Yarım asırlık bir tarihi olan Filipin ve Moro Müslüman toplumu arasındaki çatışma bugünlerde son bulmak üzere. 6 Şubat’ta yapılan referandumun ikinci ayağında da “evet” çıkma olasılığı yüzde yüz. Böylelikle çağımızın ulus devlet içindeki kimlik çatışma hikayelerinden, Kuzey İrlanda, Güney Afrika ve Bosna Hersek hikayelerine benzeyen bir diğeri de böylelikle sona ermiş olacak.
Çatışmanın tarihi yarım asırlık olduğu için burada bu sürecin ayrıntısına girmek olmaz. Ama bu tarihin önemli duraklarından biri 1989’da Filipin Hükümeti ile Müslümanlar arasında bir özerklik anlaşmasının imzalanmış olmasıydı. Fakat bu anlaşmanın sağladığı çerçeve Müslümanları tatmin etmemiş ve özerkliği daha ileri boyutlara ulaştırmak için hükümetle görüşmeler devam etmişti. Nitekim taraflar yapılan müzakereler sonucunda, Kasım 2012’de, ülkenin güneyinde Mindenao adasını da içine alan ve adına BANGSAMORO denilen bölgede özerk bir yönetimin kurulmasına karar verildi. Bu anlaşmadan sonra da 2014’de taraflar arasında bir barış anlaşması imzalandı. Her iki tarafın heyetleriyle yapılan çalışmalar sonucunda da Bangsamoro adıyla bu bölgenin özerkliğini sağlayacak temel bir kanun hazırlandı ve Kongre’ye sunuldu. İşte şimdi referanduma sunulan ve kabul edilen kanun bu kanun. Böylelikle Müslümanlarla Hristiyan Filipinliler arasında yıllarca sürmüş ve her iki taraftan da yüz binlerce insanın ölümüne ve zorunlu yer değiştirmelere neden olmuş bir çatışma hikayesi de barışçı bir biçimde, masada ve halk arasında çözülmüş oluyor.
Bu hikayenin en önemli yanı ise kuşkusuz Türkiye’nin bu hikaye içindeki rolüdür. Türkiye, Suudi Arabistan, Malezya, Japonya ve İngiltere ile birlikte başından beri “Uluslararası Temas Grubu”‘nun bir üyesidir. (Hatta bizim öğrendiğimize göre, Suudi Arabistan’ın, Malezya’nın çok işin içinde olmadığı, asıl olarak Türkiye ve İngiltere’nin merkezde olduğudur). Bağımsız silah bırakma organının başkanlığına da bir Türk diplomatı, eski NATO daimi temsilcimiz Haydar Berk yapıyor.
BANGSMORO temel kanununun kısa bir içeriğini sunacak olursak, savunma ve dış güvenlik, dış politika, ortak piyasa ve küresel ticaret (merkezi hükümete ekonomik anlaşmalara izin veren maddeler daha sonra Bangsamoro’ya da transfer edilecek), para basmak ve parasal politikalar, vatandaşlık, posta hizmetleri Merkezi Hükümete ait olacaktır.
Öte yandan; kurulacak olan Bangsamoro Hükümeti parlamenter bir sisteme sahip olacak, parlamentonun seçtiği başbakan Bangsamoro Hükümeti’nin başbakanı olacak, Vali’nin görevi tamamen temsili olacak. Kurulacak olan yeni hükümetin asıl önemli yetkileri ise kendi bölgesinde kendi kaynaklarını yaratma gücü olacak, mesela, vergi, rüsum ve harç gibi araçları kullanabilecek ( bu konularda gerekirse merkezi hükümetle uyum aranacak), yargı sistemi ikili bir yapıda olacak, Müslümanlar için Şeriat hukuku uygulanacak. Bu çerçevede kimse kimseyi zorlayamayacak, hangi yargı sisteminde yargılanacağına insanlar karar verecek. Bangsamoro’nun kendi bayrağı olacak ama bu herhangi bir şekilde bir bağımsızlık anlamına gelmeyecek, sivil nitelikli bir polis gücü kurulacak ve eski Moro Ulusal Kurtuluş Cephesi (MUKC) ve Moro İslami Kurtuluş Cephesi (MİKC) savaşçıları kolluk kuvvetlerine katılabilecekler.
Filipinler Devlet Başkanı Duterte, referandumla ilişkin konuşurken, “Mindanaolu Morolara karşı yapılmış tarihi adaletsizlikleri düzeltmek üzere referandumu bir barış yolu olarak kullanmamıza izin verin. Sevgili Morolu erkek ve kız kardeşlerim geçmişin acılarını unutmamıza ve geleceğe ümitle bakmamıza izin verin. ‘Evet’ oyu kullanın” ifadelerini kullandı. Duterte, burada yaptığı konuşmada, referanduma sunulan yasa üzerine konuşurken bu kanunun Moro’nun farklı kesimlerinin prensiplerini ve isteklerini bünyesinde barındırdığını kaydetti ve ekledi: “Bu yasa bizden öncekilerin gözyaşlarının, terlerinin ve kanlarının ürünüdür.” Yasanın bölgeye barış ve refah getireceğine inandığını vurgulayan Duterte, yasanın, bölge halkının on yıllardır süren acılarını dindireceğini ve sorunların üzerine gidebilme fırsatı vereceğini dile getirdi.
Türkiye’nin “Çözüm meselesini” yeniden gündeme getirmeden önce bu barış hikayesini yeniden düşünmek gerekiyor.
Not: Bu konuya ilk ilgi duyanlardan biri de sanırım rahmetli İbrahim Ayhan’dı. Bir yazım üzerine beni aramış ve kendisine burada yer alan bazı notlarımı göndermiştim. Konu üzerine yazmayı ve tartışmayı sürdüreceğim.