Böylesi dönemlerde demokratik ittifaklarda ve demokratik eylemsellikte daha fazla ısrar etmek; pedalı sürekli çevirmek, örgütsel birlik ve toplumsal mücadele dinamikleri açısından belirleyici olacaktır
Av. Cengiz Çiçek
Halkların Demokratik Partisi (HDP), 1 Haziran’da Demokratik Tutum Belgesi’yle startını verdiği üç aşamalı Demokratik Mücadele Programı’nın finalini, 1 Eylül’deki Barış Zincirleriyle yaptı. Demokratik Mücadele Programı deneyimi HDP, bileşenleri ve demokratik muhalefet açısından kimi tartışmaları ve tespitleri de zorunlu kılıyor. Yanıtları bir yazıyla bulunamayacak kadar derinlikli olan bu mesele, 1 Eylül sonrası için de demokratik mücadele bağlamında bir değerlendirmeyi hak ediyor.
‘Siyasi karantina’ politikası
Öncelikle AKP-MHP faşizminin toplumu ve tüm muhalefeti teslim almaya, tepkisiz kılmaya çalıştığı bir dönemde böylesi bir çıkışın kıymetini bilmek ve takdir etmek gerek. AKP-MHP ortaklığının Covid-19 salgın sürecini, toplumsal rızayı arttırarak iktidarını alternatifsiz kılma hedefiyle ele aldığı hepimizin malumu. Geliştirdiği algı yönetimiyle toplumun haklı kaygılarını iktidar üretiminin aracısı kılmaya ve kendisini tek seçenek olarak sunmaya çalışan bir iktidar geçeğiyle karşı karşıyayız. Bu amaçla demokratik muhalefeti de salgın gerekçesiyle adeta hummada tutmaya çalışan bir politika hep devrede oldu, halen de öyle. Özellikle ilk dönemlerde toplumsal, sınıfsal gerçeklikleri gözetmeyen “evde kal” çağrısını, muhalefetin “siyaseten evde kaldığı” bir politik atalete dönüştürmeye çalıştığı da bir gerçekti. Bu yönüyle Demokratik Mücadele Programı, iktidarın muhalefeti siyasal karantinaya alma fırsatçılığını teşhir eden ve boşa çıkaran pratik bir mücadele süreci olarak da tanımlanabilir.
Zor aygıtları
Bu sürecin bir diğer önemli deneyimi de özellikle iktidarların ideolojik ve zor aygıtları karşısında demokratik muhalefetin en önemli mevzilerinden birisi olan sokak mücadelesi ve halk örgütlenmesinin, salgın koşullarında yürütülme biçimine dairdi. Halk sağlığının korunmasının sadece tıbbi önlemlerle değil sağlıklı politikalar geliştirerek ve bu konuda politik müdahilliği önemseyerek mümkün olabileceği yönünde öğretici bir siyasal deneyim sürecinin yaşandığını söylemek mümkün. Yine pandemi döneminde toplumsal muhalefetin mücadele stratejilerinin; bunun yönteminin, tarzının, formunun ve taktiklerinin neler olması gerektiği konusunda da önemli pratik tecrübelerin biriktirildiği şüphesiz. Artık hayatımızın bir parçası haline gelen, ‘olağan Corona günlerinde’ halk sağlığına, işsizliğe ve yoksulluğa dair dayanışma ağları/öz örgütlenmeler arayışıyla demokrasi ve özgürlük mücadelesinin ayrılmazlığını deneyimlemek açısından da geleceğe ışık tutan, yol gösteren bir süreci hep birlikte yaşadık. Ulus devletlerin totaliter eğilimlerinin aksine salgının tetiklediği politik arayışlar ve tartışmalar, toplumun özgürlük alanlarının devlet ve iktidarların aleyhine genişlemesini dayatıyor.
Mücadelenin yolu
Demokratik Mücadele Programı, kendi içinde inişli-çıkışlı bir süreci ihtiva etti. Programın muhtevası ve kimi faktörlerin etkisiyle normal olarak karşılanabilecek bir durum. Ancak her şeye rağmen hem pandemi ve yaz koşulları hem de uzunca bir süredir sistematik siyasal kırım operasyonlarının hedefinde olan bir partinin ve bileşenlerinin eylemde, itirazda ve arayışta olma halini önemsemek gerek. İktidar merkezli yoğunlaşan saldırılar karşısında HDP’nin kendi gündemleriyle sahada olması, en etkili mücadele yöntemlerinden birisidir. Bu hareket halinde olma durumu, sadece dışa yönelik bir muhalefet etme biçimi olarak değil iktidarın özel savaş operasyonlarının hedefindeki bir partinin kendi öz gündemleriyle buluşma ve politik birliğini sağlamlaştırma olarak da değerlendirilmelidir. Böylesi hareketli dönemler, parti içindeki suni gündemleri ve bunlar üzerinden ortaya çıkan olumsuz havayı dağıtarak iktidarın HDP içine doğru oynamak istediği oyunları da bozmaktadır. Dolayısıyla Demokratik Mücadele Programı’yla tesis edilen demokratik tutum kararlılığı, faşizm koşullarında gerçekleştirilen Büyük Kongre’den hemen sonra Covid-19 salgınıyla ortaya çıkan kaotik halin ve Saray iktidarının artan saldırılarının yarattığı örgütsel risklerin ve mücadele handikaplarının aşılmasında belirleyici olacaktır. Dönemsel olarak ortaya çıkan risklerin, benzeri hareketliliklerle aşılması, kesinlikle küçümsenmemelidir. Bazen ortaya çıkan sonuçlar değil olasılık dahilindeki kimi daha vahim sonuçların önüne geçilmesi, daha önemli ve kıymetlidir.
O nedenle politik mücadelelerde eylemsel hareketliliğin, akarsu misali örgütsel arınma, durulaşma sürecini de derinleştirdiğini belirtmek gerek. Yanı sıra ajanlaştırma, gözden düşürme, gündem saptırma ve iç huzursuzlukları, tepkileri büyütme gibi özel savaş politikaları karşısındaki en etkili demokratik özsavunmanın da demokratik eylemsellik olduğu bir kez daha göründü. HDP bu süreci eylemsiz ve hareketsiz karşılasaydı acaba bugün nasıl bir durumun içindeydi? Doğal olarak mevcut örgütsel halinin ve politik mücadele düzeyinin daha da gerisinde olacağını söylemek için kâhin olmaya gerek yok.
Gündem belirlemenin önemi
Mevcut iktidar saldırılarının belirli düzeyde boşa çıkarılmasının yanı sıra özellikle Demokrasi Yürüyüşleri’yle HDP’nin ülke gündeminin zirvesine oturması, 31 Mart yerel seçimlerindeki oyun kuruculuğu sonrasındaki önemli hamlelerinden birisiydi. Bu durum, siyasette gündem belirlemenin, hem politik moral değerleri hem de siyasal seçenek haline gelme bağlamlarında ne kadar önemli olduğunu bizlere tekrar gösterdi. Tam da buradan hareketle HDP’nin 31 Mart yerel seçimlerinde olduğu gibi Hakkari ve Edirne yürüyüş kollarıyla sadece kendisine değil bütün muhalefete olabilir’in umudunu aşıladığının, alan açtığının, nefes aldırdığının altını çizmek gerekir. HDP’yi her mecrada görünmez kılmaya çalışan ve bu görünmezlik süreci içerisinde her türden gözden düşürme, itibarsızlaştırma gibi ideolojik yönelimleri boşa çıkarmak ve halkların demokratik direniş ruhunu diri tutmak gibi sonuçlara ulaşmanın yegane yolunun sosyal medya mecraları veya medya tekellerindeki görünürlük olmadığının tekrardan görülmesi açısından da öğretici bir süreçti. Buradaki sihirli formül, cesaret ve kararlılıkla sürecin önünü açacak yaratıcı eylemler geliştirerek sadece kendi kamuoyunuzda değil genel kamuoyunda ilgiyi ve tartışmayı tetikleyecek zeminleri oluşturabilmekte. Demokrasi Yürüyüşü ve yürüyüş adının karşı kutupta yarattığı telaş, korku ve ne yapacağını bilemez halin kendisinin bile muhalefetteki yaratıcılığın, mevcut durumu aşan yoğunlaşmalarının ve pratikleşme ısrarının en zor görünen dengeleri bile nasıl değiştirebileceğine dair -bilinen ama son yıllarda unutulan- bir gerçeği hatırlatması bağlamında önemliydi.
Mücadelenin toplumsallaşması
Benzeri ısrar, emek ve ekoloji mücadeleleri için de gerekli. Belirli mecralarda dile getirilen bu mücadelelerin toplumsal zeminlerinin güçlendirilmesi ve ana mücadele hatlarından birisi haline getirilmelerine dair belirlemelerin doğruluğunu bu eylemsellik sürecinde tekrardan gördük. Mevsimlik tarım işçileri ve Kanal İstanbul buluşmaları gibi etkinlikler, HDP’nin önümüzdeki dönem hangi mücadele hatlarına daha fazla güçlendirmesi gerektiğini tekrardan gözler önüne serdi. Şurası bir gerçek ki HDP, Kürt meselesi bağlamında müzakere ve toplumsal barışın zeminini güçlendirmesi gereken bir parti. Kürt meselesinin kendi iç dinamikleri, yaygınlık düzeyi ve muhataplıklar boyutu da bunu zorunlu kılıyor. Dolayısıyla ikili bir durum var ve bu iki boyutlu hakikat, mücadele aksları bağlamında HDP’nin önünde tarihsel bir görev olarak duruyor. Şöyle ki; hem Kürt meselesinin demokratik çözümü için toplumsal barışın muhataplığını geleneksel HDP tabanının dışına taşırılması hem de programında da yer verdiği ve varlık gerekçelerinden olan ezilenlerin partisi olma, yaşam alanlarını savunma gerçeği, HDP’nin önümüzdeki dönem örgütsel hamle yapması gereken alanlara da işaret ediyor. Dolayısıyla söylemin ötesinde üretime, doğaya ve bir bütün hayata daha fazla değen, temas eden somut mücadele mekanizmalarına; kendisini tekrar eden açmazlardan kurtulan ve partiye daha güçlü nefes alanları kazandıracak toplumsal mücadele alanlarına ihtiyaç var. Dolayısıyla emek ve ekoloji başlıkları da HDP’ye demokrasi ve özgürlük mücadelesinde daha fazla toplumsal mevzi kazandıracak ve geliştirilmesine en fazla ihtiyaç duyulan alanlar olarak görünüyor.
Kadın ve Gençliğin öncülüğü
Yine gerek Demokratik Mücadele Programı çalışmaları ve Kadın Mücadelesi Her Yerde Kampanyası kapsamında kadın meclisinin öncülük düzeyi gerekse son dönemlerde özellikle İstanbul Sözleşmesine ve kadın katliamlarına karşı yükselen demokratik kadın direnişinin geldiği düzey ve elde ettiği kazanımlar, “21. Yüzyıl, kadın devriminin yüzyılı olacak!” tespitinin tarihsel doğruluğunun ispatı niteliğindeydi. Yaz dönemindeki tüm gelişmeler, bir kadın partisi olan HDP’nin siyasal çizgisinin ve demokrasi ve özgürlük mücadelesinde kadın hareketlerinin öncülüğünün sadece ülkemizde değil dünyadaki önemini göstermesi açısından oldukça öğretici derslerle doluydu. Benzer şekilde gençlik hareketlerinin toplumsal mücadelede kendisini ideolojik ve eylemsel hatta belirginleştirmesi karşısında devletin yönelimleri de başka bir vazgeçilmezi göstermesi açısından önemliydi. Büyüyen gençlik örgütlenmesini tehdit, kaçırma, ajanlık teklifi gibi politikalarla tasfiye etmeye çalışan yönelimler de göstermektedir ki demokratik gençlik hareketi, toplumsal özgürlük mücadelesinin öncü güçlerinden olmak zorundadır.
Doğubayazıt’tan mesaj!
Demokratik Mücadele Programının Tecrite Karşı Özgürlük, Savaşa Karşı Barış aşamasında gerçekleştirilen Doğubayazıt programına halkın gösterdiği ilgi ve dinamizm düzeyi de üzerinde durulmayı hak eden bir başka fotoğraftı. Doğubayazıt’ta yürüyüş halindeki kitlenin hep bir ağızdan “kahrolsun ihanet, yaşasın direniş” şeklinde slogan atması, sadece devletin gasp ve kayyım politikalarının değil bin bir emekle elde edilen toplumsal kazanımların, her türden kişisel hesaplarla berhava edilmesinin asla kabul edilmeyeceğinin kararlı bir mesajıydı. Verilen bu mesaj, Kürt halkının gerektiğinde ve ihtiyaç duyulduğunda tarihsel öncülük rolünü oynamaya hazır olduğu, bunun için doğru ilişki ve emeğin yeterli olduğu yönündeydi. Yine başta Doğubayazıt buluşması olmak üzere son aşama, Kürdistan ve Türkiye halklarının tecrit ve savaş politikaları karşısındaki siyasi duruşunun düzeyini görmek açısından da hafızalarımızı tazeledi. Pandemi ve sistematik baskı koşullarına rağmen 1 Eylül’deki barış zinciri eylemlerine gösterilen ilgi ve yer yer öncüsüne moral veren halk iradesi, HDP’nin toplumsal barış politikalarında ve faşizme karşı demokratik mücadelesinde en büyük motivasyon kaynağı olacaktır.
Tecrit ve savaş politikası
Elbette ki bir siyasal mücadele hattı olarak içeriklendirilecek olan toplumsal barış politikası, Kürt meselesine ve kapitalizmin ekonomik buhran koşullarında ortaya çıkan yayılmacı rekabetin bölgesel ve küresel savaş tehditlerine çözümler üretmek zorunda. Kürt meselesinin demokratik çözümü için faşizme karşı kesintisiz mücadeleyi, Öcalan’ın özgürlüğünü ve Kürt ulusal birliğini kaçınılmaz olarak gören, Kürt barış politikasını bu hakikatler zemininde inşa etmeye odaklanan bir demokratik mücadele zeminine gereksinim var. Yine kapitalizmin küresel çıkmazlarının ağır tahribatları karşısında halkların kardeşliği ve barışını; emeğin, doğanın, kadınların, gençlerin ve tüm ezilen grupların ortak çıkarlarını esas alan bir ortak bir mücadele hattı, her zamankinden daha fazla ihtiyacını hissettiriyor. Buradan hareketle küresel bir sorun haline gelen Kürt meselesini, kapitalizme ve onun faşizan yönetimlerine karşı yürütülecek demokrasi ve özgürlük mücadelesi içerisinde ele almak elbette önemli. Ancak Kürt meselesindeki özgünlükleri ve bu özgünlüklerin gerektirdiği taktiksel politikaları ya da öncelikleri gözeten bir yaklaşımı da dışlamamalı bu iç içelik. Benzer şekilde ulus devletlerin içine kapandığı ve kendi çıkarlarını önceledikçe yerküreyi tehdit altına alan savaş gerçeğine karşı enternasyonal mücadele arayışlarına kulak kabartmak, bu arayışlara açık olmak da Türkiye’deki sistem karşıtı tek gerçek siyasal güç olan HDP açısından yeni dönemin siyasal mücadele hatlarından birisi olacaktır.
Pedal çevirmeye devam!
Son olarak belirtmek gerekir ki küresel gelişmelerin de etkisiyle ekonomik ve siyasal sıkışmışlık içerisinde debelenen iktidar ortaklarının her geçen gün ve her koldan HDP ve bileşenlerinin üzerine daha fazla gideceği gün gibi ortada. Böylesi dönemlerde demokratik ittifaklarda ve demokratik eylemsellikte daha fazla ısrar etmek; pedalı sürekli çevirmek, örgütsel birlik ve toplumsal mücadele dinamikleri açısından belirleyici olacaktır. Yine son pratik deneyim, temsili demokrasinin açmazlarına daha fazla yoğunlaşılması gerektiğini ve kitlesel hareketliliklere ve öznelliklere duyulan ihtiyacı hatırlatması bağlamında dikkate değerdi. Politik deneyimlerimiz özellikle Türkiye gibi ülkelerde örgütlenme ve demokratik eylemselliğin iç içe yürütülmesi gerektiğini söylüyor. O nedenle “eylem yapalım da gerisi önemli değil” ya da “eylemlerden örgütlenmeye zaman ayıramıyoruz” gibi eklektik yaklaşımların terk edildiği, diyalektik bir siyasal mücadele ve örgütlenme kavrayışı, tartışmasız bir biçimde kendisini dayatmaktadır. Faşizme karşı demokratik direniş, savaşa karşı barış, tecride karşı özgürlük inancı ve umuduyla…