HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, önümüzdeki ay gerçekleşecek yerel seçimlerde kayyımlara ve halkın iradesini hiçe sayan siyasete karşı mücadele verilmesi gerektiğini belirterek, ‘Yerel seçimler bu bakımdan bir toplumsal hakikat ve onur direnişidir’ dedi
2016 yılından bu yana Kandıra 1 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ yerel seçimlere ve Kobani Davasına dair PİRHA’dan Dilan Morsümbül’ün sorularını yanıtladı
- Uzun zamandır cezaevindesiniz, belki biraz da suskun görünüyor olabilirsiniz. Birçok kişi Figen Yüksekdağ’ın neler yaptığını merak ediyordur. Bu süreçte neler yaşıyorsunuz, nasılsınız? Kendinizi yalnız hissetme durumunuz var mı?
Tutukluluk süremiz yedi yılı aştı; elbette aktif siyasi faaliyet yürüten birisi açısından uzun bir süre. Tam da bu nedenle normal bir tutukluluk olarak değerlendirmiyoruz, siyasi rehine hukuku işletiliyor bizler için. Yani özel hukuk, savaş hukuku uygulamasıyla yüz yüzeyiz. Bütün bu süre boyunca sistematik biçimde hapishane ve yargı şiddetine maruz bırakıldık. Siyasi mücadelemizi neredeyse her gün mahkeme ve SEBGİS salonlarında verdik. Büyük mücadeleler ve kazanımlarla sembolize olan bir dönemin intikamını tutsak HDP-DEM’li siyasetçilerden almaya çalıştılar, hala da bu saldırganlık devam ediyor. Bizler de hem tarihi bir dönemin hem de güncel demokratik siyasetin gücünü, dirayetini, azmini korumak için elimizden geleni yaptık, yapıyoruz. Tabii bizim payımıza düşen görev ve duyarlılıklarla birlikte toplumun ve temel politik dinamiklerin demokratik siyasete, onun gücüne, birikimine, mücadele çizgisine ne düzeyde sahip çıktığı, duyarlılık seviyesinin ne olduğu da önemlidir. Maalesef bu noktada iyi ve yeterli bir politik düzey ortaya konulamadı.
7 buçuk yıl önce bir siyasi darbeyle gelen, seçilmiş halk temsilcilerinin tutuklanarak rehin alınması saldırısı konusunda yeterli ve birleşik tepki verilmemesi, bu yönelimin sürgit devamına yol açtı. Demokratik birikim ve mevzilerin kaybedilmesi, aşındırılması bir yanıyla rutinleşti ve demokratik siyasetin darlaşıp iddiasızlaşmasına sebep oldu. Biz tutsak siyasetçilerin kendi durumumuzdan çok dert ettiğimiz sorun budur. Diğer yandan biz tutsak kadın siyasetçilerin aktif mecralarda sesimizi daha fazla duyurma, daha görünür olma marjımız oldukça dar. Dışarıda aktif siyaset yaparken de benzer sıkıntılar yaşıyorduk; şimdi bir de hapiste olunca sınırlar, olanaksızlıklar, beşe-ona katlıyor. Hiçbir zaman bu duruma teslim olmadık ama arada bir sitem ettiğimiz, isyan ettiğimiz de yalan değil. Buna karşın gereken her durumda aktif sorumluluk alıp söz söyledik. Halklarımız, kadınlar ve partimiz adına pozitif etki yaratma enerjimizi sonuna kadar kullandık. Aktif siyasetin merkezi DEM Parti yönetimi ve Kadın Meclisi’dir. Bizler siyasi rolümüzü bu ana ekseni güçlendirmek, etkisini arttırmak biçiminde tarif ediyoruz. Bundan sonra da koşullar el verdiğince aynı rolü üstleniriz.
Temel hatlarını belirttiğim böylesi bir anlayış çerçevesi içerisinde düpedüz bir yalnızlaşma durumu yaşamıyorum elbette. Zaten siyasi iktidar yıllardır beni, bizleri yalnızlaştırmaya, özellikle de kadın siyasetçileri toplumun ve kamuoyunun hafızasından silmeye çalışıyor. Kendini yalnız hissetmek onların bu niyetine yol açmak olacaktır. Hapislik şartlarında ne kadar kolektif düşünürsen o kadar çoğul ve kalabalıksındır. Ben de öyle yapıyorum.
- Kobani Davası’yle ilgili siyasi iktidarın size karşı maskeli bir yargılama yaptığını ve yüzünü göstermeye cesaret edemediğini söylemiştiniz. Kobani Davası’nda çıkacak karara yönelik düşünceleriniz neler?
Siyasi iktidar mahkeme heyetleri ve yargı aracılığıyla bizimle hesaplaşıyor. Hiçbir zaman doğrudan, dürüst, mert bir siyasi yüzle karşımıza çıkmadılar. Baştan sona yalan ve kumpas üzerine kurulu bir davayla rehin alma siyasetini sürdürüyorlar. Kobanê davasının hiçbir aşamasında hukukla, hukukçularla muhatap olmadık. Karşımızda daima AKP, MHP, HÜDAPAR yani gerici faşizan koalisyonun şahikası olan Cumhur İttfakı vardı. Onlar tarafından seçilerek, özel olarak atanmış savcı ve heyet üyeleri de kimliklerini asla gizlemediler. Baştan beri yargı makamı gibi değil, özel savaşın infaz timi gibi çalıştılar. İddianame savcısı MHP’nin yargıdaki kadrolu elemanı olarak hareket etti. İddianame daha bize ve mahkeme heyetine ulaşmadan MHP sözcüsü içeriğini paylaştı, son olarak da yine aynı savcıdan Sinan Ateş suikasti faillerinin serbest bırakılmasını istedikleri kamuoyuna yansıdı. Yine önceki heyet başkanı dolandırıcılık çetesi kurma ve yönetmekten gözaltına alındı. İtirafçı olması ve istifa etmesi karşılığında serbest bırakıldı. Sayamayacağımız kadar çok hukuk rezaleti eşliğinde, sadece bizleri hapiste tutmak amacıyla devreye konmuş bir kumpas tezgahıyla yüz yüzeyiz.
19 Aralık 2023’te duruşmaya yüz yüze katılmak için Ankara’ya gittim, fakat davanın ilk gününden bu yana maskesini çıkarmayan heyet başkanının yüzünü yine göremedim. Pandemi bile geçmiş bitmiş ama iktidarın bize yönelik maskeli özel muamelesi bir türlü bitmemişti. Bu durumu 90’lı yılların derin devlet, özel savaş zihniyetine benzetiyorum. O yıllarda gözaltına alınanlar uzun sorgularda işkenceci polisleri görmesin diye gözleri bağlanarak kapatılırdı. Şimdi yargı kurumu siyasi iktidarın şiddet aygıtı olarak çalışıyor ve gayrimeşru işler yapanlar yüzünü kapatıyor. Aslına bakarsanız yargı kurumunun ve özel mahkeme heyetlerinin tamamı bir maske. Siyasi iktidarın verdiği işleri yapan ve saray şürekasının yargı kılığına girmek için yüzüne taktığı bir maske.
Gerçek böyle olunca Kobanê davasından hukuki bir sonuç, adil bir karar beklemiyorum. Zaten yok hükmünde, zorlamayla üretilmiş iktidarın elinde kılıç gibi kullanılan bir davadır. Artık sonuç aşamasına geldi ve ağır hapis kararlarıyla sonuçlandırma isteklerini gizleyemiyorlar. Bizler açısından verecekleri hüküm de hükümsüzdür. Tarihin hükmü ve halklarımızın, kadınların özgürlük, adalet mücadelesi asıl sonucu belirleyecektir.
- Önümüzde yeni bir seçim süreci var, DEM Parti’li seçmenler Genel seçim sonrası CHP’ye karşı güven eksikliği yaşıyor diyebiliriz. DEM Parti’nin yerel seçim sürecinde nasıl bir strateji uygulaması gerekiyor?
DEM Parti seçmeni bakımından belirleyici olan siyasi iradesinin araçsallaştırışmaması ve hakkının teslim edilmesidir. Bütün seçim süreçlerinde kilit ve belirleyici olan, bunun karşısında demokratik taleplerine saygı ve güven verici cevaplar isteyen bir toplumsal yapıdan bahsediyoruz. Bu sosyolojik gerçekliği seçim taktiklerine basamak olarak görürseniz sadece siyasal değil sosyal yabancılaşmaya da yol açarsınız. 2023 genel seçimleri sonrasında muhalefetin DEM Parti ile kurduğu ilişki böyledir. İstanbul başta olmak üzere batı metropollerinde DEM tabanı kendi iradesini de görmek istiyor. Doğal ve adil olan budur. Milyonlarca Kürdün ve her inançtan, ulustan emekçi sınıflardan DEM seçmeninin yaşadığı metropollerde yerel seçilmişler belirlenirken bu toplumsallığı dışta tutamazsınız. Eğer böyle bir demokratik uzlaşı gelişirse güven tesis edilebilinir.
DEM Parti’nin batıda kendi adaylarını çıkararak aktif bir seçim faaliyeti yürütme ihtiyacı da, hakkı da vardır. Eğer demokratik ve tatmin edici bir kent uzlaşısı sağlanamazsa DEM’in batıda kendi adaylarıyla seçim yarışına girmesi ciddi bir ihtiyaçtır. Tabanımızda bu yönlü taleplerin ağırlığı ise sır değildir. Kitlemizi aynı hedef etrafında kenetlemek partinin genel, güncel gelişim stratejisi bakımından da hayati önemdedir. Sonuçta nihai kararı delegelerimiz, parti yönetim kurumlarımız ve DEM kolektifi verecek. Her durumda halkımız partisinin iradesi etrafında en sağlam şekilde birleşmelidir. Gerek iktidardan, gerekse de bir kısım muhalefetten gelen tasfiye operasyonlarına duruşuyla ve siyasi faaliyete katılımıyla cevap vermelidir. Yerel seçim stratejisinin öncelikli hedefi iki kez kayyum atanarak gasp edilen belediyeleri geri almaktır. Tepeden siyasi darbeyle atanan kayyumları halkımız demokratik direnişiyle ve seçimle görevden alacaktır. Seçimle iş başına gelmeyen, halkın iradesini hiçe sayan ve siyasete karşı yılmadan bıkmadan toplumsal hakikati göstermeliyiz. Yerel seçimler bu bakımdan bir toplumsal hakikat ve onur direnişidir. Başta belediyelerine el konulan Kürt halkı olmak üzere Türkiye halklarının bu irade sınavından başarıyla geçeceğine inanıyorum.
- DEM Parti, EMEP, SMF, TİP, EÖC ve Partizan 31 Mart yerel seçimlerine Dersim’de ittifak olarak gireceklerini kamuoyuna açıkladılar. Bu kararı asıl değerlendiriyorsunuz?
Doğru olan da halkçı, emekçi, kadın özgürlükçü temelde güç birliğinin sağlanmasıydı, bu noktaya gelinmesi memnuniyet vericidir. Dersim devrimci-demokratik mücadele, halkların ve inançların eşit yurttaşlık, özgürlük hareketi bakımından önemli ve tarihsel bir merkezdir. Bu ağırlığın yüklediği sorumluluğa uygun davranmak önceliklidir. Diğer yandan kamuoyunca bilindiği gibi DEM Parti’nin, yani önceki dönemde HDP’nin kayyum saldırısıyla elinden alınan belediyelerinden birisidir Dersim. Belediye eşbaşkanları hala tutsak. Eşbaşkanlardan birisi olan Nurhayat Altun’la 7 buçuk yıldır burada birlikte yatıyoruz. Bu kadar saldırıya maruz kalan, ödediği bedel bitmeyen bir partinin kayyum darbesine yanıt vermek ve adaleti, halk iradesini, yeniden tesis etmek gibi bir isteği ve hakkı vardır. Bütün emekçi solun, demokrasi güçlerinin bu doğal hak ve iradeye saygı duyarak yanında durması, karşısına çıkmaması gerekir. Adil ve etik olan budur. Dersim emek özgürlük ve demokrasi güçlerinin, sosyalist hareketinin reel siyaset rüzgarına kapılmadan dönemsel ve taktik beklentileri esasa ikame etmeden tarihsel rolüne uygun tutum geliştirmesi gerekiyor. Yaylım ateşi altındaki bir halkın iradesiyle birleşme tavrı bu tarihsel rolün alamet-i farikasıdır.
HABER MERKEZİ