Savunmalar dikkatle incelendiğinde ideal olarak ortaya koyduğu politik ve ahlaki toplum esasında felsefi bir toplumdur. Felsefeyi özgürlüğün şartı olarak ele alır
Rüstem Barin
Sömürge psikolojisidir, bazen sömürge hukukuna göre bile suç olmayan meselelere illegal bir mevzuymuş gibi yaklaşmak. Sen suç olduğunu düşünürsen, faşizm de havalara girer, sıkıştırdıkça sıkıştırır. Ev baskınlarında hiç alakası olmayan kitapları almaları, topluma “sakıncalı kitapları aman okuma, evde bulundurma” baskısıdır. Yoksa o kitaplardan suç çıkarmak mevcut hukuka göre bile mümkün değil.
Özellikle Abdullah Öcalan’ın yazdığı savunmalardan oluşan beş ciltlik Demokratik Uygarlık Manifestosu son yıllarda sanki örgüt üyeliği delili gibi gösterilmeye, öyle bir algı yaratılmaya çalışılıyor. Aslında bu uygulamalar mevcut tecridin farklı bir biçimidir. Eylemlerde Öcalan lehine sloganlarda devletin refleksi yine tecrit ile alakalıdır. Yoksa Biji Serok Apo sloganı bile suç değildir. Suç olmadığı ortada ama algısı faşizme yetiyor. Çünkü bu algı yurtsever halkı savunmalar aracılığı ile Öcalan’ı daha derinden anlamayı engelliyor. Halbuki bu algının etkisi altına girmemek ve hukuku zorlamak en doğrusu. Kazanılmış hukuki mevzileri sonuna kadar savunmak en toplumcu refleks olmalı.
İşte yine Yeni Yaşam gazetesinde haberi geçti, Yargıtay 3. Ceza Dairesi, yerel ve istinaf mahkemelerinin Öcalan’ın Savunmalarını bastığı gerekçesiyle örgüt propagandasından Amara Yayınevi Kurucusu Rıdvan Sain’e verdiği 2 yıl 6 ay ceza kararını bozdu. Yani sömürge hukukuna göre bile bu kitapların hiç yönden suç teşkil etmeyeceği Yargıtay’ca netleşti.
Hal böyleyken bu denli önemli felsefi ve sosyolojik eserlere sırf güvenlik gerekçesiyle uzak durmak özel harbin etkisi altına girmek anlamına gelir. Esas yapılması gereken bu kitapları okumak anlamak tartışmak için her zemini kullanmak. Türkiye ve Kurdistan’da eğer sosyoloji ve felsefe ile ilgileniyor ama Öcalan’ın kitaplarıyla tanışmamışsan bu gerçek anlamda büyük bir eksikliktir. Çünkü Öcalan Hegelcilikten Marksizme kadar birçok felsefi paradigmayla hesaplaşırken esasında yöntem olarak felsefenin kendisine inanılmaz bir rol biçiyor. Savunmalar dikkatle incelendiğinde ideal olarak ortaya koyduğu politik ve ahlaki toplum esasında felsefi bir toplumdur. Felsefeyi özgürlüğün şartı olarak ele alır: “İktidarlaşmış bilime karşı felsefeye dönüş özgür toplumun çıkış noktası olacaktır.”
Bu açıdan baktığımızda Öcalan’a uygulanan tecrit bir yönüyle de dinci faşizmin felsefe ile hesaplaşmasını içerir. İktidar faşizmle bütünleştikçe tecridi ağırlaştırıyor. Çünkü Öcalan şahsında bir halkın felsefi uyanışını bastırmak istiyorlar. Haliyle demokratik yurtsever çevrelerin tecride karşı sesini yükseltmesi felsefe ve özgürlükten yana tavır almasını da içerir.