Zafer Yörük
Bon pour l’Orient (Doğu için iyi) 19’uncu Yüzyıl’da Fransa’da oluşmuş bir terim. Fransız sömürge ülkelerinden ve Osmanlı Devleti’nden üniversite tahsili için gönderilen öğrencilere verilen diplomaları niteliyor. Sömürge ülke öğrencilerine ve Türk öğrencilere, daha az yoğun bir eğitim uygulanarak diploma veriliyordu. Bu diplomalar Batı’da geçerli olmuyor, sömürge ülkeler ve Türkiye için ise bürokrasi, diplomasi ve sanayi yönetiminde istihdam edilmek açısından ‘idare eder’ kanısıyla veriliyordu. Bon pour l’Orient terimi günümüzde Batı ülkelerinde hiçbir geçerliliği olmamakla birlikte az gelişmiş ülkeler için olabileceği kadar sanayi, hukuk, demokrasi, insan hakları, vb. olguların var olduğu faraziyesini ifade etmek üzere kullanılır. Mahalle argosuna, ‘fasulyeden diploma’ ve ‘fasulyeden demokrasi’ olarak tercüme edilebilir.
Haftayı, Ukrayna’nın Avrupa Birliği’ne aday üye kabul edilmesi ile bitirdik. Türkiye, AB’nin en doğudaki aday ülkesi olma unvanını ancak burun farkıyla korur hale geldi. AB, özellikle Brexit’ten bu yana büyük güç kaybettiği hatta çöktüğü yolunda birçok negatif gözlem ve yorumun konusu olsa da genişlemesini sürdürüyor. Kriterlerine uyum sağlayan ülkeleri bünyesine dahil ediyor. Türkiye, daha İspanya Franko faşizmi altındayken AB projesinin nüvesi olarak nitelenebilecek Avrupa Konseyi içinde yer alan bir ülkeydi. Ama demokrasiyi, insan haklarını ve güç paylaşımını kendi ‘bekasına’ tehdit olarak gören monolitik ve merkeziyetçi devlet mentalitesi bir türlü değişmediğinden, bugün Avrupa Konseyi’nden bile ihracı söz konusu olabiliyor. Ülkenin alnında ‘fasulyeden Avrupalı’ yazıyor olmalı.
Geçtiğimiz hafta içinde hem dünyada hem de Türkiye’de anaakım medyanın göz ucuyla baktığı bir uluslararası vaka, internet üzerinden yapılan BRICS zirvesiydi. BRICS, dünya ekonomisinin ‘süper ligi’ denilebilecek G7 organizasyonunun bir alt ligi olarak düşünülebilir. Katılımcı ülkelerin başında Çin ve Rusya’nın olması, Batı blokuna alternatif, geçmişteki Varşova Paktı ya da ‘demir perde’ misali bir otoriter ülkeler birliği yanılsaması yaratabilir. Ama diğer üç üye ülke olan Brezilya, Güney Afrika ve Hindistan dikkate alındığında bu bakışın doğru olmadığı görülecektir. 2006 yılında BRIC adıyla kurulmuş; 2010’da Güney Afrika’nın katılımıyla şimdiki adını almış. Katılımcı beş ülke, dünya nüfusunun yüzde 41’ini oluşturuyor. Dünyada yapılan toplam üretimin yüzde 24’ünü gerçekleştiriyorlar. Ayrıca, toplamda bakıldığında bu beş ülkenin dünya ortalamasının çok üzerinde ekonomik büyüme kaydetmekte olduğu görülecektir.
Üye ülkeler arasında özellikle Hindistan’ın Ukrayna savaşı konusunda aldığı fırsatçı tavır dikkat çekici. Hindistan yönetimi, Batı’nın empoze ettiği yaptırımlara katılmadı ve Rusya’dan ucuz fiyatla petrol ve doğal gaz ithalatını büyük ölçüde artırdı. Çin’in duruşu zaten biliniyor. Güney Afrika ve Brezilya ise coğrafi uzaklıkları nedeniyle savaşın kendisinden değil yarattığı ekonomik sonuçlar üzerine kaygılarını belirtiyorlar. Özellikle yalnızca kendi ülkesinin değil bir bütün olarak Afrika kıtasının hassasiyetlerini zirvede temsil eden Güney Afrika, yaklaştığı görülen gıda kıtlığı tehlikesini vurguluyor. Çin devlet başkanı Şi Ping, Moskova yönetimini hedef alan ticari ve finansal yaptırımların, küresel ölçekte en çok gelişmekte olan ülkeler üzerine ağır yük bindirmekte olduğuna dikkat çekiyor. Şi, ayrıca yaptırımların ‘bumerang’ etkisi göstereceğini ve kısıtlamaları bugün uygulamaya koyan Batılı ülkelerin kısa sürede bu nedenle ekonomik kriz içine düşmelerinin kaçınılmaz olduğunu vurguluyor. BRICS zirvesi sonuç bildirgesinde de bu riskler belirtilerek gelişmiş ülkeler özellikle ekonomi politikalarında sorumlu hareket etmeye davet edildi.
BRICS için, ortaya çıkmakta olan çok kutuplu dünyanın en önemli kurumsallaşma hareketi deniliyor. 2014’te bu grup tarafından kurulan Yeni Kalkınma Bankası (NDB) azgelişmiş ülkelere finansal destek alanında IMF ve Dünya Bankası’nın tekelini kırmaya başladı. BRICS içinde Brezilya, başkan Bolsonaro’nun anti-komünist saplantıları nedeniyle son yıllarda ‘zayıf halka’ haline gelmiş bulunsa da seçimler yaklaşıyor ve beklendiği üzere Lula önderliğinde solun yeniden iktidara gelmesi durumunda Brezilya yeniden etkili bir üye ülke konumu kazanacaktır. BRICS’in dünya ekonomisinde ağırlığının önemli siyasal sonuçlarla birlikte gün geçtikçe daha hissedilir olması beklenmelidir. Tahmin edilen o ki, 2050 yılı itibarıyla bu grup ‘süper lige’ yükselirken şimdiki G7 ülkeleri küme düşmüş olacaktır.
Dünyada bunlar olur ve Marmaris ormanları bir kez daha yanarken, Erdoğan’ın sarayında Muhammed Bin Salman krallar gibi sazlı/sözlü ağırlandı. Salman’ın sicili hepimizin malumu. Aynı günlerde genç bir kadını (Pınar Gültekin) boğarak öldürdükten sonra yakan ve üzerine beton dökerek nehre atan Cemal Metin Avcı, ‘tahrik’ olduğu gerekçesiyle ceza indirimi alarak 14 yıl kadar yatarı olan bir cezayla ‘yırttı’. Kendisine bu canavarca hisle ve eziyet çektirerek öldürme fiilinde yardım ve yataklık eden yakınları ise beraat etti. Kadın katillerinin ayakta alkışladığı bu kararla Muğla 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi ile birlikte yargı kurumu bir bütün olarak suç ortağı konumuna düşürülmüş bulunuyor. Salman’ın Kaşıkçı’ya yaptıklarını yanına bırakan Türk yargısı ve iktidarının Avcı’nın yaptıklarını da yanına bırakmasını beklememek hayalcilik olurdu.
Arjantin, Endonezya, İran ve benzeri birçok ülke gibi Türkiye de BRICS üyeliğine sıcak bakan ülkeler arasında yer alıyor. Özellikle AKP yönetiminin son on yılı boyunca Avrupa Birliği tam üyeliği için umutların sürekli azalmasına paralel olarak yeni ekonomik ve siyasal ittifak arayışlarının da oluştuğu görülüyor. Demokrasi ve insan hakları gibi kriterleri olmayan Şangay Beşlisi ve BRICS gibi alternatifler, devletin yeni hedefleri. Petrol zengini İslamo-faşist Arap rejimleriyle de ekonomik ve siyasal işbirliğindeki gelişmeler yanında ideolojik yakınlaşma da gözden kaçmıyor. Cemal Kaşıkçı cinayeti ile Pınar Gültekin cinayetinin canavarca ayrıntıları dikkate alındığında, her iki katilin de AKP iktidarı tarafından aynı hafta içinde ödüllendirilmesi, anlamlı bir tesadüf olarak tarihin kaydına geçmiş bulunuyor: Bon pour l’Orient!
Ukrayna AB aday ülkesi statüsü kazanırken Gürcistan da ‘aday adayı’ olarak kabul edildi. Bu gidişle Avrupa Birliği coğrafyası, Türkiye’nin de doğusuna taşarak genişleyecek. Bu toplum ise, kim bilir kaç on yıl daha ‘fasulyeden’ demokrasi ile yetinmek zorunda.