‘Bir Başkadır’, ‘Kırmızı Oda’ dizilerinin dikkat çeken ismi oyuncu Tülin Özen ile konuştuk: Suni gündemlerle meşgul ediliyoruz. Sokakta işçinin ne yaşadığını, şiddetin ne boyutta olduğunu, insanlar neden tutuklanıyor bunları görmüyoruz
Nezahat Doğan/Pazartesi Söyleşisi
Yaşamda duruşu, samimiyeti, içtenliğiyle hepimizin içine sindirdiği sanatçılardan biri Tülin Özen. Türkiye’nin de kısmi olarak panoraması diye tanımlanan “Bir Başkadır” dizisinin başrol oyuncularından Özen, herkesin vicdanını dinlemesi ve duyarsız olmamasının altını çiziyor ve bir kadın olarak da eril sistemde kadınların bir arada daha güçlü duracağına inanıyor. Dizinin tam olmasa da Türkiye gerçekliğini yansıttığını, kutuplaştırma ve ötekileştirmeden ziyade empati kurmanın önemine dikkat çeken Özen ile “Bir Başkadır”, “Kırmızı Oda” dizileri, sanat ve toplumsal meseleler üzerine konuştuk.
Son bir yıldır özellikle ekranda sık sık gördüğümüz yüzlerden birisisin. Oyunculuğun tartışmasız. Tülin Özen o farklılığını nasıl ortaya koydu?
En popüler işe değil de söylemine, biraz daha merak ettiğim, içinde olma hissinin daha ağır geldiği işleri tercih ettim. Yani seni parlatma ihtimal olan iş değil de aslında kendi işinin parlak durduğu projeleri seçtim. Çok doğru mu bilmiyorum ama ben böyle bir insan olduğum için onu yaptım. Sen de daha ‘parlak’, bilmem ne duran işlerde tercih edilmiyorsun aslında. Aslında karşılıklı bir şey.
Bir kadın olarak da duruşu olan ve belirleyici bir yerde durduğuna inanıyor musun?
Evet, tabi dışarıdan ne görünüyor bilmiyorum. Ama kadın olduğum yerden de yaşadığım bir süreç var. Onu da yönetmeye ve dirayetli tutmaya çalışıyorsun. Yani kendini kaptırmaman gereken, ben dediğim gibi karakterim dolayısıyla zaten kaptırmam. Ama hani sana sürekli o tarafa git diyen bir reklam sektörü var. Orada nasıl sevileceğini biliyorsun ve görüyorsun aslında. Ama oradaki sevgi zaten karakter olarak çok inanmadığım ve soru işareti bulduğum yerde. Oradan kaçarken bir kadın olarak, durduğun yer seni bir şey haline getiriyor. Dışarıdan daha çok “O kız da tam ismini bilmiyoruz, ünlü mü değil mi tam da belli değil gibi” bir yerim var bence. Ben o tarafı seviyorum.
Bu senin karakterinden kaynaklanıyor olabilir mi? Kimseye ayrıştırıcı olarak bakmıyorsun?
Evet ben saygılı davranmaya çalışıyorum. Beni sevdikleri halin, ‘hangi karakter ve aldığım rol seviliyor’ onun farkındayım. Kimseye ayrıştırıcı olarak bakmıyorum. Bence aileden gelen bir şey. Bizim evde hiçbir zaman ‘bir kadınla mı, bir erkekle mi, bir çocukla mı, bir yaşlıyla mı’ konuşuyorsun önemli olmadı. Kürt’müş, Alevi’ymiş, Ermeni’ymiş de önemli olmadı.
Şimdi bu pergel açıldı mı? Kutuplaştırma daha mı keskin ve yargılamalara karşı empati kurulamıyor mu?
Evet… Gerçekten yaşadığımız şu ortamda çok çabuk yargılayıcı hale geldik. Bence bu sosyal medyayla beraber daha da arttı. Ama genel olarak zaten mesela dizideki karakterlerin sorunu, kendinde sorun gördüğü şey de o. “Karşı tarafı hiç dinlememişim” diye başlıyor “empati kurmamışım” diye bunu sorun ederek başlıyor.
‘Bir Başkadır’ dizisinin tutma nedeni nedir? Herkesin kendinden bir şey görme hali mi? Psikolog dinlediği hikâyeleri bir tarafıyla da kendi yargılarıyla da psikoloğa giderek mi çözüyor?
Ben de dizinin tutma nedenlerinden birinin bu olduğunu düşünüyorum. Yani baktığında gerçekten “Terzi kendi söküğünü dikemez” gibi bir atasözünün de arkasına sığınarak şunu diyebilirim; Mesela hepimiz gerçekten belli bir yaşa kadar bir şeyleri başarmak, bir gurur kaynağı olmak, hiç yanlış yapmamak, hep doğru yapmak, afferin almak üzerinde bir hayat kurarken zedeleniyoruz tabii. Kendi yapmak istediğimiz, kendi fikrimiz “nediri” hep kaybederek belli bir yaşa geliyoruz. Belli bir olgunluktan sonra artık bunu “Ya neyse daha ne kadar hata yapacağım artık” diyebilme noktasına gelene kadar yaşıyoruz. Bence dizideki karakterler tam da bu! Meryem’de mesela o yok! Kafasına göre yaşıyor zaten. Belli bir yaşın üstüne ve olgunluğa gelmiş bütün karakterler ‘Ben ne yapıyorum?’ sorusunu soruyor. Peri, Gülbin ve Sinan için de geçerli. Ne bileyim hayatını işte bir takım kadınlara “bu gece kalacak mısın?” diyen bir adamın içinde “ben ne yapıyorum” mutsuzluğu var dizinin içinde.
Canlandırdığın Gülbin karakteri üzerinden gittiğimizde 90’ları yaşamış Kürt bir aile var. Ve aile içinde de çatışmalar yaşanıyor.
Birçok travma yaşamış bir aile. ‘Öteki’ diye adlandırılan bir yerde tabii ki yerinden yurdundan edilmiş bir aile. Ailenin içinde “Şehirde büyüyeceksin artık” denilen iki kadından bahsediyoruz. İkisi de ayrı yollar seçmiş aslında ama orada da bence ailenin Kürt olması çok önemli ve görünen şey: “Ben böyle bir insan olmak istiyorum” dediğin anda başına gelen her şey! Yani ailen sana hayır diyor, buradasın, mecburuz, ayakta kalmalıyız diyor. Gerçekten ailenin bir takım sorunları var, onları terk edip gitmek istemiyorsun. Sorunları bırakıp gitmek istemiyorsun ama kendine ait hayallere de gidemiyorsun, sürekli aşağı çeken ve sana “Sen öylesin, sen çünkü böyle bir aileden geldin, sen bu olamazsın” deniliyor. Gülbin mesleğinde iyi olabilir. Hakikaten parıl parıl parlayan biri olabilirken buna izin verilmiyor. Peri’den duyduğu şey de öyle. “Biz” falan dediği şeyde ben “siz” değilim!
Kadının kendi özgürlük alanlarını belirlemesi ve kendi yolunu çizmesi aslında öncelikle ailedeki çatışmayla mı başlıyor?
Biz öncelikle kendi tabularımızı ailede kırarak daha doğrusu kırmaya çalışarak başlıyoruz. Genel geçer kalıplar var mesela. Ben kendi yaşımı düşündüğümde zor, şimdi değişmiş midir bilmiyorum. Bazı şeyler daha da katılaştı aslında. Bir taraftan kendi genç yaşına göre şu anda daha da katı şeyler olduğunu düşünüyorum. ‘Seni çok seviyoruz, başına hiçbir şey gelmesin istiyoruz’. Sevgi ve korumacı bir tavıra karşı mücadele ediyoruz. Ben hayallerimin peşinden gitmek için son derece sert ve asi davrandım.
‘Bir başkadır’ dizisinin devamı olacak mı?
Devamı olacak mı hiç bilmiyorum. Hem bu karakterlerle devamı olur mu onu da bilmiyorum.
‘Bir Başkadır’ dizisi kadar ‘Kırmızı Oda’ dizisi de gündemde. Dizide kadına yönelik şiddet bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriliyor. Ve sen de bu dizide yer alıyorsunuz. Kadına yönelik şiddetin bu kadar gündemde olmasının nedenini neye bağlıyorsun?
Sosyal medyanın bu anlamda olumlu olduğunu düşünüyorum. Bütün bu davalara dikkat çektiler. Dünya ile bağlantı kurulabilmesi artık çok daha kolay olduğu bir yerden, örnekler görüldüğünü düşünüyorum. Örneğin Arjantin’de olan olayı şu anda hepimiz biliyoruz. Aynı öfkeyi biliyoruz. Bence birbirimize destek olduğumuz ya da kalabalık olduğumuzu, yalnız olmadığımızı bilmek önemli. Yani, Kırmızı Oda’nın en büyük faydası o; “Yalnız değilsin”.
Kırmızı Oda’daki hikayeler çok ağır ama gerçekte daha ağırları yok mu? İzleyenler yaşananlar ‘Gerçek mi?’ sorusunu soruyor mu sence?
Evet, hikayeler çok ağır. Daha bilmediğimiz ağırları da var. İnsanların gerçekliği algılayabilmesi çok zor oluyor. Genel olarak etraflarında daha ağır örnekler bile var ve onları görüyor ve gördükçe de, “Bir tek bizim bildiklerimiz yokmuş”, “bir tek biz yaşamıyormuşuz” diyebilir bir hale geliyor. O zaman işte dediğim gibi Arjantin’de Las Teses dansı yaptılar.
Bunlar bence çok etkileyici ve etki de yaratıyor. Yalnız olmadığını düşünmek çok büyük bir etki yaratıyor zaten. Örgütlü büyüyorsak ancak bir güç haline geliniyor. O anlamda bütün dünyayı görebiliyor olmak kadın meseleleri açısından bence çok önemli. Onun dışında bilmiyorum. En tepede bir çözülme yaşanma ihtimali ve bunun getirdiği bir artık konuşalım hissi de geldiğini düşünüyorum.
Tepede dedin. Sistemde siyaset ve konjonktür olarak söylüyorsun diye anlıyorum…
Evet, aynen öyle…
Peki sen olduğun yerden Türkiye’ye baktığında ne görüyorsun?
Ben çok görebildiğimi düşünmüyorum. Bu bence zor bir soru. Olduğum yeri de sürekli sorguladığım için oluyor tabii. “Ben ne taraftan bakıyorum?” sorusu hep bir soru işareti haline geliyor. Her şey çok değişiyor ve aslında benim olduğum yerden şöyle görünür demeye başlayınca da, böyle eski bir fikre kapılacağım ve yıllarca o fikirle gideceğim gibi hisse de kapılıyorum.
Ne fikri mesela?
Ne bileyim, biraz böyle katılaşacağım gibi geliyor bazı fikirler konusunda. Anlatabildim mi?
Daha keskin olmaktan mı bahsediyorsun?
Evet, evet keskin olmaktan bahsediyorum. Keskin olmak da işe yarıyor mu? Onu bilmiyorum yani. Empati yeteneğini azaltıyor mu mesela diye düşünüyorum. Belki mesleğime zarar verebilir hissi de olabilir. Bir takım kararlar verip onunla hareket etmek. Çünkü o zaman empati kuramamaya başlama ihtimalin var gibi de geliyor.
Yani ben de oyuncu olarak bu halimi tercih ediyorum açıkçası. Türkiye’ye baktığım yerden ne görüyorum sorusunu bilmiyorum gerçekten. Türkiye karışık. Yani Türkiye kocaman ve her yerde başka türlü şeyler yaşanıyor. Vallahi bilmiyorum ve açıkçası hiç hâkim olmadığımı düşünüyorum son zamanlarda.
Sağlıklı bir bilgi akışı olduğunu düşünüyor musun? Örneğin medyadan…
Yani ben fazla kaynaktan bilgi alıyor olmakla ilgili bir sıkıntı yaşıyorum açıkçası. Ne düşüneceğimi şaşırır bir hale geliyorum. Bilgi kirliliği de var. Duyduğum her şeyden şüphelenir hale de gelebiliyorum. O noktada ne düşüneceğimi kaybetmiş durumdayım açıkçası. Bir şeyleri sosyal medyadan takip etmek iyi bir şey. Ama bana çok sağlıklı da gelmiyor. Ama yapabileceğim tek şey de oymuş gibi bir taraftan. Hani bu anlamda medyanın yokluğu bence korkunç bir şey ve yok yani. Bütün Türkiye’nin kaynaklanabileceğini düşündüğüm bir medya yok. Öyle hissediyorum ya da çok biz bizeyiz. Hani senin Twitter hesabın bile senin takip ettiğin, senin fikirlerinle dönüyor. Orada bir trend topik görmüyorsun. Mesela “Bütün Türkiye ne konuşuyor” onu da görmüyorsun, bu korkunç bir durum.
Tek tip medya bizi bilgisiz ve kendi istediği üzerinden düşünmemizi istiyor. Alternatif yok, var olanın ne diyeceğini biliyoruz. “Bir başkadır”ın yapamadığı şey haline geliyor.
Karşılıklı konuşulmuyor, konuşulduğu zaman müthiş bir öfke var. Ortada akla hizmet eden bir diyalog yok, hislere hizmet eden bir diyalog haline geliyor. “Siz onu yapmadınız, siz bunu yapmadınız.” Orada gene benim yerim yok, belli ki onların bildikleri benden çok daha derin ve katı bildikleri bir şey var, onu çatıştırıyorlar.
‘Dayatılan gündemle karşı karşıyayız onun dışındaki sorunları görmüyor muyuz’ diyorsun?
Suni gündemlerle meşgul ediliyoruz. Sokakta işçinin ne yaşadığını, şiddetin ne boyutta olduğunu, insanlar neden tutuklanıyor, gözaltına alınıyor bunları görmüyoruz. Görmeliyiz. O yüzden kimi sevmediğimizi biliyoruz. Ben ben olabilmek için bilmeliyim ne yaşanıyor. Gerekirse vicdanımla hareket etmeliyim. Toplumsal sorunlarda elimiz gücümüz nelere yetebiliyor demeliyiz. O zaman varız. Herkesin sorunlarını dert edebilmeliyiz. O zaman niye yaşıyoruz? Kimseyi yargılamamalıyız. Balat’ta son derece karmaşık bir yerde yaşıyorum. Herkes var. Ayrı ayrı partilere oy veren insanlar olarak günaydınlaşıyoruz, çöp atıyoruz, yemek tepsileri gidiyor geliyor bilmem ne. Kesin arkadan da konuşuyoruz ama bir iletişimi döndürebiliyoruz. Şimdi bu bana daha çocukluğuma yakın geliyor mesela ve ben bu halin yürütülebildiğini düşünüyorum. Bir arada farklılıklarımızla yaşayabiliriz.
Herkesin biraz kendi içine döndüğünü düşünüyor musun?
Düşünüyorum tabii. Sen de düşünmüyor musun? Çok aynı çevrede aynı şeyleri düşünür ve çözüm arar hale geliyoruz ama karşı tarafla karşılaşmıyoruz. Biz bize kalmayı biraz daha aşmalı ve genişletmeliyiz. Bir teslimiyet hali var ve bunu kırmamız gerekiyor. Ama artık insanların derdi evine ekmek götürmek ve işini kaybetmemek. Ekonomi kötü gidiyor ve tek kaygı iş-aş oluyor. Bence haklı da bir kaygı var, bunun değişmesi, düzenin değişmesine ses olmak lazım. Yani para olunca işin içinde kaygıların daha da “kendimi tutayım ben” haline geliyor; bence en büyük deformasyonlardan biri de para kazanma gerekliliği oluyor.
Televizyonda ve dizilerde senaristlerin kadın alanında yeterince duyarlı olduğunu düşünüyor musun?
Yani ben kendi çalıştığım sektörde kadınların senaryoyu yazan, televizyona iş yapan kadının hala daha cesaretli olması gerektiğini düşünüyorum. Genel olarak beğenilmek, bütün Türkiye sevsin, herkes kızmadan izlesin dediğin yerde çok cesur hikâyeler anlatamıyorlar tabi ki. Daha cesur olunması gerektiğini, kadının arkasında durulması gerektiğini düşünüyorum.
Şu an popüler olan kadın hikâyeleri. Bu geçtikten sonra da bunun etkisinin kalması gerek. Ondan emin olamıyorum, mesela şu an popüler diye de izleniyor. Şimdi bu etki geçtikten sonra ne olacak? Bu evlerdeki durum değişecek mi onu görmek lazım. Evlerdeki şiddet bitiyor mu? Hayır!
Hepsine baktığımızda yapılan bütün dizilerde de kamuoyuna yansıyan, topluma yansıyan her şeyin de aslında sürdürülebilir ve kalıcı olup onun için anlatılması gerektiğine inanıyorum.
Yani sorunları anlatırken sığ değil, sorgulatan ve çözüm yolunu açan, yol gösteren, ışık tutan, düşündüren işlere imza atmak önemli. Hepimizin buna ihtiyacı var. Yoksa bir manası yok.
Kadınların derdi ortak
Senin Tülin Özen olarak bu ülkede nasıl bir derdin var?
Gerçekten kadın olarak lafını söyleme konusunda kendime dair derdimin olduğunu düşünüyorum. Çok daha başka bir üretimin içinde olabilirdim mesela. Ama benim lafım bir takım erkeklerin bilinçaltına girip de oradan dönüp onların ağzından çıkmadıkça çoğu yerde bir şey haline gelemedi.
“Aaa doğru söylüyorsun” haline gelemedi. Kadınların dinlenmesi lazım. Son derece eşit ve olduğu yerden empati kurma yeteneğimiz gelişmeli. Ailenin prensesi olarak yetişmedik, işçisi olarak yetiştik. Evet, prenses olarak yetiştirilenler de var kesinlikle ama genel olarak hani ben etrafımda bütün konuştuğum kadınların şunu yapabildiğini biliyorum; bilmem kaç yaşında çocuğunu bırakıp da giden adamın arkasından temizliğini yapıp dışarı çalışmaya gidip, evde çocuğuna bakıp, onu okutup hala çalışmaya devam etmek gibi. Ben daha çok kadınlarda gördüm, erkeklerde görmedim mesela. Yani hayatta başarılı hikayeleri, bana dokunan başarılı hikayelerin birçoğu kadınlara ait. Kadınlar her alanda çok güçlü ve bunu kabul etmek gerekiyor. Hiçbir alanda cinsiyetçi yaklaşımları ve yapıları kabul etmiyoruz, etmeyeceğiz. Hepimizin derdi ve sorunu ortak.