Hükümet etme biçimine en ufak bir itirazı dillendiren muhalifler, gerçekleri ucundan kıyısından bile yazmaya kalkışan gazeteciler içeriye tıkılıp mahkemesiz aylarca içeride tutulurken infaz düzenlemesi adı altında ülkücü mafya çete liderleri dışarı çıkarılıyor. Bir türlü ele geçirilemeyen, denetime alınamayan ve hükümetin kimi uygulamalarının önüne takoz koyan meslek örgütleri hedefe konuyor ve denetim altına alınmalarını sağlayacak yasal değişikliklere gidiliyor. Kadına dönük şiddet ayyuka çıkmışken, her gün kadınlar hunharca katledilirken kadınları koruyacak yasaların güçlendirilmesi, tedbirlerin arttırılması gerekirken aralarında Türkiye’nin de bulunduğu kırk altı devlet ve tüm Avrupa Birliği ülkeleri tarafından imzalanan “kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetle mücadele”yi esas alan İstanbul Sözleşmesi’ne dair hükümetin en yetkili ağızlarınca bir nedamet dile getiriliyor. Belli ki bu sözleşmeden imza çekmenin hazırlıkları yapılıyor. Çocuğa cinsel istismarı, yasalaştırmanın hazırlıkları yapılıyor. Ve en son Dersim halkı tarafından kutsal kabul edilen dağ keçilerinin avlanması için devlet eliyle ihale açılıyor. Ve tüm bunlar olup biterken bütün resmi ağızlardan hukukun üstünlüğü, demokrasi, hak ve özgürlüklere saygı, eşitlik, kardeşlik, milli birlik ve beraberlik lafları hiç ama hiç eksik olmuyor.
Bu ülkede egemen zihniyet türcüdür. İnsan dışındaki tüm canlıların varlığını insanın varlığına ve çıkarına armağan etmiştir. Hayvanların katledilmesi için ihaleye çıkar. Sokak köpeklerini zehirler, yavru kedileri poşete koyup çöpe atar. Bu ülkede egemen zihniyet erkekçidir. Erkekler efendidir, kadınların varlığını erkeklerin varlığına armağan kabul eder. Heteroseksüel kimlik dışındaki tüm cinsel kimlikleri tehdit ve tehlike sayar. “İslam, Suni, Türk erkek” efendidir, geriye kalan bu efendiye hizmet edecek ve onun her türlü gadrini sineye çekmek zorunda olan hizmetkârdır.
Yukarıda altı çizilen manzara, gerçekten biraz ahlaki ve vicdani hassasiyete sahip her insanın, içinde nefes almasına müsaade etmeyecek bir manzaradır. “Ahlaki ve vicdani hassasiyet”. Elbette “hassasiyet, ahlak ve vicdan” kavramları yukarıdaki manzaranın banileri tarafından da sık sık dillendirilen kavramlar. O zaman hangi hassasiyeti, vicdanı ve ahlakı esas alacağız, ölçü olarak kullanacağız herhangi bir söylem ya da pratik karşısında? Bütün bu kavram ve ölçülerin içi sadece bu iktidar döneminde mi boşaltıldı bu kadar. Bu egemen zihniyet sadece bu dönemde mi hüküm sürmüştür. Bütün mesele aslında bu sorunun cevabında kilitlenmektedir. Bu coğrafyada bu iklim her daim biçim ve tarz değiştirerek kendini egemen kılmıştır. Bütün bu tekçi zihniyete itiraz edenlerin egemen tarihsel zihniyeti görmeden, burayı itirazının merkezine koymadan bir dönemin iktidarına karşı geliştirdiği muhalefet hiçbir işe yaramaz. Nitekim yaramadığı da her gün deneyimleniyor.
Çok açık bir halk iradesi gaspı olan belediyelere kayyum atamalarını görmezden gelen, güçlü bir tepki göstermeyen baroların, kendilerine yönelmiş irade gaspı karşısında güçlü muhalefet etme ve sonuç alma şansları var mıdır? Dağ keçilerinin öldürülmesi için açılan ihaleye itiraz edenlerin dilindeki sapma ve çelişkiye ne demeli peki? Bu katliama itiraz edenlerin neredeyse tamamı dağ keçilerinin güzelliğinden ve bir inançtaki kutsallığından, yahut soyunun tükenmekte olduğundan bahsederek bu itirazı geliştiriyor. Peki bir inanç tarafından kutsal sayılmayan, güzel olmayan yahut popülasyonu yüksek olan hayvanlar için öldürme ihalesi açılmasının bir mahzuru yok demek değil midir bu söylem. Örneğin kargaların öldürülmesi için ihale açılsaydı buna nasıl bir itiraz gelişecekti. Bu ülkede avcılığın yani hayvan katliamının bir spor olduğu ve pek çok hayvanın av sezonunda bu şekilde öldürüldüğü gerçeğini görmeden, hayvanları öldürmenin insan eğlencesi sayıldığı türcü zihniyete itiraz etmeden dağ keçilerinin öldürülmesi engellenebilir mi? Sözün kısası türcü, cinsiyetçi, ırkçı, milliyetçi egemen zihniyete karşı tutarlı ve bütünlüklü bir mücadele hattı örülmeden bir döneme, bir partiye, bir hükümete, bir lidere dönük geliştirilen mücadelenin ulaşabileceği bir menzil yoktur.