Irak Federe Kürdistan Bölgesi’nde bugün seçimler gerçekleşecek. 25 Eylül 2017’deki Bağımsızlık Referandumu’nun ardından sandık başına giden halkın beklentisi birlik olurken, hakim parçalı siyasete çözüm bulunması ağır basıyor
Hüsranla sonuçlanan Bağımsız Referandumu sonrası Federal Kürdistan Bölgesi’nde 30 Eylül’de sandık başına gidilecek. Ancak seçim heyecanı içerisinde görülmeyen bölge halkı, rant için birbirleriyle uğraşıp, Irak ve diğer devletlere karşı iradesiz kalan çok parçalı siyasete son verecek birlik arayışında.
Federe Kürdistan Bölgesi’nde yaşayan halk, 25 Eylül 2017’de yapılan ve yüzde 95.3 oranında “Evet” çıkan Bağımsızlık Referandumu sonrası yaşananların ardından yeni yönetimi seçmek için yarın yeniden sandık başına gidecek. Kasım 2017’de yapılan Irak Cumhurbaşkanlığı ile birlikte yapılması planlanan bölge seçimi, referandum sonrası Irak ordu güçlerine bağlı Haşdi Şabi’nin Kerkük ve diğer bazı bölgelere saldırıp, işgal etmesi nedeniyle ertelenmek zorunda kalındı.
3 milyon 88 bin kayıtlı seçmen, 30 Eylül günü sandık başına giderek 673 aday için oy kullanacak. Yekgirtuya Îslamiya Kurdistanê (Yekgirtû) ve Kürdistan İslami Hareketi’nin (Bizutnewe) “İslah Koalisyonu” ittifakı ile gireceği seçimlerde 30’u aşkın parti tek başına yarışacak.
Partiya Tevgera Azadî’nin (Özgür Hareket Partisi) ise, Bağdat ve Federal Kürdistan Bölgesi kanunlarına göre resmi statüye sahip olmasına rağmen, “parti yasalarına göre hareket etmediği” gerekçesiyle Federal Kürdistan Bölge Mahkemesi tarafından seçime girmesi engellendi.
Yolculuk Amediye’ye doğru
Sandık başına gidilmesine oldukça kısa bir süre kala seçim atmosferini gözlemlemek için yeni tanıştığım iki gazeteci ile Duhok’tan Amediye beldesine gitmeyi kararlaştırdık. Bu yolculuk boyunca Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) sürekli bombaladığı, peşmergelerin noktaları yakınında askeri üs ve MİT karargahlarının kurulduğu Bamerni, Şiladizê, Diyana ve Ranya’ya uzanan köyleri görmek ve oralarda yaşayan insanların seçimden ne beklediğini anlamaya istedik.
Sürücüye dair uyarı
Gittiğimiz ilçe garajında yaptığımız kısa bir pazarlıktan sonra bindiğimiz araçla Amediye’ye doğru yola koyulduk Yola çıkar çıkmaz araç sürücüsü, yönelttiği sorularla hem bizi tanımak, hem de mevcut yönetime nasıl baktığımızı çözmek istiyordu. Tecrübeleri ile bu soruları cevaplamama müsaade etmeden arkadaşlarım, beni sürücünün niyeti konusunda uyardı. Bizden istediği yanıtları alamamasına rağmen şoför bir ara sözü yapılacak seçime getirdi. Bağımsızlık referandumundan sonra artık seçimlerin hiçbir heyecanı kalmadığını ifade ederken yaptığı eleştirileri, KDP’nin kalesi denilebilecek bölgede yöneltmesi dikkatimi çekti.
Ancak gazeteci arkadaşlarımın “Buradaki tüm şoförler asayiş ve peşmerge güçleri içindeki gizli birim çalışanlarıdır. Senin partiye (PDK’ye) karşı olup olmadığını bu şekilde anlıyorlar ve sonra da başın beladan kurtulmuyor” uyarısıyla, sohbete girmekten uzak duruyorum.
Türk medyasına koruma
Yolculuğumuz sırasında bir peşmerge ile basın aracına da rastladık. Bir yerde durmuş fotoğraf makineleri ve kameralarıyla çekim yapıyorlardı. Bunların Anadolu Ajansı (AA), Doğan Haber Ajansı (DHA), BBC, A Haber, Habertürk çalışanları olduğunu belirten arkadaşlarım, aylardır yanlarında peşmerge korumaları ile her yeri dolaştıklarını anlattı.
Türk basınına serbest
Yolumuza devam edip vardığımız Amediye girişindeki arama noktasında durduruluyoruz. İndirildiğimiz araç aranmaya başlanıyor. Kolluk görevlileri ile bizim yerimize şoför muhatap oluyor. Kimliklerimiz alındıktan sonra bekletilirken, güneşten korunmak için güvenlik kulübesinin yanına ilişiyoruz. Uzun bir süre bekletilmemize rağmen, kimse ne için beklediğimize dair bir şey izah etme gereği duymuyor. Seçim arifesinde güvenliğin üst düzeye çıkarılmasını normal karşılıyoruz, ancak dikkatimizi bizim araçla birlikte diğer iki aracın dışında hiçbir aracın durdurulmaması çekiyor.
Biraz sonra üzerinde büyükçe Anadolu Ajansı (AA) logosu olan bir araç, durmadan arama noktasından geçip gidiyor. Onu bir süre sonra Türkiye’den gelen gazetecileri taşıyan üç araç takip ediyor. Yolun kenarındaki tepeye çıkan gazeteciler, buradan çekim yapmayı sürdürüyor.
Kürde yasak
Selehaddin kentinden hakkımızda gelecek bilgi nedeniyle bizleri beklettiğini ifade eden görevli, bir süre sonra “Sizi geri çevirmek zorundayız” deyip, bu konuda ne soru kabul edeceklerini ne de tartışmaya girmeyeceklerini söylemekle yetindi.
Diğer gazeteci arkadaşlarımın “Ya biz Kürt gazetecileriz. Biz Duhoklu, bu arkadaş da Bakur Kürdistan’dan gelen Kürt gazeteci. Bizi bırakmıyorsunuz ama her gün yayınlarında Kürtlere hakaret eden, küfür eden gazetecileri bırakıyorsunuz” sözleriyle giriştikleri ısrara rağmen sonuç nafile, geçemiyoruz.
Ben bu tür engellemelere alışkın olsam da, yol arkadaşlarım içerlenip, kızıyor. “İşte bu ülkeyi, bağımsız Kürdistan yapacağız dediniz, getire getire bu hale getirdiniz” şeklindeki serzenişleriyle aracımıza geri dönüyoruz.
Kimliklerimizi alıp direksiyon başına geçen şoförümüz ise, “Yolda size bahsettiğim sorunları, eleştirileri niye yaptığımı anladınız mı şimdi?” diyerek, ısrarla yaşadığımız olay karşısındaki tepkimizi öğrenme çabasında.
‘Ülkemiz yeniden işgal ediliyor’
Duhok’a geri dönerken su içmek ve biraz hava almak için yol kenarındaki bir çeşmede duruyoruz. Bizim gibi su içmek için duran 3 kişi daha var. Birinin Duhok Üniversitesi’nden Ziraat Mühendisi, diğer iki ikisinin sınıf öğretmeni olduğunu öğreniyoruz. Yaptığımız sohbette her üçü de Türkiye’nin aylardır Bradost bölgesindeki köyleri, dağları bombalamasından rahatsız. Yine Kerkük meselesinde YNK ve KDP başta olmak üzere 5 büyük partinin sadece iktidarı düşünmeleri, yaşanan krizlere çözüm arama yerine tüm değerlerin başta Türkiye ve İran olmak üzere emperyal ülkelere peşkeş çekilmesinden rahatsız.
Bu rahatsızlıklarına dair ağızlarından şu cümleler dökülüyor: “Kimse burada özgür değil, fikirlerimizi söyleyemiyoruz. Şimdi koalisyon, ABD, İsrail uçakları Hewlêr ve Musul arasında DAİŞ adı altında bombalama yapıyor, ancak orada DAİŞ’in olduğunu düşünmüyoruz. Türkiye bir yandan savaş uçaklarıyla özgürlük için dağa çıkan Kürtleri bombalıyor. Hükümetin gözü önünde köyler bombalanıyor, insanlar katlediliyor, sesini çıkaran yok. Varsa yoksa iktidar koltuğu, cumhurbaşkanlığı, yok ben hükümet başına geçeceğim çatışması. Her yerde bombalar yağıyor, ülkemiz yeniden yeniden işgal ediliyor, huzurlu değiliz, nasıl huzurlu olalım.”
Korku hakim
Bu söylediklerini için izin istiyorum, onlar da “Her yer karışık, kimse özgür değil, herkese peşkeş çekilmiş zaten. İsim yazılmazsa daha iyi olur” şartıyla kabul ediyor
Seçimin halkta karşılığı yok
Yolumuza devam edip Duhok, Hewlêr ve Süleymaniye merkez, ilçelerini dolaşıyoruz. Gittiğimiz her kent girişindeki arama noktalarında maruz kaldığımız uygulamalar benzer.
Seçim çalışmalarını yürüten partiler, kendi parti ve aday tanıtımları için hiçbir masraftan kaçınmamış. Lüks araçların camlarına, billboardlara, duvarlara, sokak ve caddelerde parti flamaları, bayrakları, adayların posterleri, afişler, pankartlar asılı. Ancak halkta o heyecan yok. Herkes özgür ve demokratik bir seçim olmayacağı kanaatinde, bu yüzden de gündemleri farklı.
Cumhurbaşkanı tartışmaları
Halk, bu seçimlerin geçen yıllarda yapılan seçimler gibi demokratik ortamda yapılamayacağı, görünüşte demokrasinin kuralları işliyor gibi olsa da pratikte KDP’nin istediği ve YNK ile anlaştığı maddeler üzerinden gerçekleşeceği kanısında. 12 Mayıs günü yapılan Irak seçimlerinin sonuçları daha yeni işleme alındı. Meclis yeni toplanıp başkanını seçti, ancak henüz yeni Irak Cumhurbaşkanı’nı seçemedi. Bilindiği gibi Irak Anayasası’na göre cumhurbaşkanı Kürtlerden seçilmektedir. Şimdiye kadar Kürdistan Bölge Başkanlığı’nın KDP’de olmasına karşılık, Irak Cumhurbaşkanlığı da YNK’de olmaktaydı.
Geçen yılki referandum ardından bölge başkanlığının da işlemez hale gelmesi, şimdi Irak Cumhurbaşkanı’nın hangi partiden olacağı sorusunu ve çekişmesini de ortaya çıkardı. Kısaca bir yandan 30 Eylül’de yapılacak yönetim seçiminin yol açtığı mücadele sürerken, diğer yandan Irak Cumhurbaşkanı’nın hangi partiden olacağı mücadelesi sürüyor.
Kürtler kaybedebilir
Söz konusu partisel çekişme ortamında, Kürtlerin Irak Cumhurbaşkanlığı’nı kaybetme ihtimali ortaya çıktı. Çünkü birçok kesim bu anayasal kuralın değişmesini istiyor. Eğer KDP ile YNK kendi arasındaki çekişmeyi aşamazsa, o zaman söz konusu ihtimal güçlenebilir ve öne çıkabilir. Bunu önlemek için, Behram Salih’in yeni Irak Cumhurbaşkanı olması formülünde anlaşılmaya çalışılmaktadır. Behram Salih’in yeniden YNK’ye katılımı ve cumhurbaşkanı olması sağlanmak istenmektedir. Kişiliğinden bağımsız olarak, Behram Salih’in Irak Cumhurbaşkanı olması gerekirken, KDP’de YNK’ye karşı Fuad Husên’i cumhurbaşkanlığı adaylığına getirmek istiyor. Şimdiye kadar 8 aday çıktı. Berham Salih, Fuad Husên, Serva Abdulvahid, Latif Raşid, İslam Cemaati eski milletvekillerinden Selim Şuşkeyi, Kemal Ketoli, Dr. Ömer Berzenci ve Serdar Abdullah.
Tevgera Azadi’ye seçim yasağı
30 Eylül Bölge Yönetimi seçimi ile Irak Cumhurbaşkanlığı seçimi, Federe Kürdistan Bölgesi’nin ne kadar özgür olduğu ve demokrasisinin ne kadar gelişmiş bulunduğu sorusunu bir kez daha gündeme getirmekte. Bir kere adil ve eşit bir yarışın olmadığı açık şekilde görülüyor. Söz konusu seçim eski büyük partilerin isteği ve baskısı altında yürümektedir. Örneğin, Irak yasalarına göre resmiyeti olan Tevgera Azadî 30 Eylül seçimine sokulmamaktadır. Seçime katılmak için yaptığı başvuru, KDP ve YNK’den oluşan Yüksek Seçim Kurulu tarafından reddedilmiştir. Böylece toplumun önemli bir kesimi seçim dışı tutulmuş ve seçimi boykot etmeye zorlanmıştır.
Tevgera Azadiye karşı mantık bir
Bu konuda KDP ve YNK başta olmak üzere Kürdistan’da var olan partilerin tutumu benzerdir. 12 Mayıs’ta yapılan Irak seçiminde, Tevgera Azadî, Yeni Nesil Partisi ile ittifak yapmaya zorlanmıştır. Ardından da “Niçin Yeni Nesil Partisi gibi bir güçle ittifak yaptın” diye suçlanmıştır. Halbuki Tevgera Azadî Hareketi’nin başta Goran, YNK ve Behram Salih’in grubu olmak üzere KDP dahil Kürdistan’daki tüm partilere seçimde ittifak yapma biçiminde teklifi olmuştur. Söz konusu partilerin tümü bu teklifi reddetmiş, sonrasında ise “Yeni Nesil Partisi ile neden ittifak yaptın” diyerek Tevgera Azadî Hareketi suçlanmıştır.
Halk ‘birlik’ diyor
Öte yandan gezdiğimiz her yerde, konuştuğumuz, sohbet ettiğimiz insanlarda seçim coşkusunu göremedik. Bunun nedeni bölgenin yukarıda saydığımız tüm güçlerin atış poligonuna dönüşmesi, özellikle Türkiye’nin Şengal ve Bradost bölgesindeki yerleşim yerleri, bağ bahçeler, orman yangınları, saldırılarına rağmen ne YNK, ne KDP, ne de diğer Meclis’e gönderilen temsilcilerin herhangi bir tepki göstermemesi görülüyor.
Seçilebilmesi için adaylar her ne kadar afişlerini, posterlerini çeşit çeşit renklere büründürseler bile, halkta seçim heyecanını yaratamıyor. Çünkü halk tüm bu sorunların çözümünü birlik olmakta buluyor.
KDP ve YNK iradesiz
Genel gözlemimiz ise, halkın seçim gündeminde olmadığı ve başta Türkiye, İran olmak üzere ABD, koalisyon, İsrail devletleri ile Haşdi Şabi, IŞİD gibi örgütlerin adeta atış poligonunda yaşadığı. Bölgedeki partiler ise, iktidar ve konumumu kaybetmeme çatışması ile halkın sesini bastırıyor, alternatifin çıkmasını engelliyor. Sadece Tahran Zirvesi ardından İran Devleti’nin Koyê’deki HDK ve PDK-İ merkezlerine yaptığı saldırı, Kürdistan’ın özgür olmadığını, tersine komşu devletlerin atış poligonu konumunda bulunduğunu gösteriyor. KDP ve YNK’nin, saldırı ile bölge üzerinde iradeleri olmadığı ortaya çıktı. Söz konusu güçlerin böyle bir saldırıdan habersiz olmaları mümkün değildir. Eğer böyleyse, o zaman durum daha da vahim demektir. Eğer habersiz olsalardı, o zaman ciddi bir tepki gösterir, İran devletini uluslararası alanda teşhir ederlerdi. Fakat dikkat edilirse ne ciddi bir tepki göstermişler, ne de İran devletinin saldırganlığını uluslararası kurumlara taşımışlardır. İradesiz bir biçimde İran saldırganlığına boyun eğmişlerdir.