Murat Çakır
Son haftalarda Türkiye kamuoyunda tartışılan “Ülkücüler” meselesi, hatta Kılıçdaroğlu’nun “CHP’deki gerçek Ülkücülerden” bahsetmesi ve konunun Almanya bağlantısı bazı tarihsel anımsatmaları gerekli kılıyor. Türkiye siyaset arenasında, dahası kimi “sol” cenahta hâlâ “Ülkücüler” tanımının kullanılması ve faşist MHP’den “sıradan bir parti” gibi bahsedilmesi, hem toplumsal hafızanın ne denli unutkan olduğunu, hem de faşist ideolojinin olağan siyasi akımmış gibi meşru görüldüğünü gösteriyor. Akşener’in geçmişi bilinmesine rağmen, devamla HDP’den “altılı masanın” adayını önkoşulsuz desteklemesini isteyen “Türk demokratlarına” bu vesile ile bazı gerçekleri hatırlatalım.
Öncelikle faşizmin bir düşünce değil, insanlığa karşı işlenmiş suçların tescilli faili bir ideoloji, faşist örgütlenmelerin de bu ideolojinin gereklerini yerine getiren suç örgütleri olduklarını vurgulamalıyız. “Ülkücüler” tanımı da bu gerçeklerin üstünü örtmeye yarayan demagojik söylemdir. Esas itibariyle faşizm tahliline burada girmeye gerek yok. O hâlde tarihsel gerçeklere değinelim.
Bilindiği gibi, faşist MHP ve oradan kopan tüm oluşumlar Alparslan Türkeş’i “Başbuğ” olarak görmekte ve “aynı davaya” bağlı olduklarını söylemektedirler. “Davadan” kastedilen “9 Işık Doktrini” olarak bilinen “milliyetçi-toplumcu”, Almancasıyla “Nasyonal sosyalist” programdır. “Milliyetçi-toplumcu” tanımının bugün kullanılmıyor olmasının sebebi de Türkeş’in 1977’de yükselen devrimci mücadele ve kamuoyu baskısından çekinerek bu tanımı yasaklamasıdır. Esasen Mürşit Altaylı ve Nihal Atsız’ın ürettiği görüşlerin tekrarcısı olan Türkeş’in, aynı zamanda Alman faşizminin de işbirlikçisi olduğu tescillenmiştir.
Rayh Güvenlik Polisi’nin Alman Dışişleri’ne gönderdiği “çok gizli” ibareli bir mektupta, Alparslan Türkeş, Tekin Arıburun ve Sadi Koçaş ile ilişkilerin derinleştirilmesi ve “bu şahısların Almanya için kullanılmaları” istenmekteydi. Bu “şahısların” zamanla Türkiye siyasetinde nerelere geldiklerini artık siz araştırın. Türk faşistleri savaş sonrasında da Alman emperyalizminin desteğini aldılar. Örneğin AFC’nde resmen faaliyet gösterilmesine izin verilen tek parti MHP’dir. 1969’da küçük kurultayını gerçekleştiren MHP, 1973’te Kempten’de “Yurtdışı Örgütünü” tescil ettirmiş ve Türkeş’in 28 Temmuz 1977 tarihli “emirnamesi” gereğince Neonazi NPD ile sıkı işbirliğine girmişti.
Diğer bir örnek “Türk Federasyon” olarak bilinen örgütün kurulmasıdır. 1976’da Türkiye Anayasa Mahkemesi’nin partilere yurtdışı örgütlenmelerini yasaklaması üzerine 1978’de Schwarzenborn’da bizzat CDU’luların desteğiyle kurulan federasyon ve ardından yaşanan ayrışmalarla oluşturulan tüm diğer yapılanmalar Alman devletinin desteğine sahip olmuşlardır. Her ne kadar bugün bazı belgeler Alman gizli servisleri tarafından yayınlanıyor olsa da devlet desteği sürekli devam etmektedir. Aslına bakılırsa Almanya Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın “Bozkurtlar” raporları ve kimi zaman muhafazakâr siyasetçilerin seslendirdiği “Bozkurtlar yasaklansın” talepleri, Türk faşistlerini ehlileştirme ve kontrol altında tutma girişiminden başka bir şey değildir.
Alman devleti Türk faşistlerine her daim sahip çıkmış, destek vermiş ve örgütlenmelerini teşvik etmiştir. Evren cuntasının “ Huzur Operasyonu” çerçevesinde Avrupa’da yargısız infazlar gerçekleştiren, Türkiye’de cinayetten aranan, uyuşturucu trafiğini yöneten birçok faşist Almanya’da “rahat ettirilmiştir”. Örneğin “Balgat Katliamı” sanıklarından Ethem Kıskıs 15 Kasım 2020’de ölene dek yıllarca Frankfurt’ta yaşamış ve faaliyet göstermiştir. 1980 öncesi binlerce devrimci-demokrat gencin, bilim insanlarının, sendikacı ve gazetecilerin kanına giren, her yaştan insanın yaşamına mal olan devlet destekli faşist terörün bugünkü temsilcilerinin Türkiye’de hâlâ “normal siyasetçiler” olarak görülmesi, içinde yer aldıkları ittifakların “AKP’den kurtulmak için desteklenmesi gereken oluşumlar” olarak ilân edilmesi sahiden son derece anormal bir durumdur. O açıdan “Türk demokratlarına” bari antifaşist olamıyorsanız, en azından tarihsel gerçekleri aklınızdan çıkarmayın demek zorundayız – eğer faşizmin üzengi tutucusu olmak istemiyorlarsa tabii.