31 Mart yerel seçimlerinden Türkiye halkları AKP/MHP iktidarına ve ittifakına karşı güçlü bir irade ortaya koydu. Ortaya çıkan irade Türkiye halklarının AKP/MHP iktidarından ve faşizminden kurtulma çıkışıdır.
Devrimci demokratik güçler, özgürlükçü demokratik dinamikler ve genel çerçevede muhalefet söz konusu çıkışa ne kadar cevap olacak, bu açıdan muhalefetin sergileyeceği performans önemli. Daha da önemlisi Türkiye’nin temel sorunlarına başta da Kürt sorununa, demokrasi sorununa, barışçıl, demokratik çözümüne yönelik politik ve pratik tutumlar Türkiye’yi özgürlükçü demokratik bir geleceğe taşıyabilir.
Çünkü Kürt sorunundaki çözümsüzlük AKP/MHP iktidarının ve Türk faşizminin yaşam damarıdır. AKP/MHP iktidarı esas gücünü Kürt sorununda sürdüre geldiği çözümsüzlük politikası üzerinden devşiriyor Devşirdiği zeminin elinden alınması için güçlü bir mücadele ortaya konulamadıkça faşizmini sürdürmeye devam edecektir.
AKP/MHP iktidarı 31 Mart seçimlerinde muhalefetin arkasına aldığı iradeyi, aldığı gücü politik olarak daraltmak ve ortaya çıkan enerjiyi zayıflatmak için çok hızlı harekete geçti.
Erdoğan CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile yaptığı görüşme sonrasında normalleşme, yumuşama ve yeni Anayasa söylemi üzerinden yeniden gündem belirleme ve inisiyatifi elde etme hamlesine yöneldi ve belli oranda da elde etti.
Bunda CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in önemli payı oldu. CHP ve CHP Genel Başkanı bir taraftan Erdoğan iktidarını “Tek adam rejimi”, “Hukuksuzluk rejimi” olarak sıfatlarken, diğer taraftan da CHP Genel Başkanı Özel ‘makama saygısızlık olmaz’, ‘Saygısızlık yapmam’ diyerek seçim sonuçlarının hemen akabinde yönünü tek adamın hukuksuz iktidarına çevirdi.
Sonuç: Erdoğan’ın yumuşama ve normalleşme adı altında eskisinden daha katı, daha ceberut, daha hukuksuz, daha faşizan bir iktidar tarzını olmazsa olmazı olarak sürdürme ısrarını Özgür Özel’in önüne koyduğu anlaşılıyor, gelişmeler onu gösteriyor ve Özgür Özel’den de uyum ve destek istediği anlaşılıyor.
Özgür Özel’in buna bir itirazının olup olmadığı, eğer olmuşsa da çok alt düzeyde olduğu tahmin edilebilir çünkü gelişmeler onu gösteriyor. Eğer bir itiraz getirilecekse onu da en alt düzey ile sınırlama yönünde olacağı söylenebilir.
Normalleşme/yumuşama söyleminin ardından yaşananlara baktığımızda Kobani Kumpas Davası tam bir siyasi kumpasla sonuçlandı. Yargılanan siyasetçilere ağır cezalar verildi. HDP eski Eş Genel Başkanı Sayın Figen Yüksekdağ’a 30 yıl, Sayın Selahattin Demirtaş’a ise 42 yıl hapis cezası verildi. Yargılanan siyasetçilere toplamında 400 yılın üzerinde hapis cezası verildi.
Erdoğan kendisinin kurduğu Kobani Kumpas Davası’nda mahkemenin verdiği cezalara yönelik sevincini açık biçimde ortaya koyarak, “Kerbela’ya dönmüş yüreklere serpilen su oldu” dedi.
Tarih göstermiştir ki zalimlerin yaşam suyu zulümdür, ruhları ve zihniyetleri ancak zulümle idame olur.
Erdoğan iktidarının zulmü altında Kürt halkının ve temsilcilerinin yüreği ve yaşamı da Kerbela’ya dönmüştür. Kürt annelerinin, Cumartesi Anneleri’nin yüreği Kerbela’ya dönmüştür. Erdoğan iktidarı ancak Yezid vari yöntemlerle ayakta kalabiliyor.
Kobani Kumpas Davası Erdoğan iktidarının Kürt halkına ve temsilcilerine yönelik yaptıkları zulüm furyasının başka bir versiyonudur. Adaletin ve hukukun yüz karası olan bu versiyon, yumuşama ve normalleşme maskesi altında kamuoyuna sunuldu. Amaç tepkileri manipüle etmek.
Yine iktidarın yumuşama söyleminin ardında ‘Etki Ajanlığı’ ismi altında geliştirmek istediği kanuni düzenlenme ve akabinde ‘Seferberlik, Savaş Yönetmeliği’nin içine, içerdeki toplumsal tepkileri hedefe koyması ve Erdoğan’ın yetkisine bırakılması da var. Yine seçimlerden sonra AKP iktidarının Anayasa tartışmalarını gündemleştirmesi de var.
AKP ve MHP’nin demokratik, özgürlükçü bir Anayasa yapma niyetinde oldukları düşünülemez bile. Erdoğan Anayasayı kendisinden ibaret sayıyor. Diğer tüm yaklaşım ve söylemler bu temelde teferruat ve manipülasyon amaçlı girişimlerdir.
İktidarın yumuşama/ normalleşme söyleminin sahici bir içeriği yok. Hak, hukuk ve demokrasiye açılımı içerdiği yok. İktidar Kürt sorununa barışçı, demokratik bir yaklaşımdan ziyade savaş ve işgal saldırılarını daha da büyütme peşinde. Yumuşama söylemi altında Kürtlere karşı savaşı, devrimci demokratik güçlere karşı baskıyı, topluma ve emekçilere karşı sömürüyü daha rahat sürdürebilmek için bazı siyasi çevreleri ve çeşitli güç odaklarını ve kamuoyunu kendi konseptlerinin yedeğine alma amacıyla söz konusu söyleme sarılmış bulunuyor.