam ediyorlar. ‘Gösterinin’ sunuculuğunu yaparken durumu ne denli ağırlaştırdıklarının farkındalar mıdır acaba? Eğer biri tutumunu kendisiyle sınırlı tutarsa pek sorun olmaz. Ancak bu kesimler ‘gösterinin’ en görünür simalarıdır. Dolayısıyla gösteriyi nasıl sunarlarsa toplum da öyle görür. Gerçeklik gösteri halini aldığında zaten en büyük darbeyi almıştır. Bir de gösteriyi de çarpıtarak verince iş daha da içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Toplumsal sorunları-olayları tarihsel bağlamından koparıp güncel şov malzemesi yapmanın faturasını çok ağır bir şekilde toplum ödüyor. Bunun en büyük sorumlusu da ikiyüzlüce, sahtekarca hareket eden aydın, gazeteci, sporcu, sanatçı ve siyasetçilerdir. Sermeye her zaman kendi çıkarına göre hareket eder. Bunu bilmeyen yok. Ama sanatçı, aydın, gazeteci… de öyle mi olmalıdır?
Hiç kimse işgal altında katliama maruz kalan bir halkın acısını aynı durumu yaşayan bir halktan daha iyi anlayamaz ve hissedemez. Çocukları fosfor bombalarıyla katledenler Filistin halkının davasının çözümüne bir katkı sunamazlar. Geçen gün yandaş bir gazeteci Rojava’da Türk savaş uçaklarının attığı fosfor bombasına maruz kalan Rojavalı bir çocuğun görüntüsünü paylaşıp onu İsrail yapmış gibi gösterdi. Gerçek ortaya çıkınca da hemen sildi. Kendine ‘aydın’ diyen bu zat gerçekliği görmesine rağmen kibrinden, faşist his ve duygularından dolayı bir özür bile dilememiştir. İşte Türk aydının bu kibridir aslında Kürt sorununun bu kadar derinleşmesine neden olan. O kadar kibirli ki alenen yaptığı yanlışı bile kabul edemiyor. Şimdi bunlar kalkıp Filistin’e destek olacaklarını söylüyorlar. Empati yoksunu bu Türk entelektüelleri sorunun çözümüne değil daha da ağırlaşmasını neden oluyorlar.
Bugün Türkiye’de muhalif olan gazeteci ve çevrelerin de iktidar gibi hareket ettiklerini görüyoruz. Bu çevreler hiçbir zaman ideolojik olarak dinci-faşist AKP-MHP’den farklı bir tavır ortaya koymadılar. Tek dertleri ekonomik ranttır. İktidarını tüm anti-demokratik faşist uygulamalarını ancak ekonomi üzerinden eleştirirler. Ekonomik krizin en büyük nedeni olan Kürtlere karşı yürütülen savaştan söz etmeyi milliyetçi gururlarına yedirmezler. Dikkat edilirse bu kesimler açıklama yaparken ‘temkinlilik’ adına pek renk vermezler. ‘Objektif’ olmayı tercih ederler. Bunu da etkili dış politika olarak sunarlar. Ama objektiflikleri, Kürdistan sınırına kadardır.
Son olarak şunu belirteyim; ister uluslararası güçler açısından değerlendirilsin, ister Ortadoğu ekseninde değerlendirilsin, ister Türkiye özelinde değerlendirilsin kim Kürt sorununun temel demokratik insan hakları ve özgürlükler bağlamında çözülmesini istemiyorsa; Filistin davasının hakkaniyete uygun olarak çözülmesinin önündeki en büyük engel de odur. Kürdistan’a tecrit politikasını reva görenler, Filistin halkının çektiği eziyetin de sorumlusudurlar.