Dünyanın TEK adam iktidarları her gün çıkar ve güç olma savaşlarını farklı söylemlerle topluma aşılıyorlar. Tek adam rejimini güçlendirme peşinde olan Erdoğan da Türkiye ve Kürdistan’ın TEK adam rejimine göre dizayn etmeye çalışmaktadır. Önüne çıkan tüm engelleri bir şekilde yok ederek iktidarını kurumsallaştırıyor. TEK adam rejim ve zihniyeti dünyamızı saran bir hastalık hali gibi yayılmaktadır. Bu hastalığın ismi ise FAŞİZMDİR.
Bu hastalığı Vikipediye “Faşizmde toplumsal yaşamın tüm alanlarını kapsayan bir tek ideoloji bağlayıcı olarak ilan edilir. Gerek devlet gerekse de iktidarın dünya görüşüne göre ve lider ilkesine göre örgütlenir ve belirlenir. Basın ve yayın kuruluşlarının mevcut ideolojiye göre yayınlar yapması zorlanır. Hakim görüşe zıt düşünceler ve muhalif seslerin çıkması çeşitli baskı unsurlarıyla önlenir. Aykırı yayın yapanlar sansürlenir, kapatılır veya başka türlü yollarla engellenmeye çalışılır.
Böylece hakim düşüncenin karşısına farklı düşüncelerin çıkmasının önüne geçilmiş olunur ve tek tip düşünce, toplumda baskın hale getirilir. Faşizmin boyutu, bu koşulların ne kadarının somut olarak uygulamaya geçirildiğiyle doğru orantılıdır. Bu ilkeye göre toplumsal yaşamın tüm alanlarını kapsayan bir tek ideoloji bağlayıcı olarak ilan edilir. Gerek devlet gerekse de yönetim dünya görüşüne göre ve lider ilkesine göre örgütlenir ve belirlenir. Aynı şekilde işletmelerde de patron ve işçi arasında işletme yöneticisinin iktidarına dayalı bir ilişki kabul edilir” şeklinde tanımlar. Her hastalığın tedavi ve ilacı vardır. Elbette bunu hastalığın kendisi de bilir. Onun içindir ki sürekli olarak topluma ve toplumsallığa ait her şeye saldırı yapılmaktadır. Bunda en çok nasibini alan ise kadın özgürlükçü ideoloji ve sistemlerdir.
Erdoğan bu konuda olabildiğince ustaca yaklaşmakta, her adımında, politikasında kadın özgürlüğüne karşıtlığı geliştirmekte ve TEK adam rejimini buna göre kurumsallaştırmaktadır. Ne yazık ki Türkiye kadın hareket ve örgütleri ise buna karşı yeterli örgütlenme ve topyekün mücadele geliştirmemektedir.
Kadın demokrasi bloğunu geliştirme, mücadele zeminlerini güçlendirme ve faşizmi yıkma hedefi daha çok söylem ve demeçlerle sınırlı kalmaktadır. Düşünce farklılıklarını, baskı ve tutuklamaları, ekonomik sorunları gerekçe yaparak bir araya gel(e)memenin güncel karşılığı olabilir. Ancak tarihsel ve toplumsal hiçbir karşılığı yoktur. Tek tek her kadın ve erkek bu sistemden rahatsız olabilir.
Faşizme karşı olmak tek başına yeterli olsaydı Hitler olmazdı. Erdoğan olmazdı. Putin olmazdı. Tramp olmazdı. Erkek egemen sistem olmazdı. Türkiye kadın hareketleri faşizme karşı mücadeleyi güçlendirmek için yerelden başlayarak toplumsal örgütlenmeyi geliştirmeli ve bunu sadece siyasi alanlarda değil, yaşamın tüm ayrıntılarında yapabilmeliler.
Yoksa faşizm kendini kurumsallaştırmakla kalmayıp toplumsal zihniyetin kendisi olur ve kadın köleliği derinleşir. Kadın köleliliğin derinleşmesi ise toplumsal köleliktir. Unutulmamalıdır ki özgürlük ve demokrasi faşizme karşı mücadele ile gelişecektir. Faşizmin tek düşünme ve yaşam biçimi olmasına izin vermeyecek olan kadın ve kadın örgütlülüğüdür.