Öyle görünüyor ki AKP; faşizmin dozunu arttırmak, faşizmini, CHP’yi de ikna ederek ‘milli hassasiyetler’ yelpazesiyle gizlemek niyetindedir. Başka çaresi yokmuş gibi faşizme, su almış gemiden kendini can havliyle attığı kayıktaymışçasına sıkı sıkı sarılmış
Mazlum Amed
Hapishaneler, iktidarların aynasıdır. Türkiye’nin son 100 yılının güvenlikçi, Kürt düşmanı, devrimci düşmanı politikalarının ilk hissedildiği yerler, hapishanelerdir.
‘Devlet aklı’ bir dönem; 12 Eylül faşizminin çığırından çıktığı Diyarbakır Zindanı’ndaki uygulamaların Kürtlerde büyük bir tepkiye yol açtığından, PKK’nin de bu tepkiyi örgütleyerek büyüdüğünden hareketle bir ‘hata’ yaptığını kabul etmiş, bu kabul yer yer özeleştiri gibi algılanmıştı.
Oysa bu kabul, elbette ahlaki-politik bir kabul değildi, aksine, sözüm ona ‘rehabilitasyon’ politikalarının daha ‘yumuşak’ ve ‘ince’ yürütülmesi gerektiğine işaret eden bir kabuldü.
Hapishanelerde düşman hukuku var
Nitekim özellikle 2002 sonrası AKP ve kol kola oldukları cemaat, kendilerince üslup ve tarz değiştirmişti. ‘İşkenceye sıfır tolerans’ diyorlardı mesela. Gözaltında işkence, en azından duruma göre tercih edilir, herkese uygulanan bir tarife olmaktan çıkmıştı.
2013 sonrasında ise ‘çok büyük laflar’ edilmiş, Habur, Oslo gibi süreçler yaşanmış, Dolmabahçe Mutabakatı’na kadar uzanmıştı. Ama tüm bu süreçler boyunca, toplumsal bir barış için olmazsa olmaz olan, ağırlıkta 90’lı yıllarda tutsak edilmiş Kürt devrimcilerin, yurtseverlerin dışarı çıkmalarının önünün açılması için bir tartışma dahi açılmamıştı. Ağzında koca koca laflar geveleyenler, bunu hiç konuşmamıştı. Bu bir yana, hasta tutsakların infazının ertelenmesi dahi gündeme gelmemiş, yani ‘devlet aklı’ hiçbir zaman hapishanelerdeki tutsakları düşman olarak görmekten vazgeçmemişti.
Hasta tutsakları dahi serbest bırakmadılar
Oysa PKK Lideri Abdullah Öcalan defalarca hasta tutsakların ilk aşamada, iyi niyet göstergesi olarak tahliyelerinin sağlanması gerektiğini ifade etmişti. Ama ne yazık ki bu konuda da hiçbir adım atılmamıştı.
Aksine dağlarda kalekolların, ovalarda hapishanelerin yapımına devam edilmişti. E tipi, D Tipi, F Tipi derken, Yüksek Güvenlikli Cezaevleri kullanıma sokulmuştu.
Şimdi de kuyu tipi hapishanelerden medet umuyorlar
Şimdilerde ise sessiz sedasız bir şekilde, Y Tipi, S Tipi hapishaneler yapılmış. İnsan hakları örgütlerinin ‘kuyu tipi’ olarak nitelediği bu hapishanelerde deyim yerindeyse hukuk yok, Ceza İnfaz Yasası diğerlerinde bir uygulanmıyorsa, buralarda iki kez uygulanmıyor. Diğer tip cezaevlerinde de durum çok farklı değil ama bu yeni tiplerde özel uygulamalar söz konusu…
Bu tip hapishanelere ‘ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası’ verilmiş tutsaklar sürgün ediliyor. Buralarda tutsaklar havalandırmaya dahi 1-2 saatliğine çıkartılıyor, her biri ayrı bir hücrede tutuluyor, tecrit olabildiğine ağırlaştırılıyor. Bu tip hapishanelerde duvarlar bile diğerlerine nazaran daha yüksek… Öyle ki insanda kuyunun dibinde kalmış hissi uyandırıyormuş ki ‘kuyu tipi’ ifadesi tutsakların nitelemesidir.
AKP 90’ların ‘devlet aklına’ bile rahmet okutuyor
Şimdi başa dönüp 2002 yılından sonra, ‘ceberut politikaların ters teptiğini söyleyen, devletin yumuşak politikalarla kazanımcı bir siyaset izlemesi gerektiğini savunan’ aklı hatırlatıp şimdi bu aklın bile gerisine düşen, kendi bekası, kendi iktidarı için bir kez daha hukuku askıya alan bir ‘akıldan’, daha doğrusu ‘akıl tutulmasından’, yani AKP-MHP faşizminden, onların çaresizliğinden bahsedelim.
Evet, çaresizlik… Evvellerinin geçtiği yollardan geçip, denedikleri yöntemleri deneyip farklı bir sonuç beklemek çaresizlik değil de nedir? Akıl tutulması değil de nedir? Siyaset yoksunluğu, zavallılık değil de nedir?
AKP faşizmden medet ummaya devam ediyor
Faşizmin dozunu yükselttikçe yükseltmiş, binlercesini hapishanelere tıkmış, binlercesini göç yollarına sürüklemiş ama 31 Mart seçimlerinde tokadı yemekten kurtulamamış, iktidarını korumak için bir kez daha Kürt ve devrimci düşmanı politikalara sarılmış bir zavallı AKP gerçekliği var!
Öyle görünüyor ki AKP; faşizmin dozunu arttırmak, faşizmini, CHP’yi de ikna ederek ‘milli hassasiyetler’ yelpazesiyle gizlemek niyetindedir. Başka çaresi yokmuş gibi faşizme, su almış gemiden kendini can havliyle attığı kayıktaymışçasına sıkı sıkı sarılmış.
Gözünü öylesine karartmış ki Kürt halkının belediyelerini gasp ediyor hala. Birer vampire dönmüş yandaşlarını doyurmak için kana susamış halde Kürtlerin belediyelerine göz dikiyor. Bunu yaparken zerre kadar utanç duymuyor. Öyle düşkün ve pişkin durumda…
Hapishanelerde devrimci iradeye yine yenilecekler
Aynı durum hapishaneler için de geçerli… Adeta çıldırıyor, medet umduğu, ‘Bu sefer tamam,’ dediği her politikası, uygulaması iflas edince hırçınlaşıyor, saldırganlaşıyor.
Şimdi de kuyu tipi hapishanelerden medet umuyor; bu, F tiplerinin amacına ulaşmadığı, Kürt devrimcileri, yurtseverleri, sosyalistleri ‘rehabilite’ edemediklerinin itirafıdır. Yenildiklerinin resmidir.
Hiç kuşku yok ki o kuyuların dibinde kaybolup giden yine faşizm olacak. Annelerin yüreğiyle birleşen çelikten devrimci iradeye çarpan bu uygulamalar tuzla buz olacak. Hapishane inşa etmekle övündükleri Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu bir gün onların faşizmini araştıracak, onları tarihe lanetli olarak yazacak!