14-28 Mayıs seçim sonuçları çoklu olgular üzerinden ayrıntılı bir analizi hak ediyor. Bu analiz başka bir yazının konusu olmakla birlikte gelinen aşama faşizme karşı omuz omuza sloganının yaşamın içerisinde bir güç inşası ile somutlanmasını gerekli kılıyor.
Olağanüstü bir ülke atmosferinde, gerçeklerin iktidarın çıkarları ve ihtiyaçlarına göre eğilip büküldüğü bir post-truth siyasetinin yörüngesinde ilerledi kısacık zaman dilime sıkışmış olan seçim kampanyaları. O yörünge ekseninde süreç iktidar yöneticileri tarafından faşizmin yaşam kanallarını genişletecek biçimde şekillendirildi.
Nefret söylemlerini milliyetçi, ırkçı, gerici söz ve eylemleri ortağa salıp faşizmin kurumsallaşması yolunda tekçiliği konsolide ettiler. “Kutsal değerler” adı altında her şeyi kendilerine yontup işlevli bir araç haline getirdiler.
Salt iktidar koalisyonu açısından değil düzen içi muhalefetin de baskın bir şekilde yürütmüş olduğu seçim kampanyası ile adeta milliyetçilik ve toplumsal kesimlere düşmanlık yarışına girildi. Kürt düşmanlığı, mülteci/göçmen düşmanlığı, Alevi düşmanlığı, cinsiyet ve cinsel yönelimlere karşı geliştirilen düşmanlık ile faşizmin ağır bastığı bir tablo oluştu.
Geldiğimiz aşamada, buna içkin bir parlamento niteliği var karşımızda. Ancak tablo elbette ki salt parlamento sonuçlarından ibaret değil.
Sonuçlar seçim aritmetiğinin çok ötesinde. Faşizmin karakteri belirginleşiyor. Rejimin rengi koyulaşıyor.
Seçimlerden sonra siyasetin, özellikle emekten özgürlükten demokrasiden yana olan sol, sosyalist, devrimci, demokrat tüm güçlerin topyekûn bir muhasebeye oturması gerekiyor.
Ancak bu muhasebe belirsiz uzak takvimlere ertelenmiş bir zaman dilimine bırakılmaksızın hemen bugünden başlayan bir yürüyüşün içinde gerçekleşmeli. Bugün bizzat sokakta ve tüm yaşam alanlarında Kürt özgürlük mücadelesinin ve Türkiye devrimci hareketinin süreğen bir birlikteliği, omuzdaşlığı ve yan yanalığı zemininde olmalı. Zira başka yolu yok, şimdi kenetlenme zamanı.
Yaşayarak, ağır bir şekilde deneyimleyerek gördüğümüz, iliklerimize kadar hissettiğimiz üzere seçimlerin ardından demokratik bir cumhuriyete duyulan ihtiyaç gitgide yaşamsallaşırken Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bir halkçı bir güç odağı olarak bir mücadele ittifakı olarak inşası zorunluluk arz ediyor. Emek ve Özgürlük İttifakı yaşamı kuşatan bir yerden kurulmak zorunda.
İşte iktidarın eylem planı ortada.
Yumuşak geçiş hayallerine kapılanların tam aksine, gerek ekonomik gerek siyasal krizlerin derinleşeceği ortada. Keza toplumsal fay hatlarındaki kırılmalar ortada.
Spekülasyonlarla, aldı verdilerle, faiz ve borsa oyunlarıyla halkı soyup milyarlarca euroyu, doları cebe indirenler enflasyonun zirveden zirveye koştuğu, alım gücünün gitgide düştüğü, en temel ihtiyaçlara bile erişilemeyen kriz koşullarında kendi açıkladıkları rakamlara göre bile, açlık sınırı 10.360 TL, yoksulluk sınırı 33.750 TL iken müjde diyerek işçi sınıfını, emekçileri açlığa ve yoksulluğa mahkûm eden sefalet ücretini 11 bin 402 lira olarak asgari ücret adıyla açıkladılar. Yoksullaştırma politikası halkı kendisine bağımlı kılmak adına yürütülen iktidarın biat politikasının ta kendisi zira.
Faşizm yine dört bir yandan kolları sıvamış özel savaş konseptini devreye sokarak demokratik halk muhalefetine yönelik saldırı üstüne saldırı düzenliyor.
Kürt halkının siyasal temsilcilerine yönelik sistematik operasyonlar durmaksızın devam ediyor. Kürd’ün canı, varlığı, kimliği, anadili siyasetten topluma eğitimden kültür sanata ağır şiddet ve cebirle bastırmak isteniyor.
İktidar partisinin belediyesindeki yolsuzlukları yaptığı haber ile açığa çıkaran gazeteci Sinan Aygül, sokak ortasında koruma polisi ve diğer bir koruma tarafından herkesin gözleri önünde öldüresiye darp edilebiliyor.
Cumartesi insanlarının eylemleri yasaklanıyor. Ağır işkence ile en basit anayasal insan hakkı olan protesto etme ağır işkence ve gözaltılarla püskürtülmeye çalışılıyor. Onur ayı etkinlikleri ve hatta kafe buluşmaları, piknikler, basın açıklamaları iktidarın saltanat makamları olan valilikler ve kaymakamlıklar eliyle bir bir yasaklanıyor. Seçimlerde Hatay halkının iradesi ile seçilen TİP Milletvekili Can Atalay, Anayasa tümüyle askıya alınarak serbest bırakılmıyor.
Kadına yönelik erkek şiddetinin ve kadın cinayetlerinin önü bizzat iktidar politikalarıyla açılırken kadınların özgürlük yürüyüşü cadı avı operasyonu kapsamına alınmak isteniyor.
İktidarın gayriresmi ortağı olan tarikat ve cemaatler eliyle çocuk ölümleri, çocuk istismarları normalleştirilirken tarikat ve cemaat düzenin bedeli çocuklar canlarıyla öderken çocukların hakları için mücadele edenler, şapkadan çıkarılan terör dosyaları ile kriminalize edilmeye çalışılıyor. Öte yandan ise kadın ve çocuk hakları mücadelesini ana hedefine koyan siyasi kumpas operasyonları devrede. TÖP operasyonu bunlardan bir tanesi. Demokratik meşru parti faaliyetleri engellenmek üzere talimatlı yargı eliyle bir sosyalist parti kriminalize edilmek isteniyor. Ya da içkin olarak Adana’da daha dün aynı komplonun bir parçası olarak sivil faşistlerin kolluk güçleri ile işbirliği ile TÖP standına bıçaklı sopalı planlı bir saldırı düzenleniyor. ESP’ye yönelik Devrimci Parti’ye yönelik saldırılar da aynı konseptin bir parçası.
İktidar karşısındaki tüm güçler hedefte.
HDP’ye yönelik tasfiye niteliğinde sistematik saldırılarda, kapatma davasında, kayyımlarda, vekilliklerin düşürülmesi pratiklerinde, siyasi rehine politikalarında gördüğümüz üzere özellikle seçimlerin ardından sosyalistler, devrimciler, yurtseverler, demokratlar ve halk güçleri torba operasyonlarla, kumpas davalarıyla, komplolarla, baskı ve şiddetin türlü biçimleriyle bertaraf edilmek isteniyor.
İşte tam da bu yüzden faşizmin eylem planına karşı kendi eylem planımızı derhal hayata geçirmeliyiz.
Seçim sonuçları egemen güçler tarafından halk muhalefeti için yenilgi olarak propaganda edilmek istese de halk güçleri yenilmedi. Tepkileri de arzuları özlemleri talepleri de baki.
Yaşadığımız coğrafyada kökleri çok derinlere yaslanan biat etmeyen, özgürlük hareketleri, toplumsal dinamikler, faşizme aman vermemiş halkın barajı var.
Emek ve Özgürlük İttifakı işte kendini tam da o güce yaslayarak yeni dönemin inşasını halkın eylem planı etrafında yaşamı kuşatarak başlatmalı.