Türkiye’de bir faşizm süreci yaşanmaktadır ve faşizmin aşılması istemi onun varlığının devamının bir ifadesidir aynı zamanda. Diğer bir ifadeyle yetersiz ve yanlış zihniyet ve yöntemlerden ötürü faşizmin geriletilememesi gerçeğidir. Oysa toplum faşizmi reddetmiştir ve kendi nazarında onu aşmıştır. Bunu çok defa kanıtlamıştır.
Türkiye’de faşizm, gerçekte onun karşısında mücadelesi ile öncülük yapan ya da yapması gereken öncülük şahsında aşılamamıştır. Kuşkusuz temel zihniyet ve yaklaşım boyutunu kastediyoruz. Özellikle söz konusu toplumcu kesimler olduğunda meseleyi zihniyet ve yaklaşımda aramak gerekmektedir. İnsanın tüm doğru ve yanlış yapıp etmelerinin temelinde onun zihniyet dünyası, dolayısıyla düşünüş, anlayış ve nihayetinde yaklaşım tarzı vardır. Doğru bir zihniyet dünyası da ancak gerçekliğin evrensel bütünlükte insanda anlam bulmasının sonucunda oluşabilir.
Bu gerçeklik çerçevesinde faşizmin ne olduğu ve ona karşı yaklaşımın şimdiye kadar ne derecede yeterli olduğu ele alındığında nerede eksik kalındığı ve dolayısıyla ne yapılması gerektiği anlaşılacaktır.
• Öncelikle faşizmin ve her faşist gelişmenin bir amacı vardır. En genel anlamda bu amaç iktidar-devlet ve sermaye tekelinin tahkimatının yapılarak sömürü sisteminin devamının sağlanmasıdır.
• Baskı, şiddet, savaş, işgal, soykırımlar vb. tüm faşizan uygulamalar amacın geliştirilmesinde birer araç konumundadırlar. Faşizmin bu uygulamalara başvurması ontolojisi gereğidir. Sömürü sistemi amaçlarını gerçekleştirmede zorlanma ve tıkanma yaşadığında faşizm dediğimiz yöntemler bütünlüğüne başvurur.
• Bu anlamda faşizmi sadece baskı, şiddet vb. uygulamalar şeklinde ele almak yanlış ve yetersiz bir yaklaşım olmaktadır. Esas olarak faşizmle neyin amaçlandığına, faşizan uygulamalarla sistemin nereye varmak istediğine odaklanmak gerekmektedir.
• Faşizm, sistem açısından demokratik düzen ve işleyişin artık kendisine yarar getirmediği, dolayısıyla sistem açısından her türlü demokratik muhtevanın rafa kaldırıldığı aşamanın ifadesidir.
• Faşist aşama belli bir süreden sonra tekrardan normal düzene geçilen bir süreç değil, tersine sistemin artık faşizan uygulama ve yöntemler olmadan varlığını ve devamını sağlayamadığı ve gittikçe faşist uygulamaların şiddet ve hacminin artıp geliştiği bir süreçtir.
• Faşizm süreçleri içeride ve dışarıda en geniş devrimci-demokratik direnişle darbelenmeden egemen güçler tarafından desteklenmektedir. Çok teşhir olmuş bir rejim olması itibariyle egemen sistem güçleri görünürde ve bazı söylemlerde faşizm sürecini desteklemiyor gibi dururlar. Ancak bu görünürde böyledir. Gerçek bunun tersidir. Faşizm halkların devrimci-demokratik direnişi karşısında köklü darbeler alıp ayakta kalamayacağı kesinleştikten sonra egemen güçler o zaman yaklaşımlarını değiştirirler.
Durum bu iken ve yapılması gerekenler belli iken iki temel sebepten ötürü doğru mücadele tarzı geliştirilemedi. Birincisi; yetmişli yıllardaki örgütsel ve siyasal savrulmadan sonra Türkiye sosyalist-demokratik hareketinin bir taraftan şoven-ulusalcı çizgiye kayma ile bir dönem ”yetmez ama evet” olarak somutluk kazanan anlayışın ağır etkisi altında sürekli ve istikrarlı bir çıkış ve duruş sergileyememesi. Farklı gibi görünen iki yönden sistem içi kalınarak devrimci ve demokratik özden uzaklaşıldı. İkincisi, Özgürlük Hareketi’nin kesintisiz devrimci mücadelesi sonucu sürekli beslenmesine rağmen ve demokrasi mücadelesine önemli katkısı olmasının yanında iktidar eksenli zihniyetten mustarip olan ve dolayısıyla sistem içi bir karakter taşıyan orta sınıfın anlayışından kendini tümüyle kurtaramayan, pratik politik misyon ve sorumluluğu gereği de toplumun demokratik inşasında başat konumda olan ve dolayısıyla en fazla ele alınıp değerlendirilmesi gereken Kürt legal demokratik siyaset alanıdır.
Tüm önceki süreçler bir kenara, AKP’yi ideolojik politik güç olarak iktidara taşıyan Fetullahçı hareketle yaşanan çelişki ve çatışmanın aleni bir çatışmaya dönüşmesi sonucu AKP-Erdoğan cenahının eski devlet güçleriyle uzlaşıya gitmesiyle birlikte devlet bünyesinde faşist bir sürecin inşa edileceği ortalama bir siyasi gözlemle anlaşılacak bir durumdu. Durum bu iken demokratik siyaset alanı açısından 2013-2015 diyalog sürecine takılıp kalan, kendini bu yönüyle devam eden özgürlük ve demokrasi mücadelesinde oyun dışında tutmakla kalmayıp mücadelede özgürlük ve demokrasi güçlerinin siyaset ve kitle ayağının örgütlenip harekete geçmesinde engel duruma gelen bir konum söz konusu oldu. Bu konumun oluşumunda kimi yönleriyle politikayı ve politik süreçleri doğru anlayıp okuyamamanın yanında esas olarak orta sınıfın iktidar olmayı esas alan ve bu yönüyle çözümü sistem içerisinde gören, sert mücadele koşullarında mücadeleden imtina eden anlayışının hâkim olması başat olmuştur. Dolayısıyla siyasal değil ideolojik açıdan ele alınıp değerlendirilmesi gereken bir durumdur.