Sadece DAİŞ eliyle yürütülmedi bu ferman. Hegemonik güçler çıkarları için toplumu teslim almaya çalışıyorlar… Şengal’de bir anne dedi ki ‘Kızım asıl ferman bu değil. Pêşmerge elimizden su içmediğinde sessiz ferman yaşanıyordu’
Berfîn Hêzîl
Saddam önce çok vahşi bir siyaset yürüttü, Êzidîleri dağlardan koparmak için. İkinci yöntemi ise işkence, idam, katletmeden sonra Êzidîlere yer verildi. En hassas olan kelimeyi yasakladı. Kimliklerinde dinsiz yazısı yerine “Yezidî” yazısı yazıldı. Bilinçli olarak bu yazıldı. “Yezidî” de yanlış bir kelimedir. Bunun gerekçesini de Arapça’da “E” harfininin olmamasından dolayı “Yezidî” yazdıklarını belirtmişler. Bu da toplumu birbirine kırdırmak için yapıldı. Ters yüz edilmek istendi. Bir yandan öldürüyor diğer yandan tutukluyor. Toplum dağdan koparıldıktan sonra savunmasız kaldı. Denize düşen yılana sarılır misali Êzidî toplumu da öyle oldu. Toplum savunmasız kaldı.
Her şeyleri alındı
Suriye Baas rejimi ise daha farklı yaklaştı. Dinsiz yerine kimliksiz bıraktı toplumu. Êzidîler en fazla toprak parçasına sahipken, rejim bu toprakları ve ellerindeki her şeyi onlardan zorla aldı. Irak’ta da yine halkın elinden her şeyleri alındı. Duhok’a bağlı Dasın bölgesi Êzidîlere aitti. Çok dar bir yeri Êzidîlere vermişler. Şêxan’ın inşa edildiği daracık yeri Ezîdîlere bırakmışlar. Onun dışındaki diğer yerleri onlardan almışlar. Şexan’da gizlice Müslümanları yerleştirmişler. Duhok’un Dasin bölgesi aslen Êzidîlerin. Musul Ovası’ndan başlıyor Duhok’tan çıkıyor. Hepsi Êzidîlerin topraklarıydı ve bu yerler ellerinden alındı. Daracık bir yerde sınırlandırıldılar. Şengal o kadar büyük ki Musul’un ilçesi yapmışlar. Şengal’in bir köyü bir il kadar büyüktür. Bütün o bölge Musul’a bağlıdır. Hiçbir zaman bağımsız olmadı sürekli bir yerlere bağlanmış ama sahipsiz de kalmış. Bir yandan kimliksiz, bir yandan dinsiz, bir yandan topraklarından göçertilmiş. Almanya da hemen Êzidîleri Almanya’da topladı. Beyaz soykırım uyguladılar. Ermenistan, Gürcistan, Kırmızı Kürdistan adıyla kandırıldılar. Daha sonra yoksul bırakıldılar. Bu şekilde sürekli bir göç dalgası yaşadı. Hala din kurumunun etkin ve din adamları ne derse toplum oraya doğru gidiyor. Din adamları dışında hiçbir öncüleri yok. Bu yaşananlar toplumu savunmasız bıraktı. İktidarın elinin altında başları sürekli bıçak altında tutuldular. Kurbanlığa hazır bir toplum. Êzidîler bu halde bırakıldı.
Şengal stratejik
Aslında hala cevap verilmemiş sorular var. Üzerinden altı yıl geçti. Şengal askeri olarak en stratejik yerdir. Musul’dan sonra Musul ve Raqqa arasındaki en stratejik yer bence Şengal’dir. Cezaa’ya, Koçer’e bakıyor. Hem Rojava’yı ele geçiyorsun bir nevi. hem de DAİŞ için Şengal daha stratejik. Raqqa ve Musul arasındaki bağ açısından daha stratejik.
Sırtı Rojava dayalı, yüzü Musul ovasına dönük. Her açıdan kendini savunabilirsin. Ferman gerçekleştiğinde bir dağda 12 HPG’li vardı. Ama DAİŞ’i orada kırdılar. Eğer DAİŞ Çilmêran’da olsaydı HPG olmasaydı asıl ferman o zaman yaşanacaktı. Ferman amacına ulaşacaktı. Çilmêran yüksektir, bütün ova ayaklarının altında. Hedefini çok iyi vurabilirsin.
KDP Şengal’i sattı
Bana göre herkes kendi çıkarlarına göre bu toplumu kullanmış. Ekonomik, siyasi çıkarlara göre kullanmışlar. Saddam’ın ardından KDP Êzidî toplumuna çok ağır baskı uyguladı, çembere aldı. Kendi çıkarları doğrultusunda Êzidî toplumunu en fazla kullananlardan biri de KDP’dir. Hewler’i korumak için KDP, Şengal’i sattı. “Orası DAİŞ’in olsun. Zaten Êzidîler bizim değil” diyor. Binlerce peşmerge Şengal’de vardı. Bir peşmerge bir tane mermi patlatsaydı. 20 bin pêşmerge sadece Şengal’de vardı. Bir pêşmergenin bile parmağı kanamadı.
Êzidîlik kadim köktür
DAİŞ savaşı başlayınca Musul 10 Haziran’da düştü. Ondan sonra ilerlediler. Türkiye’de azınlıklar Ermeniler, Rumlar, Çerkezler yok edildi, Kürtler aynı politikaya maruz kalıyor. Ortadoğu’da azınlıkar aslında zenginliklerdir. Bütün farklı dinler ve diller burada doğmuş. Asuriler, Süryaniler, Ermeniler sürekli bir yok etmeyle karşı karşıya kaldılar. Hiç rast gele olmadı. Tarihi kökten kaldıran saldırılardı. Tarihi ve Ortadoğu demografyasını ortadan kaldırdılar. Êzidîler kadim bir köktür. Kürtler hepsi Êzidîydi. Sözle söylemek yetmiyor. Bu bir gerçekliktir. Êzidîlik Ortadoğu’nun en kadim köküdür. Sadece Kürtler için değil, bu topraklar için de aynı şey geçerli. Özgürlük isteyen, direnişçi bir toplumdurlar. Hiçbir zaman iktidarla bir olmamışlar. O kök Şengal’de kalmıştı. En büyük yer Laleş’tir. Peki neden Şengal diyoruz? Çünkü Şengal her yerden daha eskidir. Tarihsel olarak her yerden eski ve köklüdür. Altın Hilal Şengal’in etrafından dolaşıyor. Askeri olarak düşünürsek Şengal’de herkesin çıkarı olsa da ondan ziyade Şengal demografyasını değiştirmek isteyen kapitalist güçlerin hedefi de kökü yok etmek. Ortadoğu’da kök salan bu gerçeklik hiçbir şeyi kolay kolay kabul etmez. Hazmetmiyor. Hangi iktidar olursa olsun. Bu kadim tarihselliği ortadan kaldırman gerekiyor ki iktidarını hakim kılabilesin.
Sessiz ferman vardı
21. yüzyılın başlarında hegemonik güçler stratejilerini yeniliyor. Bu stratejiye göre daha sert yöneldiler. Bundan 1500 yıl öncesine gittiğimizde ancak bu kadar ağır bir baskı görebiliriz. Bizim kuşaklar bu katliamları ve yaşananları sadece sözlü olarak masallarda dinlediler. Ama hiçbir zaman gözleriyle inanmadılar. Sadece bir masal gibi herkesin kulaklarında kalmış. Yüz yüze kaldığımız trajedi, insanlığın yaşadığı bir trajedidir. En son örneği Şengal’dir. Bu trajediyi sadece Êzidî toplumunun yaşadığı bir trajedi olarak ele almamak gerekir. Ortadoğu’ya hakim olmak isteyen hegemonik güçler, neden yıllardır ulus devletleri burada istedikleri biçimde kuramıyorlar? İki yüz yıldır burada ulus devleti inşa edemiyor hegemonik güçler. Çünkü toplumun bir ahlakı var. Toplumsal ahlak bunu kabul etmiyor. Sadece toplumsal bir kırımla yüz yüze gelmedik. Sadece DAİŞ eliyle yürütülmedi. Hegemonik güçler çıkarları için toplumu yok etmeye çalışıyorlar. İlk kez herkesin gözü önünde bu kadar tekniğin geliştiği bir dönemde böylesi bir katliam yaşandı. O kadar körlük olmuştu, kimse bir şey görmüyor. DAİŞ gittiği her yerde sadece işgal etmemiş öyle bir iz bırakmış ki bin beş yüz yıl ondan söz edebilirsin. Kobanê’de, Şengal’de, Musul’da iz bıraktı. İz ise korkudur. Öyle bir korkudur ki bir daha başını kaldırmamak içindir. DAİŞ gelmeden her yer düşüyordu. Sadece Kürtler direndi. Direniş sadece Rojava ile sınırlı kaldı. Devletler DAİŞ’e teslim oldu, toplum teslim oldu. Şengal’de bir anne dedi ki “Kızım asıl ferman bu değil. Pêşmerge elimizden bir bardak su içmediğinde sessiz ferman yaşanıyordu. Bu ferman sesli geldi. Sessiz ferman bir bardak su verdiğimizde su içmezlerdi. Diyorlardı ‘haramdır’. Onlar benim için nasıl kan dökebilirdiler, direnir ve beni savunabilirdi.” Çelişkiye bak. Toplum sisteme karşı inançsızdır. Ama ona rağmen sisteme tekrar tutunmak zorunda kaldı. Çelişki bu kadar göz önünde. Burada da bir trajedi var. Köke dönmemiz gerekiyor. O ananın ne söylediği benim için daha anlamlıydı. Benim için başka bir izdi. Ferman önce sessiz gelmişti.
Üç aşama
Üç aşamalı düşünmek lazım. Birincisi DAİŞ sesli bir şekilde geldi. Yani daha önce belliydi geleceği. Haziran’dan sonra toprak adeta sarsılıyordu. Teknik sayesinde vahşetini çok iyi yansıyordu. Gizli hiçbir şey yoktu ve dünyanın gözü önünde yapıyordu. Kafa kesmekten tutalım her şeye kadar. Birinci aşamada DAİŞ gelirken, pêşmergenin kaçması ve altın tepside DAİŞ’e sunulması. O anda eğer 12 HPG’li olmasaydı, halkı dağlara doğru çıkarmasaydılar asıl ferman orada yaşanacaktı. HPG halkı dağlara yerleştirdi ve onları savundu. DAİŞ’in dağlara yaklaşmasına dahi izin vermedi. Ferman bir aşamaya kadar gerçekleşti. Birinci aşamada HPG’nin halkı dağa çıkarması ve onları savunmadır. İkincisi; YPG ve YPJ koridor açtı. Rojava Şengal’in arkasındaydı. Rojava Şengal’e aktı. Halkı özgürleştirdi. Dağları, ovaları, köyleri DAİŞ’ten özgürleştirdi ve temizledi. İkinci aşama buydu. Üçüncü aşama; Halk Şengal’e geri döndü ve yeniden kendini toparladı. Yeniden inşa etti. YJŞ, YBŞ’i kurdular. Derîk’te bulunan Newroz kampında kalan Êzidîlere çağrı yapıldı. İmkanları olmadığı halde Şengal’e döndüler. Üçüncü aşamada Şengal’in DAİŞ’ten temizleme hamlesi başlatıldı. Üçüncü aşama en uzun aşamaydı. Bir yıldan fazla sürdü. Dağlardan ovaya indiler ve Şengal’i kurtarma hamlesi o zaman başlatıldı. Diğer yandan da halkın toparlanması ve örgütlenmesi de sağlanıyordu. Dar bir savunmayla, dini yaklaşımlarla sınırlı kalırsa her daim yok olmayla yüz yüze kalacak. Kendini savunma esas olarak kendi askeri gücünü oluşturmaktır, kendi öz siyasi gücünü oluşturmaktır, kendi toplumsal dinamiklerini oluşturmaktır, öz ekonomi gücünü oluşturmaktır. O nedenle temelden bir inşaya başladılar. İnşa başlayınca kendisinin farkına vardı. İnancın farklılığındır doğru. Ancak sadece bu yetmiyor. Dinin sadece senin farklılığını oluşturmuyor. Toplumu öyle bir hale getirdiler ki sadece dine bağladılar. Kadim bir toplumdur zaten. Kürt oluşunun köküdür aslında. Farkılılığı zaten Kürtlüğüdür. Eğer doğru eğitmesen, doğru örgütlemesen bu yeterince kendi kendisiyle yüzleştiriyordu. Birinci aşama çok hızlı yaşandı. İkinci aşama da çok hızlı gelişti. Ancak üçüncü aşama inşadır, o da en uzun aşamadır. Bu en önemlisiydi. 20 bin insan Şengal dağlarında kaldı ve orada kendini örgütledi. Partisini ilan etti. Toplumsal, siyasal ve askeri, kültürel olarak kendini eğitti. Bunlar hızla geliştirildi. Asıl ferman beyaz soykırım yani beyaz fermandır. Kuzey Kürdistan’da yaşayan Êzidîler, beyaz soykırımla yüz yüze. Almanya’dakiler de aynı. Şengal’den Türkiye’ye göç edenler hepsi Almanya’ya göç etti. Bu bir anlaşma ile yapıldı. Bu ferman yaşanmadan önce bir devletler arasında bir anlaşma yapılmıştı. Şengal’in boşaltılması planlanmıştı. Beyaz bir fermandan geçirileceklerdi.
Kürtler kendini yargılamalı
DAİŞ’in ve devletlerin uygulamaları arasında hiçbir fark yok. Sadece yöntem farklılığı var. Asıl şuan yaşanan sessiz soykırımdır. Bu da 74. Fermandır. Bunun farkında olunmalı. Kürt toplumu ve Êzidî toplumu bunun farkında olursa bunun önüne alacak. Altı yıl geçti. Bu süreç içinde hala kanayan bir yara var. O yara hala kabuk bağlamadı. Çünkü hala bunun bir özeleştirisi verilmedi. Altın tepside bu kadim toplumu Êzidîleri, DAİŞ’e sunan KDP var. Yirmi bin pêşmergenin bir mermi bile patlatmadan kaçışı ve toplumu ortalıkta bırakması var. Hiç kimse bunlardan özeleştiri almadı. Eğer bir özeleştiri istenmezse her an onu zaten katledersin. Özeleştiri istenmezse o toplumu anlayamazsın, birlik ve dayanışmayı da sağlayamazsın. KDP hala Êzidî toplumuna teslim olmayı dayatıyor. Zaten sen katletmişsin. Daha ne istiyorsun. Hala da o toplum üzerinde söz sahibi olmaya çalışıyor. Hala elinde bir koz olarak elinde bulunduruyor. İsteyince parayla satın alıyor, isteyince uçaklarla katlediyor, Türklere satıyor, Irak eliyle katlettiriyor. Yarası hala kanayan bu topluma şifa bulunmadı. Çünkü kendi şifasını kendisi bulmalı. Bu yaşanan trajedi, bir insanlık trajedisidir. Bir insanlık özrü gerekiyor. Büyük yargılamalar gerekiyor. Kürtler herkesten önce kendini yargılamalı. Sonra büyük mahkemeler kurulmalı ve yargılamalar yapılmalı. Küçüğünden başlamasak dünyadan nasıl başlayacağız. Şengal’in istediği statü, özerk statüdür. Bu statü Kürtler tarafından kabul edilmezse dünya nasıl kabul edecek? Uluslararası kamuoyu da bunu bir koz olarak kullanıyor. Ne Irak özür diliyor, ne Federe Kürdistan. Ne uluslararası kamuoyu özür diliyor. Altı yıldır tek başına kalmış. Kendini örgütlüyor, askeri gücünü kuruyor. Kendini örgütleyemezse yok olmayla yüz yüze geleceğini anladı. Bütün bu oynanan oyunları kısmen de olsa anlamış durumda. Önemli olan budur. Kürtler bunu anlamış mı o konu muamma. Çünkü Kürtler Barzani’ye Êzidîlerden özür dilemesi için baskı yapabilirdi. Barzani’den hesap isteyebilirdi. Kürtlerin buna gücü yeter. Kürtler nasıl hesap isteyeceğini biliyor. Ama yapmadı. Maalesef. Benim için bu bir yaradır.
BİTTİ
*Birinci bölüm için tıklayınız