Yeni gökdelenler inşa ediliyor, yerin hem yedi kat altına hem de bulutlara doğru yükselen! Yirmi, otuz katlı, akıllı mı akıllı gökdelenler! Kapitalizmin ayrımcı, eşitsiz ve hiyerarşik yapısını, yepyeni gökdelenler ile çevresinde kalmış küçük, mütevazı ve fersude (eskimiş, yıpranmış) binalar çok iyi temsil ediyorlar. Yeraltından yükselen sesler, çığlıklar, notlar, gökdelenlerin tepesine nerdeyse hiç ulaşmıyor. Yukarıdan gelenler ise giderek yükselen ezan sesine karışan ağır ceza talimatları! Herkes sussun! Siyaset sadece benim işim! diyor iktidar! Ne var ki fersude binalardan yükselen sesler kentin içinde muazzam bir homurtu ve uğultu yaratıyorlar. Yeni elitler ise bundan rahatsız! Bu sesleri bastırmak için inanılmaz yollara başvuruyorlar.
Öyle ya Ak Parti eski günleri savunuyor görünse de canı pahasına benimsediği neo-liberalizmin politik hattında yeni İslami yordamları uyguluyor. Giresun halkını denizden koparan duble yollar, ormanları ve dereleri tahrip eden HES’ler, insanları yerinden eden TOKİ binaları, özelleştirildiği için çalışanları işsiz kalan SEKA kâğıt fabrikası hepsi yeni! Covid-19 günlerinde, Giresun’da yaşanan selin yarattığı öfkenin AK Parti’ye dönmemesi için binlerce insanı mitinge çağıran ve fütursuzca virüsle karşı karşıya getiren politika da yeni!
Bürokrasi de gökdelenleşti. Saray bir yenilik, Türk tipi başkanlık da öyle! Sarayın, danışmanların, üst katların onayı olmaksızın bürokraside işler yürümüyor. Tabanda korku, sinizm, köşe dönmecilik, emeklilik ve istifa arzularıyla birlikte yol alıyor. Kimse geleceğe umutla ve güvenle bakamıyor.
Sokaklar ve sosyal medya sınır ihlallerinin olduğu sahalar! Fersude sokaklar ve sosyal medya gökdelenlerin tepesindekiler ile yeraltındakilerin gerilimli karşılaşmalarını sağlıyorlar. Hasbelkader gökdelen insanları ile fersude insanlar karşılaştığında sorun yaşanıyor, en azından İçişleri Bakanının gözünde! Diyor ki Barış Atay fersude bir tiptir. Milletvekili olmasaydı bizim suç hedeflerimizden bir tanesidir. Siyasal iktidar itiraf ediyor: Milletvekili değilseniz İpek Er’in tarafında olmak suç hedefi olmanız için yeterli bir nedendir. Ne var ki milletvekili olsanız da, olmasanız da karanlık bir sokakta şiddetin türlü yüzleri ile karşılaşabilirsiniz, Barış Atay gibi.
İçim sızlayarak anımsıyorum İpek Er’i; sosyal medyanın gürültüsü içinde adı olmayan bir kadın. Küçük yaşının masumiyetiyle sevmiş, sevildiğini sanmış, sevdiğini aramış, ama Musa Orhan’da cisimleşen militer erkek kötülüğünün cinsel şiddeti ile karşılaşmış bir genç! Yaşanan şey, beyaz kadının ifade ettiği bir pornografi değil! Selahattin Demirtaş’ın Seher’indeki çarpıcı hikâyenin bir benzeri! İpek erkeğin ihanetine, ırkçı ve cinsiyetçi geleneklere, aile kurumu ve toplumun acımasız ahlaki yargılarına, haksız bir suçluluk duygusuna, erkeğin cezasızlığına dayanamayarak kendini öldüren genç bir kadın. Her ne yaşamış olursa olsun, İpek’e daha etkin destek vererek yeni baştan başlayabileceği yaşam koşullarını oluşturabilmeliydik.
İnsanlığın ve adaletin yok edilmesi üzerine kurulu bir siyaset ve yaşam tarzı sürdükçe hemen hemen herkes fersude tiplerdir, dolayısıyla suç hedefidir. Hayatının kaybından çok anlamın yok olmasını istemeyen Ebru Timtik de Bakana göre fersude bir tiptir. Yalancı tanık ifadeleriyle ‘terör örgütü’ üyesi olduğu iddia edilen, 13 yıl 6 ay ceza alan, adil yargılanma talebiyle ölüm orucuna giren ve yaşamını yitiren Ebru’nun fotoğrafının asıldığı İstanbul Barosu şiddetle kınanıyor Bakan tarafından! Ama Paris Barosu Tahir Elçi’yi, Ebru Timtik’i ve Aytaç Ünsal’ı onursal üye yapıyor. Türkiye’nin sanatçısı Zülfü Livaneli, Ebru’nun göz göre göre ölümü bu ülkede insanlığın, adaletin, vicdanın ölümüdür diyor. Siyasal iktidarın büyük sorumluluğunun olduğu katliamlarda, Ebru gibi, örneğin Soma’da işçilerin, Çorlu tren katliamında yaşamını yitirenlerin, Kanun Hükmünde kararnamelerle (KHK) haksız ve hukuksuz biçimde işlerinden edilenlerin yanında olanlar kolayca suç hedefi haline getirilebilirler.
Bürokratik gökdelenin tepesinden gelen ceza talimatları, ilk elden Kürtleri ve Kürt-oluşun içinden geçenleri vuruyor. Kayyum atamalarıyla Kürtlerin yoğun yaşadığı kentlerde seçmen iradesi tanınmıyor. Yok hükmünde kabul ediliyor adil yargılanma hakkı! Yasal bir parti olan HDP gün geçmiyor ki suç hedefi haline getirilmesin! Abdullah Öcalan cezaevinde tecrit altında, HDP’nin eş genel başkanları Figen Yüksekdağ ve üçüncü cumhurbaşkanı adayı da olan Selahattin Demirtaş ve milletvekilleri cezaevindeler. Binlerce Kürt siyasetçisi sadece siyaset yaptığı için rehineler.
Artık ayrımlar çok net! Türkiye sınıfsal, toplumsal cinsiyet, etnik ve inanç bağlamında iktidara itaat edenlerle itaat etmeyenler olarak bölündü. İtaat edenler için bir ödül makinesi işliyor. Kendi içinde gelir ve servet; şan, şöhret, tanınma pastasından en çok pay alanlar, az pay alanlar, kırıntıları alanlar ve hiç pay almayıp sadece sessiz kalanlar olarak ayrışıyorlar. İtaat etmeyen fersude tipler için de sıkı bir ceza makinesi işliyor, hem hukuk yoluyla hem de hukuka paralel işleyen keyfi yapılanmalarla!
İktidar her alana savaş açmış durumda! Barış için çağrıya en çok bu dönemde ihtiyaç var. Çağrıya karşılık vermeye de… Yaşar Kemal’i yeniden duymalıyız: Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa, şimdi en güzel şiir, barıştır.